Arif insanlar bazen insanlar doğruları daha kolay anlayabilsin, kavrayabilsin diye ölçüleri kıssalarla anlatmaya çalışırlar.
Bugünkü yazımızda, dünyanın sıcak gündeminden biraz uzaklaşıp bu kıssalardan iki tanesini sizlerle paylaşmak istedim.
İşte sizlere, insanları ayıktırmaya çalışan, yanlışlardan uzak tutmaya çalışan salih kimselerin onlar için ortaya koyduğu gayretleri ve de insanların bu gayretleri anlayamamasını anlatan bir kıssa:
Akıllı birisi, atına binmiş gidiyordu. Yol kenarında uyumakta olan birisinin de ağzına yılan kaçmak üzereydi. Atlı, yılanı ürkütüp kaçırmak ve adamı kurtarmak için atını koşturdu, fakat yetişemedi.
Tutup o adama kırbacıyla birkaç kere vurdu. Uyanan adam, darbelerin acısıyla bir ağacın altına kadar kaçtı. Oraya bir hayli çürük elma dökülmüştü. Atlı:
? Bunları ye, diye emretti.
? Beyim, dedi adam, ben sana ne yaptım. Eğer bana hakikaten kastın varsa, vur kılıcı öldür. Sana çattığım saat ne uğursuzmuş. Ne mutlu senin yüzünü görmeyene? Dinsizler bile kimseye sebepsiz böyle yapmazlar.
Bir yandan da lanetler okuyor, beddua ediyordu:
? Ya Rabbi, cezasını sen ver, diyordu.
Atlı ise onu dövüyor:
? Koş, diyordu.
Atlı adamı epeyce bir zaman koşturdu. Nihayet adamın safrası kabardı, yediklerini kusmaya başladı. Bu arada yılan da çıktı. Adam yılanı görünce atlının ayağına kapandı:
- Sen bir rahmet meleğisin, dedi, ne mübarek saatmiş ki seni gördüm. Sen beni analar gibi ararken ben eşekler gibi kaçıyordum. Durumu biraz olsun bilseydim sana bu kadar kötü sözleri söyler miydim?! Sükut ederek kızgın göründün, hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya başladın. Bağışla!
? Eğer ben biraz olsun sana hali çıtlatsaydım derhal ödün patlardı, içindeki yılanı bilseydin ne elma yiyebilir, ne koşabilir ne de kusabilirdin. Sen bana söverken ben gizlice, "Ya Rabbi, işimi kolaylaştır" diye dua ediyordum.
İşte bu, akıllının düşmanlığıdır. Akılıdan kastımız Allah'ı bilen ariflerdir. Akıllının düşmanlığı, ahmağın dostluğundan yeğdir, denilmiştir. Peygamberler, halka içlerindeki yılanı göstermeye çalışır, insanlar ise onlara kötü sözler söylerler, hali anlamazlar.
Peygamber varisi olan Hak dostlarının kaderi de böyledir. Onlar insanlar batağa saplanmasınlar, ya da bataktan kurtulsunlar diye çırpınır dururlar, mücadele ederler, insanlar ise bu Hak'tan olan sese sırt dönerler, duymazdan gelirler.
Diğer bir kıssamız da Allah diyebilmenin, ibadet ve kulluğumuzu yerine getirmeye çalışmanın da Allah'ın büyük bir lütfu olduğuyla alakalıdır.
Adamın biri her zaman "Allah Allah" diye zikreder bu zikirden dolayı ağzı bal yemiş gibi tatlanırdı.
Bir gün şeytan gelip:
- "Ne durmadan Allah Allah deyip duruyorsun bunca zamandır Allah demene karşılık bir kerecik olsun Allah (c.c) "lebbeyk kulum." dedi mi sana... Hiç sende utanma sıkılma yok mu? Daha ne kadar Allah deyip duracaksın?" dedi.
Bunun üzerine adam utandı, sıkıldı, zikri bıraktı. Gönlü kırılmış bir halde yattı, uyudu.
Rüyasında Hz. Hızır'ı gördü. Hızır ona:
- "Neden yaptığın güzel işi terk ettin "Allah Allah" diye zikretmeyi bıraktın" dedi.
Adam :
- "Yaptığım onca zikre karşılık verilmedi. "lebbeyk (buyur)" sesi gelmedi. Kapıdan kovulmaktan korktum" dedi.
Bunun üzerine Hz. Hızır:
- "Senin Allah demen, Allah'ın (c.c) lebbeyk kulum (buyur kulum) demesidir. Allah (c.c) isminin zikrini herkese nasip eder mi, bunu sana nasip etmesi az şey mi? dedi.
Allah, bizleri ayıktıran sevdiği kullarından, dostlarından ayırmasın, yaptığımız ibadetleri de razı olacağı şekilde yapmamızı nasip etsin, âmin.
Bugünkü yazımızda, dünyanın sıcak gündeminden biraz uzaklaşıp bu kıssalardan iki tanesini sizlerle paylaşmak istedim.
İşte sizlere, insanları ayıktırmaya çalışan, yanlışlardan uzak tutmaya çalışan salih kimselerin onlar için ortaya koyduğu gayretleri ve de insanların bu gayretleri anlayamamasını anlatan bir kıssa:
Akıllı birisi, atına binmiş gidiyordu. Yol kenarında uyumakta olan birisinin de ağzına yılan kaçmak üzereydi. Atlı, yılanı ürkütüp kaçırmak ve adamı kurtarmak için atını koşturdu, fakat yetişemedi.
Tutup o adama kırbacıyla birkaç kere vurdu. Uyanan adam, darbelerin acısıyla bir ağacın altına kadar kaçtı. Oraya bir hayli çürük elma dökülmüştü. Atlı:
? Bunları ye, diye emretti.
? Beyim, dedi adam, ben sana ne yaptım. Eğer bana hakikaten kastın varsa, vur kılıcı öldür. Sana çattığım saat ne uğursuzmuş. Ne mutlu senin yüzünü görmeyene? Dinsizler bile kimseye sebepsiz böyle yapmazlar.
Bir yandan da lanetler okuyor, beddua ediyordu:
? Ya Rabbi, cezasını sen ver, diyordu.
Atlı ise onu dövüyor:
? Koş, diyordu.
Atlı adamı epeyce bir zaman koşturdu. Nihayet adamın safrası kabardı, yediklerini kusmaya başladı. Bu arada yılan da çıktı. Adam yılanı görünce atlının ayağına kapandı:
- Sen bir rahmet meleğisin, dedi, ne mübarek saatmiş ki seni gördüm. Sen beni analar gibi ararken ben eşekler gibi kaçıyordum. Durumu biraz olsun bilseydim sana bu kadar kötü sözleri söyler miydim?! Sükut ederek kızgın göründün, hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya başladın. Bağışla!
? Eğer ben biraz olsun sana hali çıtlatsaydım derhal ödün patlardı, içindeki yılanı bilseydin ne elma yiyebilir, ne koşabilir ne de kusabilirdin. Sen bana söverken ben gizlice, "Ya Rabbi, işimi kolaylaştır" diye dua ediyordum.
İşte bu, akıllının düşmanlığıdır. Akılıdan kastımız Allah'ı bilen ariflerdir. Akıllının düşmanlığı, ahmağın dostluğundan yeğdir, denilmiştir. Peygamberler, halka içlerindeki yılanı göstermeye çalışır, insanlar ise onlara kötü sözler söylerler, hali anlamazlar.
Peygamber varisi olan Hak dostlarının kaderi de böyledir. Onlar insanlar batağa saplanmasınlar, ya da bataktan kurtulsunlar diye çırpınır dururlar, mücadele ederler, insanlar ise bu Hak'tan olan sese sırt dönerler, duymazdan gelirler.
Diğer bir kıssamız da Allah diyebilmenin, ibadet ve kulluğumuzu yerine getirmeye çalışmanın da Allah'ın büyük bir lütfu olduğuyla alakalıdır.
Adamın biri her zaman "Allah Allah" diye zikreder bu zikirden dolayı ağzı bal yemiş gibi tatlanırdı.
Bir gün şeytan gelip:
- "Ne durmadan Allah Allah deyip duruyorsun bunca zamandır Allah demene karşılık bir kerecik olsun Allah (c.c) "lebbeyk kulum." dedi mi sana... Hiç sende utanma sıkılma yok mu? Daha ne kadar Allah deyip duracaksın?" dedi.
Bunun üzerine adam utandı, sıkıldı, zikri bıraktı. Gönlü kırılmış bir halde yattı, uyudu.
Rüyasında Hz. Hızır'ı gördü. Hızır ona:
- "Neden yaptığın güzel işi terk ettin "Allah Allah" diye zikretmeyi bıraktın" dedi.
Adam :
- "Yaptığım onca zikre karşılık verilmedi. "lebbeyk (buyur)" sesi gelmedi. Kapıdan kovulmaktan korktum" dedi.
Bunun üzerine Hz. Hızır:
- "Senin Allah demen, Allah'ın (c.c) lebbeyk kulum (buyur kulum) demesidir. Allah (c.c) isminin zikrini herkese nasip eder mi, bunu sana nasip etmesi az şey mi? dedi.
Allah, bizleri ayıktıran sevdiği kullarından, dostlarından ayırmasın, yaptığımız ibadetleri de razı olacağı şekilde yapmamızı nasip etsin, âmin.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024