Yıldönümünü kutladığımız İzmir, 80 yıl önce bugün, düşman işgal ve istilasından, Türk Milletinin "Ya istiklâl ölüm!" parolasıyla temizlendi.
4 Eylül 1919'da Sivas Kongresi ile birlikte Anadolu'da Kuva-yı Milliye hareketi ateşlenirken Batı Anadolu'da işgaller başlamıştı. 10-11 Eylül 1922 tarihlerinde şahlanan Kuva-yı Milliye hareketiyle Milli Mücadelede destanlar yaratan Türk Milleti, Batı Anadolu'da devam eden Yunan işgal ve mezalimine son verdi. Mondros Mütarekesi'nin uygulamaya konulduğu 1919'lu yıllarda Türk Milleti, tarihinde benzeri görülmemiş karanlık bir döneme girmişti. Vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikeye düştüğü bu yıllar; aziz vatan toprağının her köşesinin düşmanlarca işgal edildiği, zorla ve hile tüm memleketin zaptedildiği, bütün ordularının dağıtıldığı, milletin tüm kaynaklarına el konulduğu mezalim yıllarıydı.
İzmir'in Yunanlılarca işgal edilmesi
Mondros öncesi ve sonrasındaki nâmüsait şartları fırsat bilerek hemen hemen tamamı Türk toprakları üzerinde bulunan emellerini gerçekleştirebilmek için harekete geçen Yunanlılar, Fener Rum Patrikanesi'nin öncülüğünde, Etnik-i Eterya'dan Mavri Mira'ya kadar kurduğu isyan ve ihtilal cemiyetleriyle beraber Türk topraklarını işgale koyulmuşlardı. İşgal ve istila harekâtını zulüm ve cinayetlerin izlediği Yunan işgalleri sırasında, İzmir'de, hem de İtilaf Devletleri'nin gözü önünde, dünyada eşine rastlanmayan bir katliam yapılıyordu Yunan askerlerince. Bir yandan resmi kurumlar, askeri birimlerimiz, haberleşme, ulaşım ve diğer kuruluşlarımız Yunan yağma ve talanına uğrarken ev ve işyerleri yakıp yıkılıyor, masum Türk halkı ise Yunanın kurşunlarına hedef oluyordu.
Yunan askerleri, en üst makamdan aldıkları emirle, Türk köylerini, kasabalarını ve şehirlerini önceden hazırlanan bir plana göre yakıp yıkmışlardır. Ülkenin en zengin bölgesi olan Batı Anadolu, Yunan işgalinden sonra bir yıkıntı ve yangın yeri halinde Türklerin eline geçmiştir. İnsanlık dışı işkenceler yapan Yunanlılar, halkın parasını, kadınların altınlarını ve süs eşyalarını almışlar; köyleri, kasabaları ve şehirleri yağmalamışlardır. Götüremedikleri ev eşyalarını yakmışlardır. Halkın geçim kaynağı olan hayvanları, ekin yığınlarını ve bağları ataşe vermişlerdir
Kuva-yı Milliye ruhu şahlanıyor
İzmir'in Yunanlılarca işgal edilmesi, Batı Anadolu'da savunma ruhunun uyanmasına ve Kuva-yı Milliye bilincinin yurdun dört bucağına yayılmasına neden olmuştu. 15 Mayıs 1919 tarihi; İzmir'in Yunanlılarca haksızca ve de alçakça zulmüne, işgaline şahitlik ediyordu. Ve fakat bu tarih, aynı zamanda düşmana karşı onurlu bir direnişin başladığı, milli uyanış ve şahlanışın millet fertlerinin gönüllerinde tutuştuğu, vatanın bütünlüğünü ve milletin istiklalini kurtarmayı amaçlayan Kuva-yı Milliye ruhunun da filizlendiği döneme şahitlik ediyordu. Batı Anadolu'da Kuva-yı Milliye adı ile kurduğumuz cepheler, Yunan işgal ve istilasına karşı millet fertlerinin ruhunda yarattığı vatan, bayrak, sancak, mücadelesinin bir belirtisi idi; ve bu milli mücadele, ilk zamanlar düzenli askerî birliklerle değil, kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle, kalbinde iman taşıyan her Türk evladının fedakârlıklarıyla veriliyordu.
4 Eylül 1919'da Sivas Kongresi ile birlikte Anadolu'da Kuva-yı Milliye hareketi ateşlenirken Batı Anadolu'da işgaller başlamıştı. 10-11 Eylül 1922 tarihlerinde şahlanan Kuva-yı Milliye hareketiyle Milli Mücadelede destanlar yaratan Türk Milleti, Batı Anadolu'da devam eden Yunan işgal ve mezalimine son verdi. Mondros Mütarekesi'nin uygulamaya konulduğu 1919'lu yıllarda Türk Milleti, tarihinde benzeri görülmemiş karanlık bir döneme girmişti. Vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikeye düştüğü bu yıllar; aziz vatan toprağının her köşesinin düşmanlarca işgal edildiği, zorla ve hile tüm memleketin zaptedildiği, bütün ordularının dağıtıldığı, milletin tüm kaynaklarına el konulduğu mezalim yıllarıydı.
İzmir'in Yunanlılarca işgal edilmesi
Mondros öncesi ve sonrasındaki nâmüsait şartları fırsat bilerek hemen hemen tamamı Türk toprakları üzerinde bulunan emellerini gerçekleştirebilmek için harekete geçen Yunanlılar, Fener Rum Patrikanesi'nin öncülüğünde, Etnik-i Eterya'dan Mavri Mira'ya kadar kurduğu isyan ve ihtilal cemiyetleriyle beraber Türk topraklarını işgale koyulmuşlardı. İşgal ve istila harekâtını zulüm ve cinayetlerin izlediği Yunan işgalleri sırasında, İzmir'de, hem de İtilaf Devletleri'nin gözü önünde, dünyada eşine rastlanmayan bir katliam yapılıyordu Yunan askerlerince. Bir yandan resmi kurumlar, askeri birimlerimiz, haberleşme, ulaşım ve diğer kuruluşlarımız Yunan yağma ve talanına uğrarken ev ve işyerleri yakıp yıkılıyor, masum Türk halkı ise Yunanın kurşunlarına hedef oluyordu.
Yunan askerleri, en üst makamdan aldıkları emirle, Türk köylerini, kasabalarını ve şehirlerini önceden hazırlanan bir plana göre yakıp yıkmışlardır. Ülkenin en zengin bölgesi olan Batı Anadolu, Yunan işgalinden sonra bir yıkıntı ve yangın yeri halinde Türklerin eline geçmiştir. İnsanlık dışı işkenceler yapan Yunanlılar, halkın parasını, kadınların altınlarını ve süs eşyalarını almışlar; köyleri, kasabaları ve şehirleri yağmalamışlardır. Götüremedikleri ev eşyalarını yakmışlardır. Halkın geçim kaynağı olan hayvanları, ekin yığınlarını ve bağları ataşe vermişlerdir
Kuva-yı Milliye ruhu şahlanıyor
İzmir'in Yunanlılarca işgal edilmesi, Batı Anadolu'da savunma ruhunun uyanmasına ve Kuva-yı Milliye bilincinin yurdun dört bucağına yayılmasına neden olmuştu. 15 Mayıs 1919 tarihi; İzmir'in Yunanlılarca haksızca ve de alçakça zulmüne, işgaline şahitlik ediyordu. Ve fakat bu tarih, aynı zamanda düşmana karşı onurlu bir direnişin başladığı, milli uyanış ve şahlanışın millet fertlerinin gönüllerinde tutuştuğu, vatanın bütünlüğünü ve milletin istiklalini kurtarmayı amaçlayan Kuva-yı Milliye ruhunun da filizlendiği döneme şahitlik ediyordu. Batı Anadolu'da Kuva-yı Milliye adı ile kurduğumuz cepheler, Yunan işgal ve istilasına karşı millet fertlerinin ruhunda yarattığı vatan, bayrak, sancak, mücadelesinin bir belirtisi idi; ve bu milli mücadele, ilk zamanlar düzenli askerî birliklerle değil, kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle, kalbinde iman taşıyan her Türk evladının fedakârlıklarıyla veriliyordu.