Trumplı kılıç dansından sonra ABD'nin "radikal İslam"ından, yine ABD'nin "ılımlı İslam"ına radikal bir geçiş yapan Suudi Arabistan'da ilginç gelişmeler yaşanıyor. Haberler İngiliz basınından? İngiliz Daily Mail gazetesi yolsuzluk operasyonu kapsamında gözaltına alınan, içlerinde 11 prensin de bulunduğu bakanlardan, işadamlarından oluşan 200'ü aşkın Suud elitinin, ABD'li özel güvenlik şirketinde çalışan askerler tarafından sorgulandığını haber yaptı. Sorgu işlemini yapan şirketin ismi Academi?
Bu şirket, Afganistan ve Irak'ta yaptığı katliamlarla tanınan Blackwater'ın, gelen tepkiler üzerine isim değiştirmiş hali? Amerikan ordusu ve CIA adına faaliyet gösteren firma, karıştığı savaş suçu ve insan hakları ihlali davalarından sonra adını önce Xe, sonra da Academi olarak değiştirmişti.
Habere göre, Blackwater elemanları, Suudi Ararbistan'ın başkenti Riyad'daki Ritz Carlton Oteli'nde tutulan prenslere ve diğer elitlere ağır işkenceler yapıyor. Kurulan sorgu odalarında prenslerin ayaklarından asıldığı, hakarete uğradığı, tokatlandığı ve düzenli olarak her türlü işkencenin yapıldığı belirtiliyor. ABD'li personelin işkence yaptığı gözaltındaki kişilerden 17'sinin, yaralanmalar nedeniyle hastanede tedavi altına alındıkları belirtiliyor.
Ayakları tavana bağlı baş aşağı asılarak dövülen ve işkence yapılan prenslerin başında 17 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin 45. kişisi olan Prens Velid bin Talal da var.
Hani şu City Group, Twitter gibi meşhur ABD şirketlerinin önemli ortaklarından olan, Bodrum'da yaptığı sefalardan tanınan Suudi prens?
Bu dayak ve işkenceler neticesinde gözaltına alınanların 194 milyar dolardan fazla parasına el konulduğu ifade ediliyor.
Aşırı şiddet içeren sorgulamada neden Suud görevlileri değil de Blackwater kullanılıyor sorusuna Daily Mail'in ulaştığı kaynak şöyle cevap veriyor: "Sorgudaki tüm güvenlik görevlileri özel şirketin elemanı? Muhammed bin Salman, yıllarca gözaltına alınanların önünde eğilen Suudi güvenlik görevlilerini istemiyor. Otelin dışında Suudi Özel Harekât birlikleri var ancak içeride özel şirket var. Abu Dabi'den gelip her şeyi kontrol altına aldılar."
Prens, Suudi polis ve ordu güçlerinin, 'yıllarca selam durdukları' kişilere karşı 'hoşgörülü' davranması ihtimaline karşı, ABD'li özel güvenlikçileri kullanıyor.
Sözüm ona "ılımlı" prensten, kendi kardeşlerine, akrabalarına zerre hoşgörü yok. Nasıl ılımlılıksa Türkiye'de darbe yaptırıyor, Suud'da işkence?
Kral olmaya hazırlanan Veliaht Prens Muhammed bin Salman'ın da sorgulamalara katıldığı ifade ediliyor: "Büyük bir şey söz konusuysa sorular soruyor. Sorguda çok kibar konuşuyor. Odadan çıkınca ise paralı askerler içeri giriyor. Gözaltındakiler tokatlanıyor, hakarete uğruyor, ayaklarından asılıyor, işkence görüyor." Yani tabiri caizse "iyi polis" Muhammed bin Salman, "kötü polis" Blackwater?
Dahası, önce istifasını açıklayıp sonra erteleyen Lübnan Başbakanı Saad Hariri'nin de Blacwater tarafından alıkonulduğu ifade edildi. Geçtiğimiz hafta Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Hariri ve ailesinin Blackwater tarafından tutulduğunu ifade eden bir tweet atmış, sonra da bu mesajını silmişti. Ateş olmayan yerden duman yükselmez.
Ayrıca Suudi Arabistan'da istihbarat bilgileri veren bir Twitter hesabından da Prens Muhammed'in babası Kral Salman'ın Blackwater'dan en az 150 görevliyi ülkeye getirdiği yönünde bilgi paylaşılmıştı. İşin garip tarafı, Muhammed bin Salman, kendi güvenliğinin sağlanmasını da ABD'ye ihale etmiş durumda? Veliaht Prens'in güvenliğini Blackwater elemanları yapıyor. Veliaht Prens'in güvenliği mi sağlanıyor, yoksa ABD onu kontrol altında tutarak bir şeyler yapmaya mı zorluyor; bu yaşananlar Muhammen bin Salman'ın operasyonları mı yoksa ABD'nin direkt bir operasyonu mu yakında ortaya çıkar.
Çünkü ABD'nin Ortadoğu ajandasında Suud-İran ve Suud-Hizbullah şeklinde bir Şii-Sünni çatışması planı var. Ve her şeyden önemlisi Suudi Arabistan'ın BOP kapsamında 3'e bölünmesi var. Bu kapsamda hem Muhammed bin Salman, İran'la savaşan bir Saddam olmaya hazırlanıyor, hem de bu projeye ayak bağı olabilecek muhaliflerine gözdağı veriliyor.
ABD bir taraftan "ılımlı" Suud'la Ortadoğu'yu kan gölüne çevirmeyi planlarken, Ortadoğu'ya da hızla yerleşmeye devam ediyor.
ABD Savunma Bakanlığı İnsan Gücü Veri Merkezi'nin raporuna göre, Pentagon'un Ortadoğu'da asker ve sivil personel sayısı mayıs ayında 40 bin 517 iken, bu rakam eylül ayında 54 bin 180'e çıktı. Raporda, Suriye'deki ABD askerinin 503'ten bin 723 kişiye, Türkiye'dekinin ise bin 350'den 2 bin 265'e çıktığı belirtiliyor. Suriye'de 503 dendiği zamanlarda gerçekte 4 bin olduğu dikkate alındığında, ABD'nin gerçek askeri varlığının Ortadoğu'da açıklananın 4 katı kadardır diyebiliriz.
ABD, Prof. Dr. Haydar Baş'ın 2000'li yılların başında ifade ettiği gibi, kendisine vatan arıyor ve vatan olarak da Ortadoğu'yu seçti. Bu sebeple askerlerini yığıyor, üslerini açıp bayraklarını dalgalandırıyor. Kaosun yeni senaryolarını devreye koyup, yeni figüranlarını buna hazırlıyor. Hiç kimse Saddam'ın kaderini yaşamak istemez ve de bugün işkence gören prenslerin kaderini de yaşamak istemez. Bu yaşananlar, paranın, servetin, bağımsızlık olmadığı takdirde, milli olunmadığı takdirde hiçbir öneminin olmadığının ispatıdır.
Cenab-ı Hak boşuna "Hıristiyan ve Yahudilerden dost edinmeyin" demiyor, Atatürk boşuna "Manda ve himaye kabul edilmez" demiyor ve Prof. Dr. Haydar Baş boşuna "Ne AB, ne ABD tek çözüm Bağımsız Türkiye" demiyor. Bu uyarıları dikkate almazsak bir gün saltanat süreriz, ama günün sonunda bakmışız güvendiğimiz iradeler ya ayaklarımızdan tavana asmışlar, ya da iplerini boynumuza dolamışlar. Ayıkmak dileğiyle?
Bu şirket, Afganistan ve Irak'ta yaptığı katliamlarla tanınan Blackwater'ın, gelen tepkiler üzerine isim değiştirmiş hali? Amerikan ordusu ve CIA adına faaliyet gösteren firma, karıştığı savaş suçu ve insan hakları ihlali davalarından sonra adını önce Xe, sonra da Academi olarak değiştirmişti.
Habere göre, Blackwater elemanları, Suudi Ararbistan'ın başkenti Riyad'daki Ritz Carlton Oteli'nde tutulan prenslere ve diğer elitlere ağır işkenceler yapıyor. Kurulan sorgu odalarında prenslerin ayaklarından asıldığı, hakarete uğradığı, tokatlandığı ve düzenli olarak her türlü işkencenin yapıldığı belirtiliyor. ABD'li personelin işkence yaptığı gözaltındaki kişilerden 17'sinin, yaralanmalar nedeniyle hastanede tedavi altına alındıkları belirtiliyor.
Ayakları tavana bağlı baş aşağı asılarak dövülen ve işkence yapılan prenslerin başında 17 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin 45. kişisi olan Prens Velid bin Talal da var.
Hani şu City Group, Twitter gibi meşhur ABD şirketlerinin önemli ortaklarından olan, Bodrum'da yaptığı sefalardan tanınan Suudi prens?
Bu dayak ve işkenceler neticesinde gözaltına alınanların 194 milyar dolardan fazla parasına el konulduğu ifade ediliyor.
Aşırı şiddet içeren sorgulamada neden Suud görevlileri değil de Blackwater kullanılıyor sorusuna Daily Mail'in ulaştığı kaynak şöyle cevap veriyor: "Sorgudaki tüm güvenlik görevlileri özel şirketin elemanı? Muhammed bin Salman, yıllarca gözaltına alınanların önünde eğilen Suudi güvenlik görevlilerini istemiyor. Otelin dışında Suudi Özel Harekât birlikleri var ancak içeride özel şirket var. Abu Dabi'den gelip her şeyi kontrol altına aldılar."
Prens, Suudi polis ve ordu güçlerinin, 'yıllarca selam durdukları' kişilere karşı 'hoşgörülü' davranması ihtimaline karşı, ABD'li özel güvenlikçileri kullanıyor.
Sözüm ona "ılımlı" prensten, kendi kardeşlerine, akrabalarına zerre hoşgörü yok. Nasıl ılımlılıksa Türkiye'de darbe yaptırıyor, Suud'da işkence?
Kral olmaya hazırlanan Veliaht Prens Muhammed bin Salman'ın da sorgulamalara katıldığı ifade ediliyor: "Büyük bir şey söz konusuysa sorular soruyor. Sorguda çok kibar konuşuyor. Odadan çıkınca ise paralı askerler içeri giriyor. Gözaltındakiler tokatlanıyor, hakarete uğruyor, ayaklarından asılıyor, işkence görüyor." Yani tabiri caizse "iyi polis" Muhammed bin Salman, "kötü polis" Blackwater?
Dahası, önce istifasını açıklayıp sonra erteleyen Lübnan Başbakanı Saad Hariri'nin de Blacwater tarafından alıkonulduğu ifade edildi. Geçtiğimiz hafta Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Hariri ve ailesinin Blackwater tarafından tutulduğunu ifade eden bir tweet atmış, sonra da bu mesajını silmişti. Ateş olmayan yerden duman yükselmez.
Ayrıca Suudi Arabistan'da istihbarat bilgileri veren bir Twitter hesabından da Prens Muhammed'in babası Kral Salman'ın Blackwater'dan en az 150 görevliyi ülkeye getirdiği yönünde bilgi paylaşılmıştı. İşin garip tarafı, Muhammed bin Salman, kendi güvenliğinin sağlanmasını da ABD'ye ihale etmiş durumda? Veliaht Prens'in güvenliğini Blackwater elemanları yapıyor. Veliaht Prens'in güvenliği mi sağlanıyor, yoksa ABD onu kontrol altında tutarak bir şeyler yapmaya mı zorluyor; bu yaşananlar Muhammen bin Salman'ın operasyonları mı yoksa ABD'nin direkt bir operasyonu mu yakında ortaya çıkar.
Çünkü ABD'nin Ortadoğu ajandasında Suud-İran ve Suud-Hizbullah şeklinde bir Şii-Sünni çatışması planı var. Ve her şeyden önemlisi Suudi Arabistan'ın BOP kapsamında 3'e bölünmesi var. Bu kapsamda hem Muhammed bin Salman, İran'la savaşan bir Saddam olmaya hazırlanıyor, hem de bu projeye ayak bağı olabilecek muhaliflerine gözdağı veriliyor.
ABD bir taraftan "ılımlı" Suud'la Ortadoğu'yu kan gölüne çevirmeyi planlarken, Ortadoğu'ya da hızla yerleşmeye devam ediyor.
ABD Savunma Bakanlığı İnsan Gücü Veri Merkezi'nin raporuna göre, Pentagon'un Ortadoğu'da asker ve sivil personel sayısı mayıs ayında 40 bin 517 iken, bu rakam eylül ayında 54 bin 180'e çıktı. Raporda, Suriye'deki ABD askerinin 503'ten bin 723 kişiye, Türkiye'dekinin ise bin 350'den 2 bin 265'e çıktığı belirtiliyor. Suriye'de 503 dendiği zamanlarda gerçekte 4 bin olduğu dikkate alındığında, ABD'nin gerçek askeri varlığının Ortadoğu'da açıklananın 4 katı kadardır diyebiliriz.
ABD, Prof. Dr. Haydar Baş'ın 2000'li yılların başında ifade ettiği gibi, kendisine vatan arıyor ve vatan olarak da Ortadoğu'yu seçti. Bu sebeple askerlerini yığıyor, üslerini açıp bayraklarını dalgalandırıyor. Kaosun yeni senaryolarını devreye koyup, yeni figüranlarını buna hazırlıyor. Hiç kimse Saddam'ın kaderini yaşamak istemez ve de bugün işkence gören prenslerin kaderini de yaşamak istemez. Bu yaşananlar, paranın, servetin, bağımsızlık olmadığı takdirde, milli olunmadığı takdirde hiçbir öneminin olmadığının ispatıdır.
Cenab-ı Hak boşuna "Hıristiyan ve Yahudilerden dost edinmeyin" demiyor, Atatürk boşuna "Manda ve himaye kabul edilmez" demiyor ve Prof. Dr. Haydar Baş boşuna "Ne AB, ne ABD tek çözüm Bağımsız Türkiye" demiyor. Bu uyarıları dikkate almazsak bir gün saltanat süreriz, ama günün sonunda bakmışız güvendiğimiz iradeler ya ayaklarımızdan tavana asmışlar, ya da iplerini boynumuza dolamışlar. Ayıkmak dileğiyle?
Murat Çabas / diğer yazıları
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024