Boşuna demiyoruz Prof. Dr. Haydar Baş Bey Türkiye'nin ve dünyanın gündemini belirliyor diye. Asgari ücret 5000 TL dediği dönemde herkes 1400 mü 1500 mü, verilebilir mi verilemez mi diye tartıştı. Sonuçta gelinen nokta belli. Açlık sınırının altında yaşamaya devam. O vatandaşlık maaşını ülkemizde gündem ederken şimdi tüm dünya gelişen teknoloji ve otonom sistemlerin devreye girmesi ile beraber gündeme gelen işsizlik artışını ve bunun tek çaresinin vatandaşlık maaşı olabileceğini tartışıyor. Ancak olaya kapitalist sistemle bakınca tam da ne yapacaklarını bilemiyorlar. Kısa bir zaman içerisinde Milli Ekonomi Modeli'ni de tartışmaya başlarlar. Merakla bekliyoruz. Haydar Baş Bey madenleri gündeme taşıdı, çıkarılabilir miydi, çıkarılamaz mıydı? Lozan'da ne deniyordu gibi sorular gündemin ortasına bomba gibi düştü.
Veee geçen hafta Yeni Mesaj gazetemizde kaleme aldığı Fatih'i konu alan yazısından sonra da herkes Fatih Sultan Mehmet'i konuşur oldu. Kimisi Müslümanlığını ispatlamaya çalışırken, kimi aydınlar(!) da bunun kimseyi ilgilendirmediğini Fatih'in döneminin en entelektüel insanı olduğundan dem vurmaya başladılar. Özel bir kanalda sürekli Fatih dizisi jenerikleri dönmeye başladı. Tesadüf mü bilinmez ama bakalım bu dizide nasıl anlatılacak? Son dönemin televizyoncuları arasında yeni moda da sırayla bütün padişahların dizisini çekip milleti tamamen Osmanlı hayranlığına boğma çabası.
Ancaaak, burda ifade etmemiz gereken bir gerçek var ki çok önemli. Biz ne Fatih'in ne de diğer padişahların ve ne de annelerinin hangi dine mensup oldukları ile ilgilenmiyoruz. Herkesin dini kendine. İsteyen istediğine inanabilir. İstediği şekilde ibadet edebilir, özgürdür. Entelektüel olmasını, 4-5 tane yabancı dil bilmesini, çok kitap okumasını da eleştirmek şöyle dursun ancak takdir edebiliriz. Ama tarih anlatılırken artılar kadar eksiler de gündem edilip objektif yaklaşılması gerekmez mi? Bizim tarihi belgelerle ortaya koymaya çalıştığımız sadece saklı kalmış gerçeklerdir. Çünkü Müslüman Türk bir toplum olarak gençlerimize örnek gösterdiğimiz, idol olarak tanıttığımız, örnek alacakları insanların eğer bazı yanlış yönlerini bilmez de doğru zannedip, taklit ederlerse o zaman bu bizi felakete sürüklemez mi? Elbette sürükler. Genç nesillerimizi kaybetmemize, geleceğimizi, milli ve manevi bilincimizi kaybetmemize neden olur. Bizlerin yapmaya çalıştığı tam olarak da bunun önlemini almaktır. Hiçbir kişinin ya da kurumun ya da devletin menfaatleri -eğer ki Müslüman olduğu iddia ediliyorsa- Allah kelamının üzerinde olamaz. Kur'an'da ifadesi çok net olan konulara fetvalarla açıklamalar getirilip aksi yapılamaz. Hele hele bu sanki İslam'da böyleymiş gibi hiç anlatılamaz. Bu yanlışları yapanlara Allah'ın gölgesi, halifesi, cennetmekan gibi vasıflar atfedilemez.
Osmanlı ile ilgili bazı olumsuz gerçekler nasıl saklandıysa, Atatürk'le ilgili de birçok gerçek maalesef saklanmış, olduğundan farklı gösterilmiş. Elimizden geldiğince onları da gün yüzüne çıkarmaya ve vatandaşımızın kafa karışıklığını gidermeye çalışıyoruz. Haklıya hakkını teslim etmeye çalışıyoruz. Bu anlamda son noktayı da merakla beklediğimiz Atatürk eseri piyasaya çıktığında Haydar Baş Bey koyacak inşaallah. Ehl-i Beyt'le bizleri buluşturduğu, tanıştırdığı gibi Atamızla da yeniden tanıştırıp buluşturacak. Uzun yıllardır ekranlardan anlattıklarını somut olarak önümüze koyarak taçlandıracak. Allah ömrüne bereket versin, iyi ki o var ve bize yol gösteriyor, ışık tutuyor. Halkımız da bunun farkında. Teşekkür ve tebrik mesajları alıyoruz sürekli olarak.
Bu gayretlerimizden rahatsızlık duyanların ise önce kendi iç hesaplaşmalarını doğru yapmaları ve bir karar vermeleri gerekir. Sizi Fatih'in Galata'daki St. Pietro kilisesine gitmesi, ayinlere katılması ve komünyon ekmeği yemesi mi rahatsız ediyor, yoksa annesinin rahibe hayatı yaşaması mı? Yoksa Atatürk'ün Ehl-i Beyt soyundan oluşu, hafız oluşu ve yıkılmış bir imparatorluktan yepyeni bir Cumhuriyet çıkarması mı? Ve en önemlisi bu doğruların ortaya çıkması neden işinize gelmiyor?
Veee geçen hafta Yeni Mesaj gazetemizde kaleme aldığı Fatih'i konu alan yazısından sonra da herkes Fatih Sultan Mehmet'i konuşur oldu. Kimisi Müslümanlığını ispatlamaya çalışırken, kimi aydınlar(!) da bunun kimseyi ilgilendirmediğini Fatih'in döneminin en entelektüel insanı olduğundan dem vurmaya başladılar. Özel bir kanalda sürekli Fatih dizisi jenerikleri dönmeye başladı. Tesadüf mü bilinmez ama bakalım bu dizide nasıl anlatılacak? Son dönemin televizyoncuları arasında yeni moda da sırayla bütün padişahların dizisini çekip milleti tamamen Osmanlı hayranlığına boğma çabası.
Ancaaak, burda ifade etmemiz gereken bir gerçek var ki çok önemli. Biz ne Fatih'in ne de diğer padişahların ve ne de annelerinin hangi dine mensup oldukları ile ilgilenmiyoruz. Herkesin dini kendine. İsteyen istediğine inanabilir. İstediği şekilde ibadet edebilir, özgürdür. Entelektüel olmasını, 4-5 tane yabancı dil bilmesini, çok kitap okumasını da eleştirmek şöyle dursun ancak takdir edebiliriz. Ama tarih anlatılırken artılar kadar eksiler de gündem edilip objektif yaklaşılması gerekmez mi? Bizim tarihi belgelerle ortaya koymaya çalıştığımız sadece saklı kalmış gerçeklerdir. Çünkü Müslüman Türk bir toplum olarak gençlerimize örnek gösterdiğimiz, idol olarak tanıttığımız, örnek alacakları insanların eğer bazı yanlış yönlerini bilmez de doğru zannedip, taklit ederlerse o zaman bu bizi felakete sürüklemez mi? Elbette sürükler. Genç nesillerimizi kaybetmemize, geleceğimizi, milli ve manevi bilincimizi kaybetmemize neden olur. Bizlerin yapmaya çalıştığı tam olarak da bunun önlemini almaktır. Hiçbir kişinin ya da kurumun ya da devletin menfaatleri -eğer ki Müslüman olduğu iddia ediliyorsa- Allah kelamının üzerinde olamaz. Kur'an'da ifadesi çok net olan konulara fetvalarla açıklamalar getirilip aksi yapılamaz. Hele hele bu sanki İslam'da böyleymiş gibi hiç anlatılamaz. Bu yanlışları yapanlara Allah'ın gölgesi, halifesi, cennetmekan gibi vasıflar atfedilemez.
Osmanlı ile ilgili bazı olumsuz gerçekler nasıl saklandıysa, Atatürk'le ilgili de birçok gerçek maalesef saklanmış, olduğundan farklı gösterilmiş. Elimizden geldiğince onları da gün yüzüne çıkarmaya ve vatandaşımızın kafa karışıklığını gidermeye çalışıyoruz. Haklıya hakkını teslim etmeye çalışıyoruz. Bu anlamda son noktayı da merakla beklediğimiz Atatürk eseri piyasaya çıktığında Haydar Baş Bey koyacak inşaallah. Ehl-i Beyt'le bizleri buluşturduğu, tanıştırdığı gibi Atamızla da yeniden tanıştırıp buluşturacak. Uzun yıllardır ekranlardan anlattıklarını somut olarak önümüze koyarak taçlandıracak. Allah ömrüne bereket versin, iyi ki o var ve bize yol gösteriyor, ışık tutuyor. Halkımız da bunun farkında. Teşekkür ve tebrik mesajları alıyoruz sürekli olarak.
Bu gayretlerimizden rahatsızlık duyanların ise önce kendi iç hesaplaşmalarını doğru yapmaları ve bir karar vermeleri gerekir. Sizi Fatih'in Galata'daki St. Pietro kilisesine gitmesi, ayinlere katılması ve komünyon ekmeği yemesi mi rahatsız ediyor, yoksa annesinin rahibe hayatı yaşaması mı? Yoksa Atatürk'ün Ehl-i Beyt soyundan oluşu, hafız oluşu ve yıkılmış bir imparatorluktan yepyeni bir Cumhuriyet çıkarması mı? Ve en önemlisi bu doğruların ortaya çıkması neden işinize gelmiyor?
Asude Havuzlu / diğer yazıları
- Mutluluk… / 22.11.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020