Humeyra EZERGÜL
"O (öyle yüce Allah) ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır..." (Mülk Sûresi: 2). Bu Ayet-i Kerime'de hayat hayırlı faaliyetler alanı, ölüm ise bu faaliyetlerin karşılığını bulacağımız ebedi hayata geçişin dönüm noktası olarak belirtilmiştir. O zaman inanan insanlar olarak niçin bir sürü boş vaktimiz ve üzüntülerimiz var, diye sormadan edemiyorum. Ardından da acizâne kendi kendime cevap aradığımda "hayatımızı kendimizin veya başkalarının kafalarına göre düzenliyoruz da ondan..." diyebiliyorum.
Sadece sınanmak için üzerinde bulunduğumuz şu yeryüzünde vaktin bir türlü geçmediğinden ve sıkıldığımızdan yakınıp duruyoruz. Hayatı bir küskünlük ve moralsizlik içinde isteksizce yaşıyor, iyi şeyler yapmaya kendimizde ne hâl ne de mecal bırakıyoruz. Daha güzel faaliyetler işleyip, hayırlı işler yapmak için çalışmadan, pas tutuyoruz.
Her Müslüman'a tabiri câizse pusula gibi doğru yolu gösteren, hayatımıza gereken düzeni verecek olan Kur'an-ı Azimüşşan'ı tanımıyoruz!.. İsmi geçtiğinde aklımıza hepimizin evinde bulunan güzel ciltli, kalınca bir kutsal kitap olduğundan başka pek bir şey gelmiyor. Dolayısıyla; İslam ahlâkını, aile düzenini, Allah'ı ve sıfatlarını, inançları, iyi ve kötü yolları, ibadet ve iktisadi hayatı, ilmi, aklı, tefekkürü, insanı, Kur'an'ı, Kur'an'dan önceki kitapları, mü'min-müslüman, kafir, münafık ve müşrik tanımlarını, ölüm ve sonrasını, Peygamberimizi (sav), diğer Peygamber ve kavimleri ve daha nicelerini de öğrenememiş oluyoruz. Sadece başlık olarak saydığım bu mevzularda gereken araştırmayı yapıp, bilgi sahibi olup, ruhumuzu tatmin etme meziyetinden mahrum kalıyoruz. Bu mahrumiyet sayesinde hayatımızı neye göre, hangi ölçü ile düzenleyeceğimizi bilmiyor, bir sürü boş vakti ve can sıkıntısı olan çoğunluğa uyup, uyduruk kalıplarla hayatımıza yön vermeye çalışıyoruz. Çalışıyoruz diyorum; çünkü, hakikatlerden bihaber, mevcudiyetinin sebebini bilmekten gafil, buna mukabil vicdanı rahatsız bir halde iken asla umut ve saadet yakalanamıyor. Bilinçsizce imtihan çemberlerinin sıkıntıları ve bir saadet arama koşuşturması içinde Rabb'im muhafaza eylesin, Allah bile kaybedilebiliyor. Sonra da adını benim bildiğim ya da bilemediğim bir sürü sapık supuk inanışlar geliyor. Bir sürü suçlar, hatalar, kurbanlar ve intiharlar peşpeşe sıralanıyor. Ömür rızkı bir yandan heba olup giderken, ebedi hayatta elim bir azaba talip olunuyor.
Unutmamak gerekir ki; hayat hiçbir zaman hepten kötü ya da hepten iyi değildir. Kur'an-ı Kerim'de "... Biz, zafer günlerini insanların kâh bir kesimine, kâh diğer kesimine nasip ederiz. Tâ ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şâhitler edinsin..." (Al-i İmran Sûresi: 140) buyurulmuştur.
Yüce Allah, bütün Müslümanlara yüksek bir iman ve imtihanda başarılar nasip eylesin... Ayrıca Afyon depreminin pazar günü olması sebebiyle başsağlığı dileme fırsatını bugün buluyorum. Rabb'im ölenlere rahmet, kalanlara sabırlar versin. Er geç bir sebeple gidilecek o yere en güzel şekilde varmayı başaranlardan etsin...
"O (öyle yüce Allah) ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır..." (Mülk Sûresi: 2). Bu Ayet-i Kerime'de hayat hayırlı faaliyetler alanı, ölüm ise bu faaliyetlerin karşılığını bulacağımız ebedi hayata geçişin dönüm noktası olarak belirtilmiştir. O zaman inanan insanlar olarak niçin bir sürü boş vaktimiz ve üzüntülerimiz var, diye sormadan edemiyorum. Ardından da acizâne kendi kendime cevap aradığımda "hayatımızı kendimizin veya başkalarının kafalarına göre düzenliyoruz da ondan..." diyebiliyorum.
Sadece sınanmak için üzerinde bulunduğumuz şu yeryüzünde vaktin bir türlü geçmediğinden ve sıkıldığımızdan yakınıp duruyoruz. Hayatı bir küskünlük ve moralsizlik içinde isteksizce yaşıyor, iyi şeyler yapmaya kendimizde ne hâl ne de mecal bırakıyoruz. Daha güzel faaliyetler işleyip, hayırlı işler yapmak için çalışmadan, pas tutuyoruz.
Her Müslüman'a tabiri câizse pusula gibi doğru yolu gösteren, hayatımıza gereken düzeni verecek olan Kur'an-ı Azimüşşan'ı tanımıyoruz!.. İsmi geçtiğinde aklımıza hepimizin evinde bulunan güzel ciltli, kalınca bir kutsal kitap olduğundan başka pek bir şey gelmiyor. Dolayısıyla; İslam ahlâkını, aile düzenini, Allah'ı ve sıfatlarını, inançları, iyi ve kötü yolları, ibadet ve iktisadi hayatı, ilmi, aklı, tefekkürü, insanı, Kur'an'ı, Kur'an'dan önceki kitapları, mü'min-müslüman, kafir, münafık ve müşrik tanımlarını, ölüm ve sonrasını, Peygamberimizi (sav), diğer Peygamber ve kavimleri ve daha nicelerini de öğrenememiş oluyoruz. Sadece başlık olarak saydığım bu mevzularda gereken araştırmayı yapıp, bilgi sahibi olup, ruhumuzu tatmin etme meziyetinden mahrum kalıyoruz. Bu mahrumiyet sayesinde hayatımızı neye göre, hangi ölçü ile düzenleyeceğimizi bilmiyor, bir sürü boş vakti ve can sıkıntısı olan çoğunluğa uyup, uyduruk kalıplarla hayatımıza yön vermeye çalışıyoruz. Çalışıyoruz diyorum; çünkü, hakikatlerden bihaber, mevcudiyetinin sebebini bilmekten gafil, buna mukabil vicdanı rahatsız bir halde iken asla umut ve saadet yakalanamıyor. Bilinçsizce imtihan çemberlerinin sıkıntıları ve bir saadet arama koşuşturması içinde Rabb'im muhafaza eylesin, Allah bile kaybedilebiliyor. Sonra da adını benim bildiğim ya da bilemediğim bir sürü sapık supuk inanışlar geliyor. Bir sürü suçlar, hatalar, kurbanlar ve intiharlar peşpeşe sıralanıyor. Ömür rızkı bir yandan heba olup giderken, ebedi hayatta elim bir azaba talip olunuyor.
Unutmamak gerekir ki; hayat hiçbir zaman hepten kötü ya da hepten iyi değildir. Kur'an-ı Kerim'de "... Biz, zafer günlerini insanların kâh bir kesimine, kâh diğer kesimine nasip ederiz. Tâ ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şâhitler edinsin..." (Al-i İmran Sûresi: 140) buyurulmuştur.
Yüce Allah, bütün Müslümanlara yüksek bir iman ve imtihanda başarılar nasip eylesin... Ayrıca Afyon depreminin pazar günü olması sebebiyle başsağlığı dileme fırsatını bugün buluyorum. Rabb'im ölenlere rahmet, kalanlara sabırlar versin. Er geç bir sebeple gidilecek o yere en güzel şekilde varmayı başaranlardan etsin...