Milletleri ayakta tutan en önemli unsur, tarihten süzülüp gelen "kimliklerine" sahip çıkmalarıdır.
Biz, Türk milleti olarak, "Müslüman ve Türk" olarak, iki aziz çeşmeden beslenerek kimliğimizi oluşturmuş bir milletiz. Müslümanlığımız da, Türklüğümüz de, bizim vazgeçilmezlerimizdir. Ezan-ı Muhammedi okununca, hep birlikte gönlümüz cuşa gelir. Dalgalanan bayrağı gördükçe, serinliği içimizde fırtınalar koparır. ***Dirilerimize gelenek ve göreneklerimiz usulünce saygı gösteririz. Ölülerimize dinimizin emrince hürmet ederiz. Biz, biz olarak kalacaksak, bizi biz yapan değerleri baş tacı yaparak kalabiliriz.Bu değerlerden koparsak ayaklarımız üzerinde "biz" olarak kalmamız mümkün değildir. Aksi halde; "Biz" değil başka bir şey oluruz. Güneydoğu'da bu vatan için kelle koltukta savaşan yiğit insan, Komando Yarbay Alim Yılmaz'ın şahadetini acıyla haber aldık. O bizim şehidimizdi. Bu toprakların şehidi idi. Bu topraklar ve bu topraklar üzerinde ki kutsal değerler ebediyen yaşasın diye şehid düşmüştü. ***Hanımı Firdevs bacımızla, evlatları Doğukan ve Batıkan kardeşlerimizle birlikte ağladık. Onların hıçkırıkları, bizim de ta ciğerlerimizden kopup gelen "hıçkırıkların" tercümesiydi. Milletçe ağladık... Dün ise Cebeci Mezarlığından yansıyan bir fotoğraf vardı önümüzde. Şehit Yarbay Alim Yılmaz'ın mezarı başında, acılı eşi Firdevs Bacımızın fotoğrafıydı bu. Firdevs Hanım bir sandalyenin üzerine boynu bükük bir şekilde oturmuş, Şehit Kabristanlığına bakıp dalıp gitmişti. Gazete, bu fotoğrafın altına şu notu iliştirmişti: "Firdevs Yılmaz şehitlikte ağıt yakarken, eşinin çok sevdiği "Beyaz giyme toz olur, siyah giyme söz olur" adlı Bolu türküsünü mırıldadı" (Hürriyet, 12 Nisan 2006)Firdevs Hanım yanımda olsaydı, ona şunu derdim: "Ey eşini şehit olarak toprağa vermiş Firdevs bacı! Acın hepimizin acısıdır. Ama, kabirde o şehidinin, o şehidimizin bizden beklediği Kur'an'dır, türkü değildir. O'na ve bütün şehitlerimize Kur'an okuyalım, ruhlarına hediye edelim. Eğer onun bizden memnun kalmasını istiyorsak, sığınacağımız tek kapı Allah Kelamıdır." Gel bacım! O şehidimize Kur'an okuyalım! Sen de, hepimiz de! Okuyalım ki, zaten şehid olarak nurlanan kabri, daha bir nurla nurlansın. "Beyaz giyme toz olur" türküsünü de, bir zaman geçtikten sonra, tatlı bir hatıra olarak terennüm edin elbet, ama "asla kabirde yapmayın bunu." Bir mevtaya karşı, hele bir şehide karşı davranış biçimimiz, İslam ölçülerine göre olmak zorundadır. ***Müslümanın kabir ziyaretinde, türkü, şarkı, çalgı, eğlence yoktur. Kur'an ve dua vardır. Biz dirimize de, ölümüze de İslam ile yoğrulan gelenek ve göreneklerimizi esas alarak saygı göstermek zorundayız. Son zamanlarda alkışlarla, ıslıklarla, çalgılarla defnedilen bazı "Müslüman!" cenazeleri gördükçe, yüreğimizin dağlanmaması mümkün değildir. Ve mezar başındaki "türkü" terennümü de gayr-ı ihtiyarı bile olsa yakışık almamaktadır. Elbette o türkü de bizim türkülerimizdir. Ama türkünün yeri de, Kur'an'ın yeri de ayrıdır. Firdevs bacı, belki de "şehit eşinin" mezarı başında, onun türküye olan tutkusunu gayr-ı ihtiyari mırıldandı. Belki farkında bile değildi. Fatihalarını, ihlaslarını da okudu kuşkusuz. Sözüm, onun belki farkında bile olmadan mırıldandığı bir türküye yönelik bir eleştiri değildir. Sözüm, kabirlerimize, hele şehitlerimize "onların bizden bekledikleri hediyeyi" verecek saygı göstermeye dairdir. O hediye Kur-an'dır. Bunlar bizim gerçek değerlerimizdir. Uğruna öldüğümüz değerler.
Muharrem BAYRAKTAR
Biz, Türk milleti olarak, "Müslüman ve Türk" olarak, iki aziz çeşmeden beslenerek kimliğimizi oluşturmuş bir milletiz. Müslümanlığımız da, Türklüğümüz de, bizim vazgeçilmezlerimizdir. Ezan-ı Muhammedi okununca, hep birlikte gönlümüz cuşa gelir. Dalgalanan bayrağı gördükçe, serinliği içimizde fırtınalar koparır. ***Dirilerimize gelenek ve göreneklerimiz usulünce saygı gösteririz. Ölülerimize dinimizin emrince hürmet ederiz. Biz, biz olarak kalacaksak, bizi biz yapan değerleri baş tacı yaparak kalabiliriz.Bu değerlerden koparsak ayaklarımız üzerinde "biz" olarak kalmamız mümkün değildir. Aksi halde; "Biz" değil başka bir şey oluruz. Güneydoğu'da bu vatan için kelle koltukta savaşan yiğit insan, Komando Yarbay Alim Yılmaz'ın şahadetini acıyla haber aldık. O bizim şehidimizdi. Bu toprakların şehidi idi. Bu topraklar ve bu topraklar üzerinde ki kutsal değerler ebediyen yaşasın diye şehid düşmüştü. ***Hanımı Firdevs bacımızla, evlatları Doğukan ve Batıkan kardeşlerimizle birlikte ağladık. Onların hıçkırıkları, bizim de ta ciğerlerimizden kopup gelen "hıçkırıkların" tercümesiydi. Milletçe ağladık... Dün ise Cebeci Mezarlığından yansıyan bir fotoğraf vardı önümüzde. Şehit Yarbay Alim Yılmaz'ın mezarı başında, acılı eşi Firdevs Bacımızın fotoğrafıydı bu. Firdevs Hanım bir sandalyenin üzerine boynu bükük bir şekilde oturmuş, Şehit Kabristanlığına bakıp dalıp gitmişti. Gazete, bu fotoğrafın altına şu notu iliştirmişti: "Firdevs Yılmaz şehitlikte ağıt yakarken, eşinin çok sevdiği "Beyaz giyme toz olur, siyah giyme söz olur" adlı Bolu türküsünü mırıldadı" (Hürriyet, 12 Nisan 2006)Firdevs Hanım yanımda olsaydı, ona şunu derdim: "Ey eşini şehit olarak toprağa vermiş Firdevs bacı! Acın hepimizin acısıdır. Ama, kabirde o şehidinin, o şehidimizin bizden beklediği Kur'an'dır, türkü değildir. O'na ve bütün şehitlerimize Kur'an okuyalım, ruhlarına hediye edelim. Eğer onun bizden memnun kalmasını istiyorsak, sığınacağımız tek kapı Allah Kelamıdır." Gel bacım! O şehidimize Kur'an okuyalım! Sen de, hepimiz de! Okuyalım ki, zaten şehid olarak nurlanan kabri, daha bir nurla nurlansın. "Beyaz giyme toz olur" türküsünü de, bir zaman geçtikten sonra, tatlı bir hatıra olarak terennüm edin elbet, ama "asla kabirde yapmayın bunu." Bir mevtaya karşı, hele bir şehide karşı davranış biçimimiz, İslam ölçülerine göre olmak zorundadır. ***Müslümanın kabir ziyaretinde, türkü, şarkı, çalgı, eğlence yoktur. Kur'an ve dua vardır. Biz dirimize de, ölümüze de İslam ile yoğrulan gelenek ve göreneklerimizi esas alarak saygı göstermek zorundayız. Son zamanlarda alkışlarla, ıslıklarla, çalgılarla defnedilen bazı "Müslüman!" cenazeleri gördükçe, yüreğimizin dağlanmaması mümkün değildir. Ve mezar başındaki "türkü" terennümü de gayr-ı ihtiyarı bile olsa yakışık almamaktadır. Elbette o türkü de bizim türkülerimizdir. Ama türkünün yeri de, Kur'an'ın yeri de ayrıdır. Firdevs bacı, belki de "şehit eşinin" mezarı başında, onun türküye olan tutkusunu gayr-ı ihtiyari mırıldandı. Belki farkında bile değildi. Fatihalarını, ihlaslarını da okudu kuşkusuz. Sözüm, onun belki farkında bile olmadan mırıldandığı bir türküye yönelik bir eleştiri değildir. Sözüm, kabirlerimize, hele şehitlerimize "onların bizden bekledikleri hediyeyi" verecek saygı göstermeye dairdir. O hediye Kur-an'dır. Bunlar bizim gerçek değerlerimizdir. Uğruna öldüğümüz değerler.
Muharrem BAYRAKTAR