MİSAFİR KALEM / Emine BAYRAKTAR
Öteler ötesinden, yüce Rabb'imin divanından haber geldi:
"Ya kulum Baki! Bana dön!"
Ve, "kul Baki" şehadet mertebesine koşarak erişti. Şehadet şerbetini kana kana içti.
Nasıl da yanıltıyor bizi sebepler: "Çok iyi idi; düzelecek, yoğun bakımdan çıkacak...
Oysa ki, "O'ndan geldik yine O'na döneceğiz."
O yüceler yücesi Rabb'im, Baki kulunu memnun, çok da mutlu, O'ndan razı olarak aldı yanına.
Ne güzel bir ölümdü bu. Feyiz yağıyordu her zerreye. Rahmet yağıyordu.
Ne mümkündü o rahmeti hissetmemek.
Artık gönüller ağlamıyor. Aşk, feyiz sarıyor her yeri, her bedeni... İnsanlar, kaybetmenin burukluğunu, özlemin sancısını hissedemiyor. Öyle bir nur ki, bu;
Baki kul Rabb'inden memnun, Rabb'i de kulundan. Toprağı da nurundan memnun, şehadetinden memnun.
Bayram yaşanıyor âdeta. Öyle bir bayram ki, herkes o nurdan pay almak istercesine güneş parlıyor, gökyüzü ağlıyor, yüzler o nurun ışığıyla aydınlanıyor. Her zerre bakmaktan kendini alamıyor.
Baki Hocamın üçüncü Kur'an akşamı, ablası Şaduman teyze anlatıyor:
"Baki Hoca 8 yaşlarında idi. Köyde oturuyoruz o zamanlar. Babam, "Oğlum sen camiye gelme" diyor. Baki kızıyor babama. Ama saygısından bir şey diyemiyor. Sonra O, vakit gelmeden önce çıkıp evden doğru caminin yolunu tutuyor. Babam, hiç görmemiş gibi en ön safa geçip namazını kılıyor. Cami cemaati soruyormuş: 'Yahu şu çocuk kimdir Temel Ağa? Bizim çocuklar evde oyun oynarken bu en ön safa gelip namaz kılıyor!' Rahmetli babacığım hiç ses etmiyor. Komşumuz Naci Amca giriyor söze: 'Bu çocuk Temel Ağa'nın en küçük oğlu.'
Benim kardeşim herkesi çok severdi. Ama önce Allah'a sevgisi vardı. İlk önceliği Rabb'imi memnun etmekti..."
Eee, Rabb'ini memnun etmek gayesinde olan bir insanı da Rabb'i ancak böyle güzel bir yolda, böyle güzel bir ayda kutlu ve mutlu kılar. Baki kuluna böyle bayram yaşatır.
Sevgili babaanneceğim: "Evladım" derdi, "Allah bize ölümün güzelliğini nasip etsin."
Ben de bunu idrak edemezdim. "Hiç ölünün güzeli olur mu?" derdim.
Ben bu güzelliği Baki Hocam'da gördüm. Ve idrak ettim. Rabb'ine aşık olan birinin güzelliği idi bu.
Meğer babaannem ne ulvî bir rütbe ile konuşurmuş ve biz bunu ne kadar geç idrak etmişiz.
Ve, kızı Fatıma gururla konuşuyor:
"Ben şehit kızıyım. Babam ne kadar güzel!"
"Evet yavrum" diyorum, "Baban bize cennet bahçesinden haber getirdi, cennet bahçesinden kokular getirdi, nuru, feyzi getirdi."
Yavrum! Hepinizin gözü aydın olsun. Rabb'im, babanızın şefaatinden önce siz ailesini, sonra da bizleri nasiptar eylesin.
Öteler ötesinden, yüce Rabb'imin divanından haber geldi:
"Ya kulum Baki! Bana dön!"
Ve, "kul Baki" şehadet mertebesine koşarak erişti. Şehadet şerbetini kana kana içti.
Nasıl da yanıltıyor bizi sebepler: "Çok iyi idi; düzelecek, yoğun bakımdan çıkacak...
Oysa ki, "O'ndan geldik yine O'na döneceğiz."
O yüceler yücesi Rabb'im, Baki kulunu memnun, çok da mutlu, O'ndan razı olarak aldı yanına.
Ne güzel bir ölümdü bu. Feyiz yağıyordu her zerreye. Rahmet yağıyordu.
Ne mümkündü o rahmeti hissetmemek.
Artık gönüller ağlamıyor. Aşk, feyiz sarıyor her yeri, her bedeni... İnsanlar, kaybetmenin burukluğunu, özlemin sancısını hissedemiyor. Öyle bir nur ki, bu;
Baki kul Rabb'inden memnun, Rabb'i de kulundan. Toprağı da nurundan memnun, şehadetinden memnun.
Bayram yaşanıyor âdeta. Öyle bir bayram ki, herkes o nurdan pay almak istercesine güneş parlıyor, gökyüzü ağlıyor, yüzler o nurun ışığıyla aydınlanıyor. Her zerre bakmaktan kendini alamıyor.
Baki Hocamın üçüncü Kur'an akşamı, ablası Şaduman teyze anlatıyor:
"Baki Hoca 8 yaşlarında idi. Köyde oturuyoruz o zamanlar. Babam, "Oğlum sen camiye gelme" diyor. Baki kızıyor babama. Ama saygısından bir şey diyemiyor. Sonra O, vakit gelmeden önce çıkıp evden doğru caminin yolunu tutuyor. Babam, hiç görmemiş gibi en ön safa geçip namazını kılıyor. Cami cemaati soruyormuş: 'Yahu şu çocuk kimdir Temel Ağa? Bizim çocuklar evde oyun oynarken bu en ön safa gelip namaz kılıyor!' Rahmetli babacığım hiç ses etmiyor. Komşumuz Naci Amca giriyor söze: 'Bu çocuk Temel Ağa'nın en küçük oğlu.'
Benim kardeşim herkesi çok severdi. Ama önce Allah'a sevgisi vardı. İlk önceliği Rabb'imi memnun etmekti..."
Eee, Rabb'ini memnun etmek gayesinde olan bir insanı da Rabb'i ancak böyle güzel bir yolda, böyle güzel bir ayda kutlu ve mutlu kılar. Baki kuluna böyle bayram yaşatır.
Sevgili babaanneceğim: "Evladım" derdi, "Allah bize ölümün güzelliğini nasip etsin."
Ben de bunu idrak edemezdim. "Hiç ölünün güzeli olur mu?" derdim.
Ben bu güzelliği Baki Hocam'da gördüm. Ve idrak ettim. Rabb'ine aşık olan birinin güzelliği idi bu.
Meğer babaannem ne ulvî bir rütbe ile konuşurmuş ve biz bunu ne kadar geç idrak etmişiz.
Ve, kızı Fatıma gururla konuşuyor:
"Ben şehit kızıyım. Babam ne kadar güzel!"
"Evet yavrum" diyorum, "Baban bize cennet bahçesinden haber getirdi, cennet bahçesinden kokular getirdi, nuru, feyzi getirdi."
Yavrum! Hepinizin gözü aydın olsun. Rabb'im, babanızın şefaatinden önce siz ailesini, sonra da bizleri nasiptar eylesin.