Fatıma LEYLA
Uyumak istiyorum, uyuyamıyorum. Kabus gibi diziliyor bir bir karşıma alacaklılar, verecekliler. Hayret ediyorum kendime, hala ben zamanla kavga etmekteyim. O hızlı hızlı geçmekte kararlı, bense onu durdurarak birşeyleri yerine koymaya çalışıyorum. Alsam, versem herşey tamam olacak mı, ben rahat olacak mıyım? Uyuyabilecek miyim? Gece üstüme çökmeden, ben gecenin içine dalabilecek miyim? Ferhat'ın deldiği dağlardan da büyük bir "hayır" demek istiyorum, "hayır!"
Yıllar benden götürdüğünü bir daha vermez, vermiyor. Tecrübe denen şeyin ne demek olduğunu saçlarımın her bir telini ağarttıkça daha iyi anlıyorum. Yılların benden aldığı, tecrübe olarak geri dönüyor. Alacaklı ve verecekliler de bunlar. Başımı vurup ah etmemem gerek, hayat kaybettikçe tecrübe kazandırıyor. Bir bir öğreniyorum, bir bir ağardıkça saçlarım. Teker teker konuşuyorum yıldızlarla, sonu gelmez ömrüm yetmez yıldızlarla. Herşeyi deminde bütün vechiyle yaşamalı insan, her acıyı da yudumlamalı şerbet içercesine. Her geceyle ayrı bir verecekli niyetine konuşmalı kardeşçesine. Benim hesabım zannedilen gibi hiç iyi değildir. Yıllar öncesinde unuttum o sonsuza varan sayıların girift matematiğini. Bana yetecek olanı biliyorum sadece. Mesela şu an saat gecenin ikisi, ömrümün üçü ve yalnızlığımın sayısını bilemediğim sonsuzlukta son demi. Son diyorum, çünkü artık yalnız olmamayı öğrendim zannediyorum. Hayatın dün, bugün ve yarın olan üçlüsünden, gündüz ve gece ikilisinden oluşan sonsuz yalnızlığımın sonuna geliyorum.
Varlığımın özü ile buluşup yanızlık denen hüznü kıracağım. Çünkü biraz daha müsaade edersem kanıma işlemesine, Mecnun'un çöllerine döner yüreğim.
Kim konuşur dağlarla, taşlarla?Kim dertleşir derelerle, çaylarla?Yunus ol da gör, derde dalıp sırlarlaNe varsındır, ne yoksundur kül gibi.
Nihayete erdi yalnızlığım, artık uyuyabiliyorum...
Uyumak istiyorum, uyuyamıyorum. Kabus gibi diziliyor bir bir karşıma alacaklılar, verecekliler. Hayret ediyorum kendime, hala ben zamanla kavga etmekteyim. O hızlı hızlı geçmekte kararlı, bense onu durdurarak birşeyleri yerine koymaya çalışıyorum. Alsam, versem herşey tamam olacak mı, ben rahat olacak mıyım? Uyuyabilecek miyim? Gece üstüme çökmeden, ben gecenin içine dalabilecek miyim? Ferhat'ın deldiği dağlardan da büyük bir "hayır" demek istiyorum, "hayır!"
Yıllar benden götürdüğünü bir daha vermez, vermiyor. Tecrübe denen şeyin ne demek olduğunu saçlarımın her bir telini ağarttıkça daha iyi anlıyorum. Yılların benden aldığı, tecrübe olarak geri dönüyor. Alacaklı ve verecekliler de bunlar. Başımı vurup ah etmemem gerek, hayat kaybettikçe tecrübe kazandırıyor. Bir bir öğreniyorum, bir bir ağardıkça saçlarım. Teker teker konuşuyorum yıldızlarla, sonu gelmez ömrüm yetmez yıldızlarla. Herşeyi deminde bütün vechiyle yaşamalı insan, her acıyı da yudumlamalı şerbet içercesine. Her geceyle ayrı bir verecekli niyetine konuşmalı kardeşçesine. Benim hesabım zannedilen gibi hiç iyi değildir. Yıllar öncesinde unuttum o sonsuza varan sayıların girift matematiğini. Bana yetecek olanı biliyorum sadece. Mesela şu an saat gecenin ikisi, ömrümün üçü ve yalnızlığımın sayısını bilemediğim sonsuzlukta son demi. Son diyorum, çünkü artık yalnız olmamayı öğrendim zannediyorum. Hayatın dün, bugün ve yarın olan üçlüsünden, gündüz ve gece ikilisinden oluşan sonsuz yalnızlığımın sonuna geliyorum.
Varlığımın özü ile buluşup yanızlık denen hüznü kıracağım. Çünkü biraz daha müsaade edersem kanıma işlemesine, Mecnun'un çöllerine döner yüreğim.
Kim konuşur dağlarla, taşlarla?Kim dertleşir derelerle, çaylarla?Yunus ol da gör, derde dalıp sırlarlaNe varsındır, ne yoksundur kül gibi.
Nihayete erdi yalnızlığım, artık uyuyabiliyorum...