Sınır güvenliğimiz için terör gruplarına karşı girişilen sınır ötesi Afrin operasyonunun anahtar boyutu meşru müdafaadır.
Bu meşru müdafaanın neresindeyiz?
Sorunun cevabını, BM (Birleşmiş Milletler) Antlaşması'nın 51.maddesinin yorumunda arayalım;
Önce madde metnine bakalım:
"İşbu antlaşmanın hiçbir hükmü Birleşmiş Milletler Üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi milletlerarası barış ve güvenliğin muhafazası için lüzumlu tedbirleri alıncaya kadar, tabii olan münferit veya müşterek meşru müdafaa hakkına halel getirmez. Bu meşru müdafaa hakkını kullanarak Üyelerin aldığı tedbirler derhal Güvenlik Konseyi'ne bildirilir ve Konsey'in işbu Antlaşma'ya dayanarak milletlerarası barış ve güvenliğin muhafaza veya iadesi için lüzumlu göreceği şekilde her an hareket etmek yetki ve ödevine hiçbir vesile tesir etmez."
Antlaşma'nın bu hükmünden anlaşılacağı gibi, meşru savunma hakkına başvurulabilmesi için bir silahlı saldırıya hedef olunması ana koşuldur.
Silahlı saldırı ne anlama gelmektedir? Bu soru aşağıdaki soruları davet etmektedir:
1. Meşru savunma hakkına başvurabilmek için silahlı saldırının fiilen gerçekleşmiş olması mı, yoksa çok yakın bir tehlikenin varlığı yani bir saldırı ihtimalinin bulunması da bu hakkı vermekte midir?
2. Meşru savunma hakkını kullanabilmek için saldırı eyleminin mutlaka bir devletin düzenli silahlı kuvvetlerince yapılması gerekli midir, yoksa bir devletin yardım ettiği ve desteklediği silahlı grupların ve düzen-dışı kuvvetlerin eylemleri de bu nitelikte bir silahlı saldırı olarak kabul edilmekte midir?
3. Meşru savunma hakkına başvurulabilmesi için önceden Güvenlik Konseyi'nin herhangi bir kararına gerek var mıdır, Konsey'in karar aldıktan sonra bu hakkın kullanılma koşulları nelerdir?
Afrin harekâtımız yukarıdaki durumlardan 2. ile ilgili görünmektedir. Bize karşı yapılan saldırı bir devletin düzenli silahlı kuvvetlerinden değil, ABD'nin desteklediği terör gruplarından gelmiştir.
Türkiye'nin meşru müdafaa hakkını kullandığı açıktır.
Uluslararası hukuk açısından durumu incelediğimizde; BM Antlaşması'nın 51. maddesindeki meşru müdafaa hakkının kullanılmasıyla ilgili olarak BM Genel Kurulu 14.12.1974 tarihinde aldığı 3314 sayılı kararında saldırı eylemini tanımlamıştır. Kararın 2. maddesine göre saldırının yoğun nitelikte olması gerekmektedir. Yani ufak tefek sınır olayları bu tanım dışındadır. Sınırlarımızdaki olaylar küçük çapta çatışma değil, can ve mal kaybımıza neden olan yoğun nitelikte saldırılardır.
BM Genel Kurulu'nun yukarıda değindiğimiz 3314 sayılı Saldırının Tanımı kararında saldırı eylemi olarak değerlendirilen eylemler, Uluslararası Adalet Divanı'nın Nikaragua'da Askeri ve Yarı-Askeri Faaliyetler Davası'na ilişkin 27.06.1986 tarihli kararı ile de teyit edilmiştir.
Şu ana kadar Afrin operasyonunun BM ve NATO örgütleri ile diğer dünya kamuoyu oluşturan çevrelerce meşru savunma olarak değerlendirilmesi olumludur.
Ancak? Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) açısından düşünülmesi gereken hususlar da var!
1. Şimdilik olumlu tavır gösteren BM, son sözün BM Güvenlik Konseyi'nde olacağını saklı tutan BM Şartı'nın 51. maddesi ve 3314 sayılı BM Genel Kurulu Kararı nedeniyle son duruşlarının ne olacağı kestirilemez. Türkiye hakkında UCM yolunu baskı unsuru olarak da kullanabilirler;
2. İzinsiz olarak Suriye topraklarında bulunan ve teröre destek veren, rejimi yıkmaya çalışan ABD için Suriye UCM yolunu tutmuştur ve Türkiye için de benzer iddialarla şikâyetçi olmuştur;
3. Afrin operasyonunu ABD desteğindeki terör guruplarına karşı yapıyoruz. Burada ilginç bir durum var; ABD, yardım ettiği teröristlere desteği İncirlik üssünden kaldırdığı uçaklarla vermektedir. Bu biraz garip değil mi? Meşru müdafaa ise yaptığımız, bunun ayrılmaz parçası da ülkedeki ABD üslerini kapatmak olacaktır. Hem mücadele ediyoruz hem de mücadele ettiğimiz hain gruplara yardım yolunu açık tutuyoruz. Sırf bu nedenle Suriye'nin soracağı hesapta UCM açığı verebiliriz.
Harekâtımızın meşruluğunu muhafaza için diplomasiyi ve stratejimizi görüş ufku dar politikalardan uzak tutmalıyız.
Bu meşru müdafaanın neresindeyiz?
Sorunun cevabını, BM (Birleşmiş Milletler) Antlaşması'nın 51.maddesinin yorumunda arayalım;
Önce madde metnine bakalım:
"İşbu antlaşmanın hiçbir hükmü Birleşmiş Milletler Üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi milletlerarası barış ve güvenliğin muhafazası için lüzumlu tedbirleri alıncaya kadar, tabii olan münferit veya müşterek meşru müdafaa hakkına halel getirmez. Bu meşru müdafaa hakkını kullanarak Üyelerin aldığı tedbirler derhal Güvenlik Konseyi'ne bildirilir ve Konsey'in işbu Antlaşma'ya dayanarak milletlerarası barış ve güvenliğin muhafaza veya iadesi için lüzumlu göreceği şekilde her an hareket etmek yetki ve ödevine hiçbir vesile tesir etmez."
Antlaşma'nın bu hükmünden anlaşılacağı gibi, meşru savunma hakkına başvurulabilmesi için bir silahlı saldırıya hedef olunması ana koşuldur.
Silahlı saldırı ne anlama gelmektedir? Bu soru aşağıdaki soruları davet etmektedir:
1. Meşru savunma hakkına başvurabilmek için silahlı saldırının fiilen gerçekleşmiş olması mı, yoksa çok yakın bir tehlikenin varlığı yani bir saldırı ihtimalinin bulunması da bu hakkı vermekte midir?
2. Meşru savunma hakkını kullanabilmek için saldırı eyleminin mutlaka bir devletin düzenli silahlı kuvvetlerince yapılması gerekli midir, yoksa bir devletin yardım ettiği ve desteklediği silahlı grupların ve düzen-dışı kuvvetlerin eylemleri de bu nitelikte bir silahlı saldırı olarak kabul edilmekte midir?
3. Meşru savunma hakkına başvurulabilmesi için önceden Güvenlik Konseyi'nin herhangi bir kararına gerek var mıdır, Konsey'in karar aldıktan sonra bu hakkın kullanılma koşulları nelerdir?
Afrin harekâtımız yukarıdaki durumlardan 2. ile ilgili görünmektedir. Bize karşı yapılan saldırı bir devletin düzenli silahlı kuvvetlerinden değil, ABD'nin desteklediği terör gruplarından gelmiştir.
Türkiye'nin meşru müdafaa hakkını kullandığı açıktır.
Uluslararası hukuk açısından durumu incelediğimizde; BM Antlaşması'nın 51. maddesindeki meşru müdafaa hakkının kullanılmasıyla ilgili olarak BM Genel Kurulu 14.12.1974 tarihinde aldığı 3314 sayılı kararında saldırı eylemini tanımlamıştır. Kararın 2. maddesine göre saldırının yoğun nitelikte olması gerekmektedir. Yani ufak tefek sınır olayları bu tanım dışındadır. Sınırlarımızdaki olaylar küçük çapta çatışma değil, can ve mal kaybımıza neden olan yoğun nitelikte saldırılardır.
BM Genel Kurulu'nun yukarıda değindiğimiz 3314 sayılı Saldırının Tanımı kararında saldırı eylemi olarak değerlendirilen eylemler, Uluslararası Adalet Divanı'nın Nikaragua'da Askeri ve Yarı-Askeri Faaliyetler Davası'na ilişkin 27.06.1986 tarihli kararı ile de teyit edilmiştir.
Şu ana kadar Afrin operasyonunun BM ve NATO örgütleri ile diğer dünya kamuoyu oluşturan çevrelerce meşru savunma olarak değerlendirilmesi olumludur.
Ancak? Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) açısından düşünülmesi gereken hususlar da var!
1. Şimdilik olumlu tavır gösteren BM, son sözün BM Güvenlik Konseyi'nde olacağını saklı tutan BM Şartı'nın 51. maddesi ve 3314 sayılı BM Genel Kurulu Kararı nedeniyle son duruşlarının ne olacağı kestirilemez. Türkiye hakkında UCM yolunu baskı unsuru olarak da kullanabilirler;
2. İzinsiz olarak Suriye topraklarında bulunan ve teröre destek veren, rejimi yıkmaya çalışan ABD için Suriye UCM yolunu tutmuştur ve Türkiye için de benzer iddialarla şikâyetçi olmuştur;
3. Afrin operasyonunu ABD desteğindeki terör guruplarına karşı yapıyoruz. Burada ilginç bir durum var; ABD, yardım ettiği teröristlere desteği İncirlik üssünden kaldırdığı uçaklarla vermektedir. Bu biraz garip değil mi? Meşru müdafaa ise yaptığımız, bunun ayrılmaz parçası da ülkedeki ABD üslerini kapatmak olacaktır. Hem mücadele ediyoruz hem de mücadele ettiğimiz hain gruplara yardım yolunu açık tutuyoruz. Sırf bu nedenle Suriye'nin soracağı hesapta UCM açığı verebiliriz.
Harekâtımızın meşruluğunu muhafaza için diplomasiyi ve stratejimizi görüş ufku dar politikalardan uzak tutmalıyız.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023