Dini büyük bir daireye, dinin her meselesini ise bu dairenin içerisindeki noktalara benzetirsek, bu dairenin farklı yerlerine yerleştirilmiş binlerce mesele olduğunu görürüz. İşte o binlerce meseleyi ezberlemiş fakat bütünüyle İslâm dairesini gönlüne sindirememiş bir kimse hangi meseleyi o dairede nereye koyacağını, hangi meseleyi hangi meseleden sonra, hangi zaman ve zeminde anlatması gerektiğini bilemez. Böylelikle mesele âlimi olmak ne kendisine ne de diğer insanlara fayda vermemiş olur.
İnsan kısır kalıp âyet ve hadislerin derinliğine varamayınca, metin üzerinde ihtilaflar ve gereksiz tartışmalar başlar. Kaynak şüpheciliği yerini bazı delil ve hadisleri inkara bırakır o da zamanla küllî inkarı gündeme getirir. Nitekim bu süreç günümüzde de tesirini göstermiştir. Önce mezhep ve meşrepler reddedilmiş, ardından birçok hadisin zayıflığı söz konusu edilmeye başlamış, neticede hadis reddedilerek Kur'an göklere çıkarılmış; hemen ardından da meal kaldırılmış, bazı ayetler üzerinde tartışmalar açılmaya başlanmıştır. Bunun neticesi, Kur'an'ın inkarı ardından da dinlerin birleştirilmesi hedefi olacaktır. Ne hazin tecellidir ki bu safhaların sonucunun nereye vardırılacağını seçemeyerek ilk birkaç merhaleye ayak uyduran birçok ilim erbabı çıkmıştır.
Demek ki, mânâsına eremediği değerlerden çok kolay taviz veriyor insan.
İşte Hz. Mevlâna hayatının uzunca bir bölümünü mesele âlimliğine adamıştı. Fakat daha sonra Şems'le tanışmış, Şems ona meselenin yukarıdan beri zikredegeldiğimiz ehemmiyetli yönünü göstermiş ve Mevlâna, bu tarihten sonra Şems'in eğitiminde, mezkur mânâ ve derinliğe ulaşmıştır. Semâ yaparken bir eliyle Allah'tan aldığını diğer eliyle insanlığa veren halini sembolize eden Mevlâna, Allah ile yürüyen, bakan, konuşan insan-ı kâmil olmuştur. O zaman ilim adına sahip olduğu herşey mânâya bürünmüş ve insanlığın irşadına vesile olmuştur. Allah için konuşmuş, Allah için susmuş, Allah için olmayan ya da yer ve zamanında söylenilmeyen her söz ve ilim ona abes gelmiştir:
"İşte bu topluluk bizim yanımıza geliyor. Susacak olursak incinirler. Birşey söylesek, onlara göre söylemek lazım geldiğinden o zaman da biz inciniriz. Gidip: Bizden sıkıldı ve kaçtı diye dedikodu ederler."