Ebu Cehil ile Peygamberimiz arasında bir konuşma geçiyor. "Madem sen Mi'rac ettin. Mescid-i Aksa'ya gittiğini söylüyorsun. Söyle bakalım bize Mescid-i Aksa'nın kaç tane penceresi, kaç tane kapısı var?" Resulullah ne bilecek. Oraya bir defa gitmiş. O da gece yarısı. Kapı, pencere saymaya gitmedi ya. Allah'ın Sevgilisinin önüne hemen Cebrail (as) getiriyor Mescid-i Aksa'yı, O da, "Şu tarafında şu kadar pencere var. Bu tarafında bu kadar kapı var" diyor. Ebu Cehil bir şey diyemiyor tabii. Mekke'ye gelecek olan kervanlar da var. "Peki, madem sen Mi'raç ettin. Bu kervanlara rastladın mı? Neredeydi?" diyor. "Onlara filan yerde rastladım. Filan zamanda da buraya gelebilirler." Hakikaten de dediği zamanda geliyor. Bakıyor, ne diyorsa önünden çıkamıyor Ebu Cehil. Resulullah ona sırtını döndüğü zaman eline bir avuç taş alıyor. "Muhammed! Söyle bakalım. Eğer şu avucumun içindekileri bilirsen sana inanacağım." Allah'ın Sevgilisi "Ben mi söyleyeyim onların ne olduğunu? Onlar mı söylesin ne olduklarını?" der demez, mucize-i ilahi gereği taşlar şahadet getirmeye başlar. Bu sefer taşları yere atarak "Bu tam sihirbaz" diyor. Bu kadar büyük delilleri gördüğü zaman insanın ikrar etmesi, başını secdeye koyması lazım gelirken koymuyor. Bu olsa olsa nasipsizliktir.Bir başka misal daha var, o da Hz Ebubekir (ra) efendimiz. Miraç olayı ilk duyulduğu zaman Hz. Ebubekir'e: "Senin arkadaş bu gece semaya çıkmış. Ötelere gitmiş. Rabb'ı ile görüşmüş. Tekrar gelmiş. Bunları iddia ediyor. Ona hala inanacak mısın?" diyorlar. "Bunu kim söyledi?" diyor Ebubekir. "Muhammed söyledi." "Yemin ederim ki O doğru konuşmuştur." İşte iman bu teslimiyetin adıdır.Şimdi biz, birbirimiz hakkında dedikodu yapılır, arkasından konuşulur, birşey yapmayız. Biraz da sen teslim ol arkadaşına. Bugün toplum bu değerleri kaybetti. Onun için de hep suizanla birbirimize muamele ediyoruz. Halbuki hüsnüzan sahibi olsak ve birbirimizi kucaklasak işlerin neticesi kesinlikle böyle olmayacak.