En büyük cehalet bilmediğini inkar etmektir. Hadsizliği ve kendine tapınmayı bu kadar özünde barındıran bir davranış daha yoktur.
Domuz sadece önünü gören bir varlık. Küçüklüğümüzden beri böyle denir, böyle işitiriz.
Mesela domuzun sağ önüne geçin sizi göremez. Sol önüne geçin sizden bihaberdir. Dümdüz önünde olmadıkça domuz, sizi bilmez olacaktır.
Soner Yalçın, çok önemli bir eser yazdı. Birkaç ay oldu sanırım.
Eserle ilgili çıkan haberde eseri anlatırken bazı şeylere değindi ve neredeyse yediğimiz her şeyde domuz, yediğimiz her şeyin domuzlu olduğunu gördük.
Dindar iktidar döneminde domuz yiyoruz. Nüfus müdürlüğündeki soy adı mağdurları gibi, acaba "dini dar" diye kendilerini söyleyeceklerdi de dindar diye mi kayda geçti?
Yoksa hiçbir dini ilke ve inanca sahip olmayan insanlar, sırf "bunu kullanarak yükselelim" diye İslam'ı mı seçti?
Başka bir açı daha: Dindar görünümlü insanımız domuz yiyor.
İnsanın yediği insanın kanında gezer. İnsanın yediği insana siner.
Mesela çok baharatlı yemeklerin meşhur olduğu Hindistan'da yaşayanları görenler, yoğun bir baharat kokusuyla karşılaştıklarını söylüyorlar.
Domuz bakışlı hacılarımızın oluşu belki de bundandır.
En başta bilmediğini inkar etmekten bahsettik.
Prof. Dr. Haydar Baş'a karşı herkesin takındığı maske bu değil mi?
Adama gidiyoruz, "Hoş Geldin Atatürk" kitabını anlatıyoruz; neredeyse elhamdulillah diyen kupasına bile konulmuş domuz ürünlerinin etkisiyle mi olacak, "öyle değildir" diyor. Öyle olduğunun delillerini sundukça, başkalarından aldığı vehmi ve yalanıyla gerçeğe karşı çıkıyor.
Bu söylemde akıl yok, inanç yok; bu söylemde kirli algı var. Bu algıyı ise kendisi oluşturmuyor, bir yerden, hem de kiri yaymak idealli yerlerden peşin alıyor.
Başka bir adama, Milli Ekonomi Modeli'nden bahis açıyoruz, anlatırken laf arasında "okudun mu bilmiyorum" deyince hemen "okuduk tabii canım" tarzı bir şey diyor.
Yalan söylemeyeceğine inandığımız için devam ediyoruz ama iki cümle sonra kitabı okumadığı her kelimesinde sırıtmaya başlıyor.
Ve enteresan olan, okumamasına rağmen muhalefet ediyor.
Bu bahsettiğim, okumuş, zengin görünümlü bir insan.
Akıldan ve iradeden fakir olduktan sonra insan, zengin olsa kaç yazar, görmüş oluyoruz.
Okumuş adam, önüne sunulanı kabul etmeyi okumuş ve bunu sadece kirli algılara teslim olmakta kullanıyor.
Bakış açın domuz kadar körlükle beraber olduktan sonra, milyon tane kitap da okusan adın cahilden öteye gitmez.
Bu algı sende oldukça, okuduğunu da görmemişsin, sadece sayfa çevirmekle elini yormuşsun demektir.
Küçükken domuzun lafını ağzımıza almayı günah zannederdik, domuz demekten utanırdık.
Ağzımıza domuz almayı, milletçe nasıl kabul ediyoruz?
"Domuz yemek Müslüman ile inanmayan adam arasında farktır" demeyelim diye, "domuz demek günah" mı dediler bize?
"Dindar, İslamcı" gibi sıfatlarla çıkanlar;
Irak'ta milyonla ifade edeceğimiz Müslümanların katline, yüzbinlerin ırzının Coni'lerce kirletilmesine dua da etti...
Papa'dan dua da istedi...
Şu an her kuyuya da, kan ve gözyaşı getirmeye çalışan emperyalizmle indi.
Müslüman ülkelere, emperyalizm medyasına güvenerek karşı çıktı, kılıç çekti.
Aslen şunu gördük: İslam'ı her yaptığını gizlemek adına bir maske olarak kullandılar sadece. Yoksa İslam diye bir dertleri hiç olmadı.
Tıpkı, taht aşkından bebek boğduranların, öne "İslam şeriatı" diye şahsen oluşturduğu uydurma ve aklamaları sunanlar gibi...
Domuz sadece önünü gören bir varlık. Küçüklüğümüzden beri böyle denir, böyle işitiriz.
Mesela domuzun sağ önüne geçin sizi göremez. Sol önüne geçin sizden bihaberdir. Dümdüz önünde olmadıkça domuz, sizi bilmez olacaktır.
Soner Yalçın, çok önemli bir eser yazdı. Birkaç ay oldu sanırım.
Eserle ilgili çıkan haberde eseri anlatırken bazı şeylere değindi ve neredeyse yediğimiz her şeyde domuz, yediğimiz her şeyin domuzlu olduğunu gördük.
Dindar iktidar döneminde domuz yiyoruz. Nüfus müdürlüğündeki soy adı mağdurları gibi, acaba "dini dar" diye kendilerini söyleyeceklerdi de dindar diye mi kayda geçti?
Yoksa hiçbir dini ilke ve inanca sahip olmayan insanlar, sırf "bunu kullanarak yükselelim" diye İslam'ı mı seçti?
Başka bir açı daha: Dindar görünümlü insanımız domuz yiyor.
İnsanın yediği insanın kanında gezer. İnsanın yediği insana siner.
Mesela çok baharatlı yemeklerin meşhur olduğu Hindistan'da yaşayanları görenler, yoğun bir baharat kokusuyla karşılaştıklarını söylüyorlar.
Domuz bakışlı hacılarımızın oluşu belki de bundandır.
En başta bilmediğini inkar etmekten bahsettik.
Prof. Dr. Haydar Baş'a karşı herkesin takındığı maske bu değil mi?
Adama gidiyoruz, "Hoş Geldin Atatürk" kitabını anlatıyoruz; neredeyse elhamdulillah diyen kupasına bile konulmuş domuz ürünlerinin etkisiyle mi olacak, "öyle değildir" diyor. Öyle olduğunun delillerini sundukça, başkalarından aldığı vehmi ve yalanıyla gerçeğe karşı çıkıyor.
Bu söylemde akıl yok, inanç yok; bu söylemde kirli algı var. Bu algıyı ise kendisi oluşturmuyor, bir yerden, hem de kiri yaymak idealli yerlerden peşin alıyor.
Başka bir adama, Milli Ekonomi Modeli'nden bahis açıyoruz, anlatırken laf arasında "okudun mu bilmiyorum" deyince hemen "okuduk tabii canım" tarzı bir şey diyor.
Yalan söylemeyeceğine inandığımız için devam ediyoruz ama iki cümle sonra kitabı okumadığı her kelimesinde sırıtmaya başlıyor.
Ve enteresan olan, okumamasına rağmen muhalefet ediyor.
Bu bahsettiğim, okumuş, zengin görünümlü bir insan.
Akıldan ve iradeden fakir olduktan sonra insan, zengin olsa kaç yazar, görmüş oluyoruz.
Okumuş adam, önüne sunulanı kabul etmeyi okumuş ve bunu sadece kirli algılara teslim olmakta kullanıyor.
Bakış açın domuz kadar körlükle beraber olduktan sonra, milyon tane kitap da okusan adın cahilden öteye gitmez.
Bu algı sende oldukça, okuduğunu da görmemişsin, sadece sayfa çevirmekle elini yormuşsun demektir.
Küçükken domuzun lafını ağzımıza almayı günah zannederdik, domuz demekten utanırdık.
Ağzımıza domuz almayı, milletçe nasıl kabul ediyoruz?
"Domuz yemek Müslüman ile inanmayan adam arasında farktır" demeyelim diye, "domuz demek günah" mı dediler bize?
"Dindar, İslamcı" gibi sıfatlarla çıkanlar;
Irak'ta milyonla ifade edeceğimiz Müslümanların katline, yüzbinlerin ırzının Coni'lerce kirletilmesine dua da etti...
Papa'dan dua da istedi...
Şu an her kuyuya da, kan ve gözyaşı getirmeye çalışan emperyalizmle indi.
Müslüman ülkelere, emperyalizm medyasına güvenerek karşı çıktı, kılıç çekti.
Aslen şunu gördük: İslam'ı her yaptığını gizlemek adına bir maske olarak kullandılar sadece. Yoksa İslam diye bir dertleri hiç olmadı.
Tıpkı, taht aşkından bebek boğduranların, öne "İslam şeriatı" diye şahsen oluşturduğu uydurma ve aklamaları sunanlar gibi...
Hüseyin Taşkın / diğer yazıları
- Ölenden borç var doğana borç kalıyor / 08.06.2019
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018