Günümüz dünyası, tarihin hiçbir döneminde görülmemiş kadar aleni haksızlığı, ikiyüzlülüğü ve çifte standardı yaşamaktadır. Yalan, zulüm ve propaganda üzerine bina edilmiş olan "Yeni Dünya Düzeni" ile dünyayı parselleme ve nüfuz bölgelerine ayırma senaryolarını tatbike koyan emperyalist devletler; bir yandan misyonerlik faaliyetleri ile de bu katliamları dinî, kültürel ve ideolojik sahada sürdürmektedir. Esasen misyonerlik; sömürgeci Batı'nın, siyasi ve ekonomik çıkarlarına ulaşabilmeleri için kullandıkları bir metod, daha doğrusu bir basamak olmaktadır. Herşeyden önce unutulmaması gerekir ki, yeni dünya düzeni adı altında tezgahlanan senaryoların temelinde rakip olarak görülen İslam'dır. Ve varlıkları bile suç telakki edilen inananlardır. Dünya çapında olaylar iyice tahkik ve tetkik edildiğinde bu tespitin haklılığı ortaya çıkacaktır. Nitekim ta Körfez Savaşı yıllarında, zehirlenerek ölen bir kuşa günlerce ağıt yakanlar, Bosna'da boğazlanan masum insanların feryadını bir sinek vızıltısı kadar bile olsa dikkate almamış; yine Somali'de, Azerbaycan'da, Keşmir'de katledilen insanlara sadece seyirci kalmışlardır. Bununla birlikte Ortadoğu'da Filistinliler'e, Kafkaslar'da Çeçenler'e ve Makedonya'daki Müslümanlar'a yönelik mezalim halen devam etmekte, ilgisiz kalmak dahi bir soyluluk ve şahsiyetlilik ifadesi iken bu bile yapılmamakta, entrika ve oyalama mantığıyla tarihin en büyük ikiyüzlülüğü sergilenmektedir. (Geniş bilgi için bkz. Prof. Dr. Haydar Baş, Mektubat, İcmal Yayınları İst. 1995, s. 271).
TÜRKİYE'NİN KONUMU
Türkiye ise bu yeni dünya düzeni ve denge arayışları doğrultusunda emperyalist devletlerin zihniyet, menfaat ve nüfuz senaryolarının odak noktasını oluşturmakta, açık ve potansiyel tehlikelerle adeta ateş çemberi içerisine alınmaktadır. Uğrunda bir büyük Kurtuluş Savaşı-İstiklal Savaşı verdiğimiz ve yüzbinlerce insanımızı feda ettiğimiz cennet vatanımız Türkiye'miz, tarihinin en büyük tehdit ve tehlikeleriyle karşı karşıyadır. Avrupa Parlementolarında ve ABD'de hızla yasalaştırılan sözde Ermeni soykırımı iddiasıyla Ermeniler, "Batı Ermenistan" olarak haritalandırdıkları Doğu Anodolu Bölgemizi de içine alan coğrafyada "Büyük Ermenistan" kurmak idealindedir. Rusya, hala sıcak denizlere inmenin hesabı içerisindedir. Yunanistan, "Megalo İdea" projesinden zerre kadar vazgeçmemekte, ülkemiz üzerindeki Kıbrıs ve Ege emelini sürdürmektedir. Kürt kimliği iddiasıyla Güneydoğu Anadolu bölgemiz ülkemizden koparılmak istenmekte, Yahudiler'in "Arz-ı Mev'ud" inancına paralel faaliyetleri bu bölgede artarak devam etmektedir. İstanbul sur içinde Vatikan benzeri bir "Fener Rum Devleti" kurulmak istenmektedir. İran ise, İslam aleminde tek başına liderlik emeliyle ülkemiz üzerinde hesap yaparken, Hatay'ımızı haritasında gösteren Suriye, basit su meselelerini bahane ederek her türlü düşmanımızla ittifak etmektedir. Bütün bu imha projeleri ile birlikte kalan topraklarımız da "Egemenliğin Devri" yoluyla AB'ye peşkeş çekilirken; ABD'nin milletimize yönelik siyasal ve ekonomik politikaları milli bağımsızlığımızı ve de milli irademizi yok saymaktadır...
İşte, milli bütünlüğümüzü tehdit eden ve adeta bir "İkinci Sevr" projesi şeklinde karşımıza çıkan bu senaryolar arasında dış destekli vei içerdeki işbirlikçilerin sinsi çalışmalarıyla kurulmak istenen "Pontus Rum Devleti" bunlardan birini teşkil etmektedir. Günümüzde "Pontusçular" çalışmalarını, yakın tarihimizdeki kadar el altından ve gizlice değil ama, başta Yunanistan ve Fener Patrikhanesi'nin güdümünde 'misyonerlik faaliyetleri' ile açıktan açığa, alenen yapmaktadırlar. Türk milleti'nin gözünün içine baka baka gelen Pontus Rum harekatı, Em. Albay Hüseyin Mümtaz'ın deyimi ile: "Rum; tankla, topla, helikopterle değil ama, ruhani posta bürünmüş buhurdanlarıyla, tütsüleriyle, zangoçlarıyla ve çan sesleriyle gelmektedir". (H. Mümtaz. Türkiye'nin Sarkacı, İcmal Yayıncılık. İst. 2000. s. 250)
O?UZ KÖRO?LU
oguz_koroglu@hotmail.com
TÜRKİYE'NİN KONUMU
Türkiye ise bu yeni dünya düzeni ve denge arayışları doğrultusunda emperyalist devletlerin zihniyet, menfaat ve nüfuz senaryolarının odak noktasını oluşturmakta, açık ve potansiyel tehlikelerle adeta ateş çemberi içerisine alınmaktadır. Uğrunda bir büyük Kurtuluş Savaşı-İstiklal Savaşı verdiğimiz ve yüzbinlerce insanımızı feda ettiğimiz cennet vatanımız Türkiye'miz, tarihinin en büyük tehdit ve tehlikeleriyle karşı karşıyadır. Avrupa Parlementolarında ve ABD'de hızla yasalaştırılan sözde Ermeni soykırımı iddiasıyla Ermeniler, "Batı Ermenistan" olarak haritalandırdıkları Doğu Anodolu Bölgemizi de içine alan coğrafyada "Büyük Ermenistan" kurmak idealindedir. Rusya, hala sıcak denizlere inmenin hesabı içerisindedir. Yunanistan, "Megalo İdea" projesinden zerre kadar vazgeçmemekte, ülkemiz üzerindeki Kıbrıs ve Ege emelini sürdürmektedir. Kürt kimliği iddiasıyla Güneydoğu Anadolu bölgemiz ülkemizden koparılmak istenmekte, Yahudiler'in "Arz-ı Mev'ud" inancına paralel faaliyetleri bu bölgede artarak devam etmektedir. İstanbul sur içinde Vatikan benzeri bir "Fener Rum Devleti" kurulmak istenmektedir. İran ise, İslam aleminde tek başına liderlik emeliyle ülkemiz üzerinde hesap yaparken, Hatay'ımızı haritasında gösteren Suriye, basit su meselelerini bahane ederek her türlü düşmanımızla ittifak etmektedir. Bütün bu imha projeleri ile birlikte kalan topraklarımız da "Egemenliğin Devri" yoluyla AB'ye peşkeş çekilirken; ABD'nin milletimize yönelik siyasal ve ekonomik politikaları milli bağımsızlığımızı ve de milli irademizi yok saymaktadır...
İşte, milli bütünlüğümüzü tehdit eden ve adeta bir "İkinci Sevr" projesi şeklinde karşımıza çıkan bu senaryolar arasında dış destekli vei içerdeki işbirlikçilerin sinsi çalışmalarıyla kurulmak istenen "Pontus Rum Devleti" bunlardan birini teşkil etmektedir. Günümüzde "Pontusçular" çalışmalarını, yakın tarihimizdeki kadar el altından ve gizlice değil ama, başta Yunanistan ve Fener Patrikhanesi'nin güdümünde 'misyonerlik faaliyetleri' ile açıktan açığa, alenen yapmaktadırlar. Türk milleti'nin gözünün içine baka baka gelen Pontus Rum harekatı, Em. Albay Hüseyin Mümtaz'ın deyimi ile: "Rum; tankla, topla, helikopterle değil ama, ruhani posta bürünmüş buhurdanlarıyla, tütsüleriyle, zangoçlarıyla ve çan sesleriyle gelmektedir". (H. Mümtaz. Türkiye'nin Sarkacı, İcmal Yayıncılık. İst. 2000. s. 250)
O?UZ KÖRO?LU
oguz_koroglu@hotmail.com