FASL-I MUHABBET / Ümit KAYAÇELEBİ
İkinci İnönü Muharebesi bütün şiddetiyle devam ediyordu. 12 Nisan sabahı bütün hazırlıklarını bitirmiş olan alay, fecirle beraber düşman üzerine bir çığ gibi atıldı. Bu buhranlı devrede alayın gerilmiş olan sinirlerine bir şimşek tesiriyle nüfuz eden bir gürleme duyuldu ve bunu müteakip ileri atılan bir subay görüldü. Subay çevik hareketlerle alayın elli metre ilerisine fırladıktan sonra coşkun bir sel gibi tutuşan ruhunu alaya haykırdı: "Vatanını ve milletini seven benimle gelsin" dedi, ve bir yıldırım hızıyla düşman üzerine atıldı. Düşman ateşini gittikçe şiddetlendirmiş ve bir toprak yığını dahi bulunmayan bu düzlükten epey istifade etmişti.
Düşmanın sağnak halinde yağan ateşi altında toprağa gömülmüş olan alay, artık heyecanının son haddini bulmuştu. Şimdi ateş ve ölümü düşünen kimse kalmamıştı. Her er ve her subay alayın kahraman subayı Hamdi'nin peşine takılmış ve bir silindir gibi geçtiği her yeri ezerek düşman mevzilerine girmeğe muvaffak olmuştu.
Düşman yüzseksendokuzuncu alayın bu kahramanca saldırısı önünde direnemedi ve mevzilerini terkederek çekilmeye ve yüzlerce ölüsünü bırakarak perişan bir halde geldiği yere gitmeye mecbur kaldı.
Asteğmen Hamdi, Haymana'da Taşlıtepe'yi müdafaa eden bir taburla beraber bulunuyordu. Aslıhanlar kahramanı burada da büyük bir feragat ve fedakârlıkla savaşıyordu. Hamdi, Taşlıtepe'de düşmanın yaptığı şiddetli taarruzlarda kolundan ağırca yaralanmıştı. Fakat Hamdi kolunu delen bu kurşuna aldırış bile etmedi ve hatta kolunu sardırmadı. Kanlar sızan koluyla yine takımın başında kaldı. Tabur komutanının ısrarına ve ricasına rağmen geriye dönmedi.
30 Ağustos günü düşman yüzlerce topun desteğine güvenerek tekrar saldırıya başladı. Bu sırada Taşlıtepe'nin kuzeyinde bulanan kıtalarımız çekilmiş ve Taşlıtepe'yi tutan taburun sağ yanı tehdit olunmaya başlanmıştı. Durum buhranlı idi. Bu sırada Hamdi kahraman varlığı ile yine arslanlar gibi kükreyip ortaya atıldı. Yaralı koluna rağmen siperden sipere atılıyor, buhran hasıl olan yere yıldırım hızıyla yetişiyordu. Orasını kısa bir sürede düzelttikten sonra başka yere koşuyordu. Hamdi yaralanan bir Mehmed'in elinden tüfeğini alarak boş kalan yerini doldurmaya ve böylece vücudu ile ruhu ile ve bütün varlığı ile takımına örnek ve destek olmaya çalışıyordu. Hamdi bir siperden diğerine atlarken hain bir kurşun ikinci defa olarak onu bulmuş göğsünden çok ağır yaralanmıştı.
Hamdi buna da aldırmadı. O yine ayakta, o yine dimdik ve aynı ruh ve heyecanla ilerlemek isteyen düşmana darbeler indirmekle meşguldü. Geriye gitmedi. "Son damla kanıma, son takatime kadar çarpışacağım" diyerek takımını, kahraman Mehmetlerini terketmedi.
Düşman, taarruzunu gittikçe şiddetlendiriyordu. Durmadan takviyeler alıyor ve her defasında kırılan taarruzu yeniden tekrarlamaya imkân buluyordu. Düşmanı ancak bir mucize durdurabilirdi. Taburun bütün gayret ve fedaktârlığı birbirini takip eden dalgalar halinde ilerleyen düşmanı durdurmaya kâfi gelmedi ve düşman; bir yılan soğukluğuyla mevzilerimize kadar yaklaşabildi. Bu sırada yorgun ve bitkin bir halde bulunan düşman, yaklaştığı siperlerimize hücum için çalışıyordu. Bir kaç dakika evvel bir cehennem olan tepeyi şimdi derin ve korkunç bir sükunet kaplamıştı.
Komşu kıta bölgelerinden duyulan, tüfek, makinalı tüfek ve top sesleri olmasa burada bir muharebenin cereyan ettiğine kimse inanmazdı. Düşman dakikalar geçtiği halde hâlâ hücuma kalkmıyordu. Bu sırada takımına süngü taktırmış ve bombalarını hazırlatmış bulanan Hamdi "Bu tepe ya onlara veya bize mezar olacak" diyerek onların hücumunu beklemeden bir aslan heybeti ile düşman üzerine atılmıştı. Bir avuç Mehmedin saldırısı esasen maneviyatı bozulmuş düşmana bir şimşek tesiri yaptı. Evvela şaşıran düşman, biraz sonra bir çakal sürüsü gibi geldikleri mevzilerine doğru kaçışmaya başladılar. Fakat bu sırada üçüncü bir kurşun Hamdi'yi kımıldayamayacak bir hale sokmuştu.
Bu halde bile Asteğmen Hamdi yine geri gitmedi. Kendisini tenha bir yere götüren erlerine: "Arkadaşlarım bu tepeyi muhafaza ve müdafaa edeceğinize yürekten inanıyorum ve eminim de. Şehit olursam beni bu tepeye gömün ve hepiniz hakkınızı helal edin" dedikten sonra ruhunu teslim edip Hakk'a yürüyen, Allah'ın mağfiretine eren Hamdi'nin ruhu istiklal uğrunda göçen aziz Sakarya şehitlerinin ruhuna kavuşurken, takımın fedakâr evlatları bu kır ve taşlıklı tepede ona mütevazı bir mezar hazırlamış ve bütün sevdiklerinin gözyaşları arasında onun son arzusunu yerine getirmişlerdi.
İkinci İnönü Muharebesi bütün şiddetiyle devam ediyordu. 12 Nisan sabahı bütün hazırlıklarını bitirmiş olan alay, fecirle beraber düşman üzerine bir çığ gibi atıldı. Bu buhranlı devrede alayın gerilmiş olan sinirlerine bir şimşek tesiriyle nüfuz eden bir gürleme duyuldu ve bunu müteakip ileri atılan bir subay görüldü. Subay çevik hareketlerle alayın elli metre ilerisine fırladıktan sonra coşkun bir sel gibi tutuşan ruhunu alaya haykırdı: "Vatanını ve milletini seven benimle gelsin" dedi, ve bir yıldırım hızıyla düşman üzerine atıldı. Düşman ateşini gittikçe şiddetlendirmiş ve bir toprak yığını dahi bulunmayan bu düzlükten epey istifade etmişti.
Düşmanın sağnak halinde yağan ateşi altında toprağa gömülmüş olan alay, artık heyecanının son haddini bulmuştu. Şimdi ateş ve ölümü düşünen kimse kalmamıştı. Her er ve her subay alayın kahraman subayı Hamdi'nin peşine takılmış ve bir silindir gibi geçtiği her yeri ezerek düşman mevzilerine girmeğe muvaffak olmuştu.
Düşman yüzseksendokuzuncu alayın bu kahramanca saldırısı önünde direnemedi ve mevzilerini terkederek çekilmeye ve yüzlerce ölüsünü bırakarak perişan bir halde geldiği yere gitmeye mecbur kaldı.
Asteğmen Hamdi, Haymana'da Taşlıtepe'yi müdafaa eden bir taburla beraber bulunuyordu. Aslıhanlar kahramanı burada da büyük bir feragat ve fedakârlıkla savaşıyordu. Hamdi, Taşlıtepe'de düşmanın yaptığı şiddetli taarruzlarda kolundan ağırca yaralanmıştı. Fakat Hamdi kolunu delen bu kurşuna aldırış bile etmedi ve hatta kolunu sardırmadı. Kanlar sızan koluyla yine takımın başında kaldı. Tabur komutanının ısrarına ve ricasına rağmen geriye dönmedi.
30 Ağustos günü düşman yüzlerce topun desteğine güvenerek tekrar saldırıya başladı. Bu sırada Taşlıtepe'nin kuzeyinde bulanan kıtalarımız çekilmiş ve Taşlıtepe'yi tutan taburun sağ yanı tehdit olunmaya başlanmıştı. Durum buhranlı idi. Bu sırada Hamdi kahraman varlığı ile yine arslanlar gibi kükreyip ortaya atıldı. Yaralı koluna rağmen siperden sipere atılıyor, buhran hasıl olan yere yıldırım hızıyla yetişiyordu. Orasını kısa bir sürede düzelttikten sonra başka yere koşuyordu. Hamdi yaralanan bir Mehmed'in elinden tüfeğini alarak boş kalan yerini doldurmaya ve böylece vücudu ile ruhu ile ve bütün varlığı ile takımına örnek ve destek olmaya çalışıyordu. Hamdi bir siperden diğerine atlarken hain bir kurşun ikinci defa olarak onu bulmuş göğsünden çok ağır yaralanmıştı.
Hamdi buna da aldırmadı. O yine ayakta, o yine dimdik ve aynı ruh ve heyecanla ilerlemek isteyen düşmana darbeler indirmekle meşguldü. Geriye gitmedi. "Son damla kanıma, son takatime kadar çarpışacağım" diyerek takımını, kahraman Mehmetlerini terketmedi.
Düşman, taarruzunu gittikçe şiddetlendiriyordu. Durmadan takviyeler alıyor ve her defasında kırılan taarruzu yeniden tekrarlamaya imkân buluyordu. Düşmanı ancak bir mucize durdurabilirdi. Taburun bütün gayret ve fedaktârlığı birbirini takip eden dalgalar halinde ilerleyen düşmanı durdurmaya kâfi gelmedi ve düşman; bir yılan soğukluğuyla mevzilerimize kadar yaklaşabildi. Bu sırada yorgun ve bitkin bir halde bulunan düşman, yaklaştığı siperlerimize hücum için çalışıyordu. Bir kaç dakika evvel bir cehennem olan tepeyi şimdi derin ve korkunç bir sükunet kaplamıştı.
Komşu kıta bölgelerinden duyulan, tüfek, makinalı tüfek ve top sesleri olmasa burada bir muharebenin cereyan ettiğine kimse inanmazdı. Düşman dakikalar geçtiği halde hâlâ hücuma kalkmıyordu. Bu sırada takımına süngü taktırmış ve bombalarını hazırlatmış bulanan Hamdi "Bu tepe ya onlara veya bize mezar olacak" diyerek onların hücumunu beklemeden bir aslan heybeti ile düşman üzerine atılmıştı. Bir avuç Mehmedin saldırısı esasen maneviyatı bozulmuş düşmana bir şimşek tesiri yaptı. Evvela şaşıran düşman, biraz sonra bir çakal sürüsü gibi geldikleri mevzilerine doğru kaçışmaya başladılar. Fakat bu sırada üçüncü bir kurşun Hamdi'yi kımıldayamayacak bir hale sokmuştu.
Bu halde bile Asteğmen Hamdi yine geri gitmedi. Kendisini tenha bir yere götüren erlerine: "Arkadaşlarım bu tepeyi muhafaza ve müdafaa edeceğinize yürekten inanıyorum ve eminim de. Şehit olursam beni bu tepeye gömün ve hepiniz hakkınızı helal edin" dedikten sonra ruhunu teslim edip Hakk'a yürüyen, Allah'ın mağfiretine eren Hamdi'nin ruhu istiklal uğrunda göçen aziz Sakarya şehitlerinin ruhuna kavuşurken, takımın fedakâr evlatları bu kır ve taşlıklı tepede ona mütevazı bir mezar hazırlamış ve bütün sevdiklerinin gözyaşları arasında onun son arzusunu yerine getirmişlerdi.