Her insan hadiselere bir gözlükle bakar. İşte bütün gözlükler ölçüler, senin nefsinde meknuzdur. Buna mikyas diyoruz. İç tabiatımızdaki o mikyaslarla olaylara bakıyoruz.
Hadise ne olursa olsun o mikyaslara vuruyorsunuz onu. Size göre doğru-yanlıştır. İşte Allah'ın sevgilisi, önce insanın iç tabiatını eğitiyor. Ölçü sahibi oluyor.Allah'ın murad ettiği kul oluyor. O zaman o insana Kur'an'ı öğretiyor. Sadece Kitab'ı değil, ayetlerin hikmetlerini de o insanlara öğretiyor. Aksi takdirde oku geç, oku geç....Nefsin tezkiyesi olmayınca gidersin Batı dünyasına, adamların caddesini, sokağını, binalarını, fabrika bacalarını görür; "bunlar bizden çok daha medeni" dersin. Yani eşyanın şekillenmesini medenilik zannedersin. Halbuki o bir teknolojik gelişmedir. Oysa, Müslümanlık öyle bir karakterdir ki, olgun insan, aydın insan dediğimiz, medeni insan dediğimiz budur. Nefsini tezkiye etmiş, kötülükten arındırmış, her zaman insanlara hayır düşünen, iyilik yapmayı düşünen, kötülükten insanları koruyan, nefsini koruduğu gibi başkasını da koruyan, onların arasındaki nifakı kaldırıp, kardeşlik duygularını sergileyen, olaylar karşısında aleyhinde olduğu halde sabreden, verilen nimetlere şükreden, kanaat eden, hamdeden, birlikten-beraberlikten-dirlikten yana olan, bir kaşık suda fırtına kopartamayan, aksine herkesle, her şeyle dirlik ve düzen içerisinde bulunan...İşte biz bu insana medeni deriz. Üstünde pantolonu da olmasa bu insan medenidir. Bu sayılan iyi hasletlerin hiç biri onda yok. İçinde kibir, gurur, hased, intikam duygusu, hırs var... Böyle bir insana, ne giyerse giysin, neye binerse binsin, hususi uçağı da olsa, medeni insan denmez bizim anlayışımızda.... Bunun için ne gerekiyor? Onu terbiye ve tezkiye etmek gerekiyor. Sizin iç tabiatınızda yerleşik olan ahlak-ı zemimenizin ahlak-ı hamidiye tebdil edilmesi gerekiyor. Yani sizde öyle tabiatlar var ki, bunlar, hased, yani çekememezlik, gurur, kibir ucub, intikam, hırs gibi hallerdir. Bütün bunlara, ahlakın bu yönüne biz zemime ahlak diyoruz. Din literatüründe de bunun manası budur. İnsanları yanlışa batıla sevkeden ahlak tarafı.Bu geliyor sizin aklınıza çökekleniyor, iradenize çörekleniyor; aklınız, iradeniz o istikamette iş görüyor. İnsan akılsız değil. Mükemmel, fevkalade bir mantığı var. ama değil mi ki iç tabiatındaki ahlak-ı zemime onun iradesine, aklına hakim olmuştur, zevklerine hakim olmuştur; o insan mantığın kullanamıyor. İç tabiatında çatışma artık inkara kadar gidiyor. Kimi? Kendini. Kendini inkar etmemek için elbette yaptıklarının, konuştuklarının kendince doğru olduğunu sanacaktır.
RAHMETEN Lİ'L-ÂLEMÎN HZ. MUHAMMED (SAV) / Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın kaleminden Gönül Sohbetleri
Hadise ne olursa olsun o mikyaslara vuruyorsunuz onu. Size göre doğru-yanlıştır. İşte Allah'ın sevgilisi, önce insanın iç tabiatını eğitiyor. Ölçü sahibi oluyor.Allah'ın murad ettiği kul oluyor. O zaman o insana Kur'an'ı öğretiyor. Sadece Kitab'ı değil, ayetlerin hikmetlerini de o insanlara öğretiyor. Aksi takdirde oku geç, oku geç....Nefsin tezkiyesi olmayınca gidersin Batı dünyasına, adamların caddesini, sokağını, binalarını, fabrika bacalarını görür; "bunlar bizden çok daha medeni" dersin. Yani eşyanın şekillenmesini medenilik zannedersin. Halbuki o bir teknolojik gelişmedir. Oysa, Müslümanlık öyle bir karakterdir ki, olgun insan, aydın insan dediğimiz, medeni insan dediğimiz budur. Nefsini tezkiye etmiş, kötülükten arındırmış, her zaman insanlara hayır düşünen, iyilik yapmayı düşünen, kötülükten insanları koruyan, nefsini koruduğu gibi başkasını da koruyan, onların arasındaki nifakı kaldırıp, kardeşlik duygularını sergileyen, olaylar karşısında aleyhinde olduğu halde sabreden, verilen nimetlere şükreden, kanaat eden, hamdeden, birlikten-beraberlikten-dirlikten yana olan, bir kaşık suda fırtına kopartamayan, aksine herkesle, her şeyle dirlik ve düzen içerisinde bulunan...İşte biz bu insana medeni deriz. Üstünde pantolonu da olmasa bu insan medenidir. Bu sayılan iyi hasletlerin hiç biri onda yok. İçinde kibir, gurur, hased, intikam duygusu, hırs var... Böyle bir insana, ne giyerse giysin, neye binerse binsin, hususi uçağı da olsa, medeni insan denmez bizim anlayışımızda.... Bunun için ne gerekiyor? Onu terbiye ve tezkiye etmek gerekiyor. Sizin iç tabiatınızda yerleşik olan ahlak-ı zemimenizin ahlak-ı hamidiye tebdil edilmesi gerekiyor. Yani sizde öyle tabiatlar var ki, bunlar, hased, yani çekememezlik, gurur, kibir ucub, intikam, hırs gibi hallerdir. Bütün bunlara, ahlakın bu yönüne biz zemime ahlak diyoruz. Din literatüründe de bunun manası budur. İnsanları yanlışa batıla sevkeden ahlak tarafı.Bu geliyor sizin aklınıza çökekleniyor, iradenize çörekleniyor; aklınız, iradeniz o istikamette iş görüyor. İnsan akılsız değil. Mükemmel, fevkalade bir mantığı var. ama değil mi ki iç tabiatındaki ahlak-ı zemime onun iradesine, aklına hakim olmuştur, zevklerine hakim olmuştur; o insan mantığın kullanamıyor. İç tabiatında çatışma artık inkara kadar gidiyor. Kimi? Kendini. Kendini inkar etmemek için elbette yaptıklarının, konuştuklarının kendince doğru olduğunu sanacaktır.
RAHMETEN Lİ'L-ÂLEMÎN HZ. MUHAMMED (SAV) / Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın kaleminden Gönül Sohbetleri