Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler
Moonculuk 1982'den beri Türkiye ile çok yakından ilgilenmektedir. Topluluk Türkiye'de Moon'un "Birleşik Kilisesi" bünyesindeki "Din Araştırmaları Enstitüsü'nün" organize ettiği "Din Araştırmaları Konferanslarıyla" tanındı. Bu enstitünün düzenlediği toplantı ve konferanslarda tanıdık isimlere rastlandı. Bunlar arasında bugün ülkemizde diyalog ve hoşgörü misyonunu üstlenmiş medyatik ilahiyatçıların yanı sıra siyaset ve basının yakından tanıdığı bazı simalar bulunmakta, bir çoğunun Moon toplantılarına katıldığı bilinmektedir.
Türkiye'de bir televizyon programında Hz. Peygamberi bir postacıya indirgeyen ve hadisleri inkar eden medyatik ilahiyatçının, Edip Yüksel'in Moon Tarikatı ile ilişkisi olup olmadığına dair kendisini arayan Nokta dergisinin sorularına Moon Tarikatına bağlı bir kuruluşun telefonundan cevap vermesi de Mooncuların Türkiye'deki çalışmalarına bir misal teşkil etmektedir.
Mooncular dinsel amaç olarak da "dinlerarası diyalog" fikrini işlemekteler. Yayınlarında "tüm dinlerin halkların kardeşliği", "Yahudi, Hıristiyan, Müslüman yok hepimiz aynı Tanrı'nın çocuklarıyız..." gibi sloganları pek fazla kullanıyorlar. Burada önemli bir nokta da kendi toplantılarına katılan Türk din adamlarının üç beş ay sonra bu gibi fikirleri kırıntılar halinde ülkemize aktarma gayretleridir.
Bu arada Mooncular 1980'li yıllarda Christian Science Monitor dergisini çıkaran grupla çalışmaya başlamışlardır. Bu gazete şu anda Türkiye'de çok etkili bir yayın organı olup, ülkemizdeki bölücü faaliyetleri desteklediği de bilinmektedir.
Kısaca ifade edecek olursak, Moon'un Birleşik Kilisesi dinî değil ABD'de çokça bulunan ve misyonerlik faaliyetlerini ve bununla birlikte de istihbaratı temin eden bir dinsel şirkettir.
DİYANET ve MİSYONERLİK
Milletimizin dinî ve millî bütünlüğünü hedef alan bu sinsi faaliyet ve manevralar, hepimizi olduğu kadar toplumu din konusunda aydınlatmak görevi ilgili kanunlarla kendisine yüklenmiş olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nı da yakından ilgilendirmektedir.
Ancak bu meselede başkanlığın tavrı oldukça çelişkili bir durum arz etmektedir. Millî ve dinî bütünlüğümüzü hedef alan dinlerarası diyalog konusunda hassasiyetini muhafaza etmesi gereken iki temel kurumumuz; Diyanet teşkilatı ve Ordumuzdur. Ordunun bu konudaki hassasiyeti herkesin malumudur.
Esasen Diyanet teşkilatının millî ve dinî bütünlüğümüze yönelik bu misyoner tehlikesinin sinyallerini 1995'den beri verdiği bizzat kendi beyanlarından anlaşılmaktadır. Diyanet kendi çıkarmış olduğu aylık dergisinin Kasım 1995 sayısını tamamıyla misyonerler ve onların yıkıcı faaliyetlerine ayırmış ve yaklaşan tehlikeyi ifade etmiştir. Diyanet'in 1995 Kasım sayısında misyoner faaliyetleri şu şekilde izah ediliyor:
"Genç nesli İslam dininden uzaklaştırmak, manevî bunalım geçirdiği dönemlerde Hıristiyanlığı kurtarıcı olarak takdim etmek, Hıristiyanlığın özellikle ibadet yönünden kolay bir din olduğunu telkin etmek ve benzeri metotlarla her türlü tehlike ve mahrumiyete karşı görev yapan misyonerler başlıca faaliyet alanı olarak okul, kolej, yabancı dil kursları, hastane, hapishane, yayınevleri, çocuk yurtları, Kızıl Haç vb. kurumları seçer. Kızıl Haç teşkilatının yardım elini uzattığı her felâket bölgesinde mutlaka bir misyoner de vardır."
Aynı derginin 39. sayfasında da şunları görüyoruz: "... Bunun için ilgili kuruluşlar Hıristiyan misyoner faaliyetleri konusunda yayınlar yapmalı, radyo, televizyon programlarıyla Hıristiyanlığın mahiyeti ve misyoner faaliyetlerinin iç yüzü anlatılmalıdır. Her derecedeki öğretim kurumlarında ders, seminer ve konferanslarla öğrenciler bu konuda aydınlatılmalı, din görevlileri her kademede halka bu konuda devamlı ikaz ve irşatta bulunmalıdır. Yazılı basın-yayın araçları olan kitap, dergi, gazete vb. mevkutelerle misyoner faaliyetleri dile getirilmelidir. Cep kitapları, broşürler, bültenler neşretmek suretiyle konunun önemi vatandaşlara izah edilmelidir. Bu tür faaliyetler kültür mozaiğimizin daha fazla tahribe uğrayıp dağılmaması için önem arz etmektedir".
Diyanet'in bu tavrı 4 yıl içinde beklenmedik bir şekilde değişmiştir.
MİSYONERLİK FAALİYETLERİ VE DİYALOG ÇALIŞMALARI NETİCESİ BUGÜN GELDİ?İMİZ NOKTA NEDİR?
Artık yeni bir yüzyıla ve yeni bir bin yıla girdik. Bu bin yılın Hıristiyan alemi açısından ne derece büyük önem arz ettiğini daha önce de ifade etmiştik. 25 Aralık 1999 akşamı, yani kutsal Noel akşamı bir konuşma yapan Papa 2. Jean Paul, yeni bin yılda Vatikan'ın yani Katolik dünyasının stratejisini açıkladı. Buna göre, Birinci bin yılda Avrupa Hıristîyanlaştırıldı, İkinci bin yılda Amerika Hıristiyanlaştırıldı, Üçüncü bin yılda da Asya'yı Hıristiyanlaştıralım. Vatikan, yeni bin yılda Türkiye'nin de içinde bulunduğu, Asya kıtasını Hıristiyanlaştırma hedefini ve gayesini açıkça ifade etmekten çekinmiyor. İşin asıl üzücü tarafı bu durum karşısında bazı ilahiyatçılarımız ve akademik kariyer sahibi şahsiyetlerimizin de Papa'yla aynı dili konuşması ve aynı söylemi paylaşmasıdır.
1970'li yıllarda Vatikan'la irtibat kuran ve diyalogun temellerini atan İzmir İlahiyat Fakültesi'nden bir öğretim üyemiz Yeni Şafak gazetesinde yapılan bir mülakatta aynen şunları söylüyor: "Papaların hayatı beni çok etkiledi. Onlardan çok şey öğrendim".Aynı şahıs daha sonra, kendisi hakkında daha evvel bilgi verdiğimiz misyoner teolog Montgomery Watt'ın yanında doktora talebesi olmuştur. Aynı şekilde Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde görev yapan profesör unvanlı bir akademisyen de aynı okulda henüz yardımcı doçent iken Redhouse ansiklopedisinden gelen teklif üzerine onlara yüklüce bir para karşılığında İslam ve tasavvuf üzerine bir çalışma hazırladı. Ve daha sonra gitti, ABD'de Moon tarikatının merkezinde bir yıl kaldı.