1999'un son günlerinde bir ilahiyat fakültemizde tez hazırlayan bir doktora öğrencisinin konusu "Hadisler Metin İle mi, Lafız İle mi Gelmiştir?" idi. Bu çalışma için Amerika'da bulunan Oryantalist İslam Araştırmaları Enstitüsü'nden yüklüce bir maddi destek de almıştır. Bu çalışma esas olarak hadisleri redde dayanıyordu. Aynı fakültede iki öğrenci daha aynı merkezden aldıkları maddî destekle oryantalistlerin iddialarını destekleyen çalışmalarına devam ediyorlar.
Diyalogun maksadı "Hıristiyanlığı yaymak" iken (bunu bizzat Papa 1992 yılında Roma'da yaptığı bir konuşmasında ifade etmiştir) bizim gayretimiz de diyalogla beraber Müslümanlığı yaymak olmalıdır diyoruz. Ancak durum hiç de öyle değil. Az önce kendisinden bahsettiğimiz İzmir İlahiyat Fakültesi'nde görevli ilahiyatçımız "Diyalog görüşmelerin de dinî tebliğden bahsetmek en büyük dinsizliktir" diyor. Vatikan'a göre Hıristiyanlığı tebliğ diyalogun temel hedefi, bize göre İslam'ı tebliğ en büyük dinsizlik. İşte diyalogun dehşet verici yüzü bu. Bu mantıkla ekilen diyalog tohumu semeresini vermeye başladı bile. Şimdi bu hususta, bazı olayları size nakledelim.
25 Aralık Cumartesi Noel gecesi Aya İrini Kilisesi'nde Milenyum partisi adı altında yapılması planlanan yılbaşı kutlamalarına ağırlıklı olarak Türkler katılacaktı. Törende içki içilecek, bale gösterisi yapılacak, tango ve valsler eşliğinde yeni yıla girilecekti. Bunu kim yapacaktı: Türkler. Yine bir Türk televizyonu NTV de bunu naklen dünyaya duyuracaktı.
Ancak bu kutlama faciasına Patrik Bartholomeos bile isyan etti. Bizim kutsal mekanımızda böyle bir şey yapılamaz, diyerek Kültür Bakanı'na bir mektup yazdı. Ve bu suretle kutlama iptal edildi.
Yine aynı gece yani 25 Aralık gecesi, İzmir'de bulunan Santa Maria Kilisesi'nde Papaz Enzio Fierli'nin dinî ayini başkanlığında yüzlerce Türk'ün bulunduğu kalabalık "bu kutsal geceyi" kutluyordu. Aynı gece Selçuk'taki Meryem Ana Kilisesi'ndeki (evindeki) yüzlerce Hıristiyan (aralarında oldukça fazla Türk de vardı) Maltalı Papaz Paul Baron'un eşliğinde "kutsal ayine" katılmıştı. Yine aynı gece İstanbul'daki Saint Antvan Kilisesi de tıklım tıklımdı ve kilisede binlerce Türk vardı. Onların başında da Baş Rahip Bonello Dominik bulunuyordu. Sabahlara kadar dualar okundu, org ve gitar çalındı, ilahiler söylendi.
Bu misaller çok fazla ancak buraya sadece bir kaçını almakla yetindik.
Bu misaller bize şu hakikati gösteriyor. 4-5 yı1 önce adı geçen bu kiliselerde bir tek Türk bile bulmak mümkün değilken, bugün diyalog faaliyetlerinin neticesi buralar binlerce Türk'le dolup taşmaktadır. Televizyon programlarında "Hıristiyan olmaktan korkmayalım" diyen ve adına İslamcı yazar denilen zevat var oldukça maalesef bu sayı daha da artacaktır.
KÜLTÜRSÜZLEŞMENİN HAZİN
BİR ÖRNE?İ: MİLENYUM
Her zaman ifade ettiğimiz gibi millî ve manevî değerlerine sahip çıkmak hususunda acze düşen milletlerin varlıklarını devam ettirmeleri zor belki de imkansızdır. İsmail Hâmi Danişmend, milleti tarif ederken şöyle demiştir: "Millet iki unsurdan oluşan bir karışım demektir. Bunlardan biri maddî, diğeri manevî unsurdur. Maddî unsur; toprak, nüfus, servet vs.dir. Manevî unsur; dil, din, örf ve adet gibi şeylerdir. Maddî unsurunu kaybetmiş yani istilaya uğramış bir millet, aradan yüzyıllar bile geçse manevî unsuru saklı kalmak şartıyla günün birisinde muhakkak dirilir. Fakat manevî binası yıkılmış bir millet için bir daha dirilme imkanı yoktur".
Bir milletin maneviyatı, maneviyatını oluşturan değerlere yabancılaşması ve başka kültürlerin yansımalarına kendini kaptırmasıyla çöküntüye uğrar ki; inkültürasyon (kültürsüzleşme) denilen de budur. Aniden cemiyet hayatımıza giren ve 2000 yılıyla özdeşleşen milenyum kavramı da milletçe yabancı kültürlerin etkisi altında kalışımızın hazin bir misalidir.
2000 yılı milenyum yılı olarak medyada, basın yayın organlarında yerini almıştır. Millenyum kıyafetleri üretilmekte, milenyum koşuları düzenlenmektedir. Kısaca milenyum insanımızın günlük hayatına kadar girmiştir. İşin asıl şaşılacak yanı hiç kimsenin milenyumun manasını ve ne ifade ettiğini bilmemesidir. Peki nedir bu milenyum? Bizim dünyamıza nasıl bu derece girivermiştir? Milenyum kelimesinin kökü olan "mille" Latince bin anlamına gelir. Bu kelimeye ilk olarak I. yy'a ait olan İncil'in Patmoslu Yohanna'ya ait "Vahiy Kitabında" rastlanır. Burada insanlığın iyilik (Mesih) ve kötülük (Deccal) güçleri arasında çıkacak olan savaş sonrası İsa'nın başkanlığında geçecek bin yıllık bir mutluluk çağı, şeytanın yenilmesi gibi konular figuratif bir dille anlatılır. Bin yılcı inanışın; altın çağ, altın nesil Mesih-Mehdi gibi ortak özelliklerinin yanı sıra bir de hicret inanışı vardır ki, asıl üzerinde durulması gereken nokta da budur. Bu düşünce anayurda dönüşü ifade etmek üzere bin yılcı inanışın odak noktasını teşkil eder. Millenerianist (bin yılcı) inanışın sahiplerinin döneceklerine inandıkları topraklar ise Ortadoğu ve Anadolu topraklarıdır. Daha açık ifadeyle buralar Hz. İbrahim'den dolayı kutsal sayılan Harran ve Efes'den Demre'ye kadar uzanan hac yoludur. O halde milenyum olarak ifade edilen bin yılcı inanış Anadolu'yu yurt edinen bizler için bir tehdit unsurudur.
"Üçüncü Bin Yılın Gündemi" kitabında Papa 2. Jean Paul milleneryanist Hıristiyanlığa bir övgü, bir işaret, bir hazırlık mesajı vermektedir. Nitekim Papa 25 Aralık Noel gecesinde "üçüncü bin yılda Asya'yı Hıristiyanlaştıralım" derken aslında, "bin yılcı inanışa göre kutsal kabul ettiğimiz toprakları Hıristiyanlaştıralım, artık buralara geri dönelim" işaretini vermektedir.
İşte toplum hayatımıza giren, dilden dile dolaşan, insanımızın adeta ağzına sakız ettiği milenyum kavramının milletimiz açısından ifade ettiği anlam budur.
MİSYONER VE ORYANTALİSTLERİN İSLAM'A YÖNELİK MUHARREF GÖRÜŞLERİ
1. Bugün Müslümanların elinde bulunan hadis kitapları güvenilir değildir. Peygamberden günümüze pek az sayıda hadis ulaşmıştır. Bu sebeple hadisler güvenilir kaynaklar olarak kabul edilemezler.
2. Kur'an tarihseldir. İndiği dönemin şartlarında geçerlidir. Hükümlerinin bir kısmı bugün uygulanamaz.
3. Ehl-i Kitap, mevcut dinlerinde kalmak suretiyle ebedi kurtuluşa erişebilirler.
4. İncil ve Tevrat semavî kitaplardır ve tahrifata uğramamışlardır.
5. Vahiy tabii bir olaydır. Peygamberin kendi istidadıyla ilahî kelamı duyması halidir.
6. Kur'an'ın meali, Kur'an'ın aynısıdır. Herhangi bir tefsir ve izaha gerek olmadan Kur'an, mealinden okunmak suretiyle anlaşılabilir.
7. Vesile ve şefaatin inkarı.