Yıllardır dünyanın en problemli bölgelerinden biri olma özelliğini sürdüren Ortadoğu'nun, sorunlarının kökü 200 yıl öncesine kadar iner. Meselenin temelinde başta İngiltere olmak üzere Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki hesapları yatmaktadır. Bilhassa İngiltere Osmanlı Devleti üzerinde çok girift hesapları olan bir devlettir.
Bu maksada yönelik olarak İngiltere 17. Yy. ortalarından itibaren Ortadoğu'ya çok sayıda ajan-misyoner göndermiştir. Bu misyonerlerin iki gayesi vardı. Birincisi Osmanlı'yı yıkmak, diğeri Müslüman halkları Hıristiyanlaştırmak. Bu gayeyi gerçekleştirmek için: 1. Merkezî otoriteyi tesis eden tasavvuf kurumunu, 2. İslam'ı ve Kur'an'ı tahrif edebilmek için hadislerin kaynakları konusunda ihtilaf çıkararak hadis müessesini ve peygamberin sünnetini tahrife yöneldiler. Nitekim 1710 yılında İngilizler tarafından ajan misyoner olarak İstanbul'a gönderilen Humpher Müslümanlar arasında, -Renk ayırımını -Kabile ihtilaflarını -Arazi ihtilaflarını -Dinî ihtilafları -Kavmiyetçilik akımlarını tutuşturmakla görevlendirilmiştir. Zira Osmanlı'yı yok etmenin yani millî birliğini bozmanın yolu dinî birliği ve din müessesesini çökertmekten geçmekteydi. Bunu gayet iyi bilen İngilizler, hedeflerini gerçekleştirmek için Osmanlı hâkimiyeti altındaki beldelere özellikle Ortadoğu ve başkent İstanbul'a yüzlerce ajan-misyoner gönderdiler. Bunların başlıcaları Humpher, Lawrance, Wayt Fransıs E. P. Botta'dır. Bu ajanlar devamlı surette o dönemde Ortadoğu'yu hakimiyeti altında bulunduran Osmanlı'yı sömürücü kendilerini ise kurtarıcı olarak lanse ediyorlardı.Bu misyonerler ayrıca Osmanlı Devleti'nin İslam medeniyetini gerilettiğini, kısırlaştırdığını iddia ediyor ve devamlı olarak Arapları Türklere, Türkleri de Araplara kötülüyorlardı. Ve hatta Osmanlı Devleti'yle anlaşma yapmak üzere olan Yemenli Şeyh Hasan'a, Fransız ajanı Botta, Türklere güvenmemesi gerektiğini telkin etmiş ancak telkinlerinin etkili olmadığından da yakınmıştır.
Bu maksada yönelik olarak İngiltere 17. Yy. ortalarından itibaren Ortadoğu'ya çok sayıda ajan-misyoner göndermiştir. Bu misyonerlerin iki gayesi vardı. Birincisi Osmanlı'yı yıkmak, diğeri Müslüman halkları Hıristiyanlaştırmak. Bu gayeyi gerçekleştirmek için: 1. Merkezî otoriteyi tesis eden tasavvuf kurumunu, 2. İslam'ı ve Kur'an'ı tahrif edebilmek için hadislerin kaynakları konusunda ihtilaf çıkararak hadis müessesini ve peygamberin sünnetini tahrife yöneldiler. Nitekim 1710 yılında İngilizler tarafından ajan misyoner olarak İstanbul'a gönderilen Humpher Müslümanlar arasında, -Renk ayırımını -Kabile ihtilaflarını -Arazi ihtilaflarını -Dinî ihtilafları -Kavmiyetçilik akımlarını tutuşturmakla görevlendirilmiştir. Zira Osmanlı'yı yok etmenin yani millî birliğini bozmanın yolu dinî birliği ve din müessesesini çökertmekten geçmekteydi. Bunu gayet iyi bilen İngilizler, hedeflerini gerçekleştirmek için Osmanlı hâkimiyeti altındaki beldelere özellikle Ortadoğu ve başkent İstanbul'a yüzlerce ajan-misyoner gönderdiler. Bunların başlıcaları Humpher, Lawrance, Wayt Fransıs E. P. Botta'dır. Bu ajanlar devamlı surette o dönemde Ortadoğu'yu hakimiyeti altında bulunduran Osmanlı'yı sömürücü kendilerini ise kurtarıcı olarak lanse ediyorlardı.Bu misyonerler ayrıca Osmanlı Devleti'nin İslam medeniyetini gerilettiğini, kısırlaştırdığını iddia ediyor ve devamlı olarak Arapları Türklere, Türkleri de Araplara kötülüyorlardı. Ve hatta Osmanlı Devleti'yle anlaşma yapmak üzere olan Yemenli Şeyh Hasan'a, Fransız ajanı Botta, Türklere güvenmemesi gerektiğini telkin etmiş ancak telkinlerinin etkili olmadığından da yakınmıştır.