Teorinin mantığı şöyle; "Çin'de kanat çırpan bir kelebek, ABD'de bir fırtınaya neden olabilir."
Kelebek etkisine; 1861-1865 yılları arasında süren ve 600 bin askerin öldüğü Amerikan İç Savaşı'nı örnek verebiliriz.
Amerika'nın güney eyaletleri, dış işlerde birbirine bağımlı ama iç işlerinde bağımsız olmak yani konfederasyon isterken, kuzey eyaletleri birbirine çok daha katı bir şekilde bağlı olmayı yani federasyon isterler. Ayrıca kuzeyde modern kapitalizmin kuralları gereğince, emek gücüne harcadığı emek karşılığı ücret yani yevmiye ya da maaş ödenirken, güneyde ise köle iş gücü vardır. Kuzey eyaletleri Amerika'nın güney eyaletlerindeki köle iş gücünün tasfiye olmasını isterler, çünkü böylece kuzeye gelecek olan fazla iş gücü yüzünden işçilik ücretleri düşecektir. Bundan dolayı Amerika'nın kuzey ve güney eyaletleri arasında 1861 yılında savaş çıkar ve kuzey eyaletleri Amerika'nın güney eyaletlerinin limanlarını ablukaya alırlar. Amerika'nın güney eyaletleri ise İngiltere ve Rusya'ya pamuk satamaz. 19. yy'ın en önemli sanayilerinden birisi tekstildir. Bunun üzerine Rusya ve İngiltere pamuk yetiştirebileceği alanlar araştırmaya başlar. 1860'lardan 1880'lere kadar Rusya tüm Orta Asya'yı işgal eder, çünkü burası pamuk üretimi için çok elverişlidir. İngiltere ise Hindistan'ın Doğu kısmını yine pamuk üretimi için işgal eder. Görüldüğü gibi, Amerika'da çıkan bir iç savaş neticesinde Orta Asya'yı Rusya, Doğu Hindistan'ı da İngiltere işgal etmiştir. İşte "Kelebek Etkisi" ya da "Kaos Teorisi" buna denir.
Dünyada hele Türkiye'de asla tesadüf olmaz!
Çin'deki kelebeğin kanadının Amerika'da bir fırtınaya sebep olma ihtimalinin bile bir teoriye dönüştürüldüğü dünyada, 5 bin yıllık bir uygarlığın ve bin 400 yıllık İslam ahlakının mirasçısı olan biz Türk insanının tercihlerinin doğuracağı sonuçlar da acaba birileri tarafından hesap ediliyor mu?
Ya biz hesap ediyor muyuz?
ABD'nin 42. Başkanı Bill Clinton'un şu sözleri de bizlerin tercihlerinin önemine işaret etmektedir; "20. yüzyılın ilk yarısını Türkiye belirledi; 21. yüzyılın da ilk yarısını Türkiye'nin gidişatı belirleyecek."
Dikkatli olmalıyız.
Sistemlerle, teorilerle, kavramlarla, subliminal mesajlarla hatta bir koku ile dahi bizlerin bilinç altına inilerek karar ve tercihlerimize müdahale edilebiliyor.
Bu bir işgal hareketidir!
1935 senesinde Kudüs'te toplanan misyonerler konferansında Misyoner rahip Samoul Zouimer; "Hıristiyan devletlerinin size verdiği misyonerlik göreviniz İslâm Âlemi'ndeki Müslümanları Hıristiyanlık dinine sokmanız değildir. Sizin vazifeniz, Müslüman'ı İslâm'dan uzaklaştırıp Allah'ı tanımaz bir mahlûk hâline getirmeniz, daha sonra da bu milletleri ayakta tutan ahlâktan onları koparmanızdır. Eğer bunda muvaffak olursanız İslâm memleketlerine yöneltilen sömürgenin fetih karakollarını teşkil ettirmiş olursunuz. Sevk etmeye çalıştığınız yolda yürümeleri için İslâm memleketlerindeki bütün kafaları buna hazırlamamız gerekir. Bu ise Müslüman'ı dininden çıkarmaktan başka bir yolla mümkün değildir. Ey misyonerler. Ancak Müslüman'ı bu hale getirdiğiniz zaman vazifeniz başarılı bir şekilde tamamlanmış olur" demiştir.
Rahip Louis Massignon ise, "Müslümanların her şeyini tahrif ve mahvettik. Dinleri, inançları, ahlakları, dine bakışları ve insani duyguları mahvoldu. Onların manevi değerlerini, batı medeniyeti potasında eriterek kendimize benzettik. İslamiyet'ten uzaklaştırdık" demektedir.
Bu işgalden bir kurtuluş yolu var mıdır?
Kurtuluş yolu, ilim sahibi olmaktır. Kendimiz, milletimiz, uygarlığımız ve inancımız hakkında ilim sahibi olmalıyız. Bizim üzerimizde hesabı olanlardan daha çok kendimiz ve değerlerimiz hakkında ilim sahibi olmalıyız.
İlim, hayatın tamamına yayılmış her meselede; bazen Allah'tan kati bir emir, bazen salih bir dua, bazen Hak için konuşmak, bazen dinlemek, bazen öğrenmek, bazen öğretmek, bazen sevmek, bazen sevilmek, bazen sosyal bir sorumluluk, bazen ihtiyaç, bazen tatlı bir söz, bazen ekonomik hassasiyetler, bazen helal ile haramı, bazen de hak ile bâtılı birbirinden ayırabilmektir.
İlim, Ehl-i Beyt'in şahsında ve ahlakında bilgiyi tecrübe edebilmektir.
İlim, Ehl-i Beyt'i bilmektir.
Çöpçümüz, çiftçimiz, esnafımız, memurumuz, amirimiz, siyasetçimiz, gencimiz, erkeğimiz, kadınımız ilim sahibi olmalıdır.
Fertler olarak, ihtiyaçlarımız ile ihtiraslarımızı birbirinden ayırarak, aklıselim bir şekilde "millet" olabilmeliyiz.
Kelebek etkisine; 1861-1865 yılları arasında süren ve 600 bin askerin öldüğü Amerikan İç Savaşı'nı örnek verebiliriz.
Amerika'nın güney eyaletleri, dış işlerde birbirine bağımlı ama iç işlerinde bağımsız olmak yani konfederasyon isterken, kuzey eyaletleri birbirine çok daha katı bir şekilde bağlı olmayı yani federasyon isterler. Ayrıca kuzeyde modern kapitalizmin kuralları gereğince, emek gücüne harcadığı emek karşılığı ücret yani yevmiye ya da maaş ödenirken, güneyde ise köle iş gücü vardır. Kuzey eyaletleri Amerika'nın güney eyaletlerindeki köle iş gücünün tasfiye olmasını isterler, çünkü böylece kuzeye gelecek olan fazla iş gücü yüzünden işçilik ücretleri düşecektir. Bundan dolayı Amerika'nın kuzey ve güney eyaletleri arasında 1861 yılında savaş çıkar ve kuzey eyaletleri Amerika'nın güney eyaletlerinin limanlarını ablukaya alırlar. Amerika'nın güney eyaletleri ise İngiltere ve Rusya'ya pamuk satamaz. 19. yy'ın en önemli sanayilerinden birisi tekstildir. Bunun üzerine Rusya ve İngiltere pamuk yetiştirebileceği alanlar araştırmaya başlar. 1860'lardan 1880'lere kadar Rusya tüm Orta Asya'yı işgal eder, çünkü burası pamuk üretimi için çok elverişlidir. İngiltere ise Hindistan'ın Doğu kısmını yine pamuk üretimi için işgal eder. Görüldüğü gibi, Amerika'da çıkan bir iç savaş neticesinde Orta Asya'yı Rusya, Doğu Hindistan'ı da İngiltere işgal etmiştir. İşte "Kelebek Etkisi" ya da "Kaos Teorisi" buna denir.
Dünyada hele Türkiye'de asla tesadüf olmaz!
Çin'deki kelebeğin kanadının Amerika'da bir fırtınaya sebep olma ihtimalinin bile bir teoriye dönüştürüldüğü dünyada, 5 bin yıllık bir uygarlığın ve bin 400 yıllık İslam ahlakının mirasçısı olan biz Türk insanının tercihlerinin doğuracağı sonuçlar da acaba birileri tarafından hesap ediliyor mu?
Ya biz hesap ediyor muyuz?
ABD'nin 42. Başkanı Bill Clinton'un şu sözleri de bizlerin tercihlerinin önemine işaret etmektedir; "20. yüzyılın ilk yarısını Türkiye belirledi; 21. yüzyılın da ilk yarısını Türkiye'nin gidişatı belirleyecek."
Dikkatli olmalıyız.
Sistemlerle, teorilerle, kavramlarla, subliminal mesajlarla hatta bir koku ile dahi bizlerin bilinç altına inilerek karar ve tercihlerimize müdahale edilebiliyor.
Bu bir işgal hareketidir!
1935 senesinde Kudüs'te toplanan misyonerler konferansında Misyoner rahip Samoul Zouimer; "Hıristiyan devletlerinin size verdiği misyonerlik göreviniz İslâm Âlemi'ndeki Müslümanları Hıristiyanlık dinine sokmanız değildir. Sizin vazifeniz, Müslüman'ı İslâm'dan uzaklaştırıp Allah'ı tanımaz bir mahlûk hâline getirmeniz, daha sonra da bu milletleri ayakta tutan ahlâktan onları koparmanızdır. Eğer bunda muvaffak olursanız İslâm memleketlerine yöneltilen sömürgenin fetih karakollarını teşkil ettirmiş olursunuz. Sevk etmeye çalıştığınız yolda yürümeleri için İslâm memleketlerindeki bütün kafaları buna hazırlamamız gerekir. Bu ise Müslüman'ı dininden çıkarmaktan başka bir yolla mümkün değildir. Ey misyonerler. Ancak Müslüman'ı bu hale getirdiğiniz zaman vazifeniz başarılı bir şekilde tamamlanmış olur" demiştir.
Rahip Louis Massignon ise, "Müslümanların her şeyini tahrif ve mahvettik. Dinleri, inançları, ahlakları, dine bakışları ve insani duyguları mahvoldu. Onların manevi değerlerini, batı medeniyeti potasında eriterek kendimize benzettik. İslamiyet'ten uzaklaştırdık" demektedir.
Bu işgalden bir kurtuluş yolu var mıdır?
Kurtuluş yolu, ilim sahibi olmaktır. Kendimiz, milletimiz, uygarlığımız ve inancımız hakkında ilim sahibi olmalıyız. Bizim üzerimizde hesabı olanlardan daha çok kendimiz ve değerlerimiz hakkında ilim sahibi olmalıyız.
İlim, hayatın tamamına yayılmış her meselede; bazen Allah'tan kati bir emir, bazen salih bir dua, bazen Hak için konuşmak, bazen dinlemek, bazen öğrenmek, bazen öğretmek, bazen sevmek, bazen sevilmek, bazen sosyal bir sorumluluk, bazen ihtiyaç, bazen tatlı bir söz, bazen ekonomik hassasiyetler, bazen helal ile haramı, bazen de hak ile bâtılı birbirinden ayırabilmektir.
İlim, Ehl-i Beyt'in şahsında ve ahlakında bilgiyi tecrübe edebilmektir.
İlim, Ehl-i Beyt'i bilmektir.
Çöpçümüz, çiftçimiz, esnafımız, memurumuz, amirimiz, siyasetçimiz, gencimiz, erkeğimiz, kadınımız ilim sahibi olmalıdır.
Fertler olarak, ihtiyaçlarımız ile ihtiraslarımızı birbirinden ayırarak, aklıselim bir şekilde "millet" olabilmeliyiz.
Mustafa Doğan / diğer yazıları
- Algı yönetimi / 04.05.2023
- Küçülen insanı yüceltmek! / 09.04.2022
- Empati / 07.04.2022
- ‘Baba’ devlet! / 05.04.2022
- Her doğum bir tecellidir! / 01.04.2022
- Sözüm esnaf kesimine! / 28.01.2022
- İlm-i siyaset’te laiklik! / 18.09.2021
- Özgürlük mü esaret mi? / 11.09.2021
- Türk olun! / 12.06.2021
- İnsanı kazanmak! / 21.03.2021
- Küçülen insanı yüceltmek! / 09.04.2022
- Empati / 07.04.2022
- ‘Baba’ devlet! / 05.04.2022
- Her doğum bir tecellidir! / 01.04.2022
- Sözüm esnaf kesimine! / 28.01.2022
- İlm-i siyaset’te laiklik! / 18.09.2021
- Özgürlük mü esaret mi? / 11.09.2021
- Türk olun! / 12.06.2021
- İnsanı kazanmak! / 21.03.2021