Hz. Zeyd'in teslimiyet ve fedakârlığı ne güzel örnektir! Taif'te halk Hz. Peygamberi taşlarken, o, atılan taşların önüne durup Allah Resulü'ne siper olmuştur.
Hz. Peygamberi yalnız bırakmaması, O'nun etrafında âdeta pervane olması, İslâm davasını taşıyan kadroların merkezle birlikte aynı çile ve meşakkate ortak olması gerektiğine işaret ediyor.
Bu samimiyet ve teslimiyetleriyle ulaştıkları seviyeden dolayıdır ki, Allah Resulü; "Ashabım gökteki yıldızlar gibidir; hangisine uyarsanız hidayet bulursunuz", sözleriyle, onları bize hidayet kaynağı olarak göstermişlerdir.
Demek ki her mü'min, davanın liderine böylesine bir sevgi ve muhabbetle sahip çıkmalı; böylesine bir fedakârlığı gereken her durumda sergileyebilmelidir.
Hz. Peygamber, Cebrail (as)'ın Tâif halkının helâkini teklif etmesine rağmen, o ızdıraplı anlarında bile onlara Allah'tan rahmet dileyerek; "Ya Rabbi! Bu kavim seni ve beni bilmez. Sen onlara hidayet nasib eyle", şeklinde dua etmişlerdir. Demek ki; mü'min, ne derece çile çekerse çeksin, Allah'ın dinine hizmette muhatabına rahmet kaynağı olması lazımdır. Bu noktada kin, intikam, adâvet, nefret ve buğz onun dünyasında bulunamaz. O, herşeyi Allah için, Allah adına yapar.
Yine Hz. Peygamberin duasından anlıyoruz ki; her devirde İslâm'a karşı olanlar, bilmediklerinden dolayı karşıdırlar. Cehaletlerinden dolayı muhalefet etmektedirler. Öyleyse; cehaleti Hakk'ı tanımasına mani olan herkes için bu hallerinden anlayıp kuşatıcı bir eda ile duada bulunmak ve tebliğ etmek; bu suretle İslâm'a yönelmelerine yardımcı olmakla mükellef bulunmaktayız.
Rabiaoğulları, iman etmedikleri halde; şefkat ve merhamet duyguları kabarmış, köleleri ile üzüm göndermişlerdir.
Onların bu davranışı, bize şunu göstermektedir: İman etmemiş olsa da insan, taşıdığı ruh yönüyle ve asıl itibarıyla hayra ve doğruya fıtraten meyyaldir. Hangi şartlarda olursa olsun insanın, bu ana vasfının açığa çıkacağını, yani insanın insanlığına sahip çıkacağını düşünmek lazımdır. Merhamet, şefkat, sabır, kanaat, yardım nev-i beşerin insanî yönüdür. Taif halkının şiddetli tutumuna rağmen Rabiaoğullarının merhamet göstermesi bu türden bir örnektir.
O halde; İslâm davetçisi, muhatabında aslolanın hayır ve güzellik olduğunu asla unutmamalı; bütün davranışlarında insanî münasebetlere yer vererek muhatabının insanî yönlerinin açığa çıkmasına yardımcı olmalıdır.
Addas'ın Müslüman olması da başlıbaşına bir hikmettir. Peygamber Efendimizin, Allah'ın adı ile üzümleri yemeye başlaması Addas'ın dikkatini çekiyor. Bunun üzerine, hidayete vesile olucu sohbet başlıyor. Hz. Peygamber Hz. Addas'a nereli olduğunu sorup, Ninovalı olduğunu öğreniyor. Allah Resulü, hemen bu münasebetle bağ kurarak Yunus (as) için; "O benim kardeşimdir", buyuruyor. Onun da, kendisinin de peygamber olduklarını beyan ediyor. Bu söz üzerine Addas, Müslüman oluyor.
Buradaki incelik, davetçinin muhatabıyla ilgi ve bağ kurması; sevilende ortak olması ve neticede bir ve beraber olabilmesidir. Hz. Yunus'u seven Addas, ona kardeş olan Hz. Muhammed'e de bir anda ısınıp ona ümmet oluyor.
Öyleyse her mü'min; tebliğ ve irşadda muhatabı ile böylesine bir sevgi bağı kurmalı, ona seveceği meşru bir ittifak içerisinde yönelerek, İslâm'a ısındırmalıdır.
Resulullah'ın cinlere İslâm'ı tebliğ etmesi; cinlerin de insanlar gibi mükellef olduğuna ve Hz. Peygamberin de bütün âlemlere rahmet olmak üzere Peygamber kılındığına delil ve işaret olmaktadır.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden RAHMETEN-LİL ALEMİN
Hz. Peygamberi yalnız bırakmaması, O'nun etrafında âdeta pervane olması, İslâm davasını taşıyan kadroların merkezle birlikte aynı çile ve meşakkate ortak olması gerektiğine işaret ediyor.
Bu samimiyet ve teslimiyetleriyle ulaştıkları seviyeden dolayıdır ki, Allah Resulü; "Ashabım gökteki yıldızlar gibidir; hangisine uyarsanız hidayet bulursunuz", sözleriyle, onları bize hidayet kaynağı olarak göstermişlerdir.
Demek ki her mü'min, davanın liderine böylesine bir sevgi ve muhabbetle sahip çıkmalı; böylesine bir fedakârlığı gereken her durumda sergileyebilmelidir.
Hz. Peygamber, Cebrail (as)'ın Tâif halkının helâkini teklif etmesine rağmen, o ızdıraplı anlarında bile onlara Allah'tan rahmet dileyerek; "Ya Rabbi! Bu kavim seni ve beni bilmez. Sen onlara hidayet nasib eyle", şeklinde dua etmişlerdir. Demek ki; mü'min, ne derece çile çekerse çeksin, Allah'ın dinine hizmette muhatabına rahmet kaynağı olması lazımdır. Bu noktada kin, intikam, adâvet, nefret ve buğz onun dünyasında bulunamaz. O, herşeyi Allah için, Allah adına yapar.
Yine Hz. Peygamberin duasından anlıyoruz ki; her devirde İslâm'a karşı olanlar, bilmediklerinden dolayı karşıdırlar. Cehaletlerinden dolayı muhalefet etmektedirler. Öyleyse; cehaleti Hakk'ı tanımasına mani olan herkes için bu hallerinden anlayıp kuşatıcı bir eda ile duada bulunmak ve tebliğ etmek; bu suretle İslâm'a yönelmelerine yardımcı olmakla mükellef bulunmaktayız.
Rabiaoğulları, iman etmedikleri halde; şefkat ve merhamet duyguları kabarmış, köleleri ile üzüm göndermişlerdir.
Onların bu davranışı, bize şunu göstermektedir: İman etmemiş olsa da insan, taşıdığı ruh yönüyle ve asıl itibarıyla hayra ve doğruya fıtraten meyyaldir. Hangi şartlarda olursa olsun insanın, bu ana vasfının açığa çıkacağını, yani insanın insanlığına sahip çıkacağını düşünmek lazımdır. Merhamet, şefkat, sabır, kanaat, yardım nev-i beşerin insanî yönüdür. Taif halkının şiddetli tutumuna rağmen Rabiaoğullarının merhamet göstermesi bu türden bir örnektir.
O halde; İslâm davetçisi, muhatabında aslolanın hayır ve güzellik olduğunu asla unutmamalı; bütün davranışlarında insanî münasebetlere yer vererek muhatabının insanî yönlerinin açığa çıkmasına yardımcı olmalıdır.
Addas'ın Müslüman olması da başlıbaşına bir hikmettir. Peygamber Efendimizin, Allah'ın adı ile üzümleri yemeye başlaması Addas'ın dikkatini çekiyor. Bunun üzerine, hidayete vesile olucu sohbet başlıyor. Hz. Peygamber Hz. Addas'a nereli olduğunu sorup, Ninovalı olduğunu öğreniyor. Allah Resulü, hemen bu münasebetle bağ kurarak Yunus (as) için; "O benim kardeşimdir", buyuruyor. Onun da, kendisinin de peygamber olduklarını beyan ediyor. Bu söz üzerine Addas, Müslüman oluyor.
Buradaki incelik, davetçinin muhatabıyla ilgi ve bağ kurması; sevilende ortak olması ve neticede bir ve beraber olabilmesidir. Hz. Yunus'u seven Addas, ona kardeş olan Hz. Muhammed'e de bir anda ısınıp ona ümmet oluyor.
Öyleyse her mü'min; tebliğ ve irşadda muhatabı ile böylesine bir sevgi bağı kurmalı, ona seveceği meşru bir ittifak içerisinde yönelerek, İslâm'a ısındırmalıdır.
Resulullah'ın cinlere İslâm'ı tebliğ etmesi; cinlerin de insanlar gibi mükellef olduğuna ve Hz. Peygamberin de bütün âlemlere rahmet olmak üzere Peygamber kılındığına delil ve işaret olmaktadır.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden RAHMETEN-LİL ALEMİN