Türkiye'de ne zaman büyük bir terör eylemi gerçekleşecek olsa, ne hikmetse hemen öncesinde, ABD, İsrail ya da başka Batılı ülkelerin dışişlerinden hemen kendi vatandaşlarına "terör" uyarısı gelir.
Öyle ki artık Türkiye olarak terör tehditlerini kendi milli kaynaklarımızdan değil de, hep bu yabancı ülkelerin dışişlerinden yapılan açıklamalardan öğrenir olduk.
İlk açıklama önceki gün İsrail'den geldi.
İsrail Terörle Mücadele Bürosu'ndan yapılan açıklamada, Pesah (Hamursuz) bayramı öncesi Türkiye, Ürdün ve Mısır'a tatile gitmeyi düşünen İsrail vatandaşları, IŞİD'in ve diğer cihatçı grupların olası bir saldırı düzenleyebileceği gerekçesiyle uyarıldı.
Pesah Bayramı 10 Nisan'da başlayacak.
Türkiye için yapılan 2. seviyedeki seyahat uyarısı, 'yüksek somut tehdit' olduğu anlamına geliyor ve seyahatlerin iptal edilmesi ayrıca halihazırda Türkiye'de bulunan İsrail vatandaşlarının bölgeyi acilen terk etmesi gerektiği anlamına geliyor.
Uyarıda İsrail vatandaşlarının özellikle turistik merkezlerde, stadyumlarda, alışveriş merkezlerinde ve havalimanlarında tetikte olması istendi.
İkinci terör uyarısı ise dün ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan geldi.
Bakanlığın duyurusunda, ABD vatandaşları, "Türkiye'de terörist grupların artan tehdidi" nedeniyle uyarıldı ve güneydoğu bölgelerine gitmekten kaçınmaları tavsiye edildi.
Duyuruda ayrıca, Türkiye'deki terör saldırılarının, geniş katılımlı etkinliklerde, turistik bölgelerde, restoranlarda, gece kulüplerinde, ticari merkezlerde, ibadethanelerde, toplu ulaşım aktarma noktalarında ve otobüs, tren, vapur, metro gibi ulaşım araçlarında gerçekleşebileceği belirtildi.
Dikkat ederseniz, bu uyarılar 16 Nisan referandumuna sayılı günler kala yapılıyor.
Dikkatli olmamız gereken günler?
Burada akla şu soru geliyor: Bu kapalı kapılar ardında planlanan terör eylemlerini ABD ve İsrail nasıl biliyor? Ve ilginçtir, genellikle de tutturuyorlar.
İstihbarat deseniz, Türkiye'nin de istihbaratı var.
Ülkemizde cereyan eden terör eylemlerinin ülkemiz üzerinde BOP hesabı güdenlerle, Büyük İsrail Devleti hedefi olanlarla, üstü verimli altı kaynak dolu topraklarımızı kendisine vatan seçenlerle alakalı olduğu muhakkak?
Bu terör eylemlerinin, hangi isimle yapılırsa yapılsın fark etmez, üllemizin güvenliğini sarsma ve yıkma, birlik ve beraberliğimizi, huzurumuzu bozma, ümitsizliğe sevketme gibi birçok nedenleri olabilir ama asıl neden elbette ki coğrafyamızı işgale hazır hale getirmektir.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş yıllar önce "BOP'un asıl hedefinde Türkiye var" dediği zaman bu gerçeğin altını çiziyordu.
Yani BOP'u planlayanlar, Irak'ta işgalle, terörle neyi yaptılarsa, Suriye'de hangi adımları attılarsa Türkiye'nin illeri özellikle de güneyoduğusu için aynı şeyleri planlıyorlar.
Dikkat ederseniz yabancılar, genel bir terör uyarısı yaptıktan sonra hep güneydoğuya odaklanıyorlar, özellikle güneydoğu vurgusu yapıyorlar.
Peki, hiç düşündünüz mü neden?
Bunun cevabını Sayın Baş, 2014 yılında yazdığı makalesinde geçen, "Batı, terör bahanesi ile bir müdahalede bulunursa kimse şaşırmasın" ifadeleriyle veriyor.
Esasen bu müdahalenin nasıl olabileceğini de, 1990'lı yıllarda DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümeti döneminde self determinasyon yasaları olarak bilinen İkiz yasalar imzalandığında, "Amaç ülke bölünmeye gittiğinde yabancıların, yani BM ve NATO'nun müdahalesine zemin oluşturmaktır" tespitinde bulunarak belirtmişti.
Siyasilerimiz Suriye'de ısrarla "güvenli bölge" istiyorlar ama korkarım bu güvenli bölge(!), BOP işgalcileri tarafından Türkiye'nin güneydoğusu için planlanıyor.
Prof. Dr. Baş, bugün yaşadığımız ve yaşayacağımız birçok badireyi yıllar önce öngördü ve bu badirelerden kurtuluşun yollarını da modelleriyle çözümleriyle sundu.
Duymadık, duymazdan geldik.
Türk milleti olarak Sayın Baş'ı dinlemiş olsaydık, bugün Çanakkale Zaferi gibi, Kurtuluş Zaferi gibi, BOP işgalini nasıl bertaraf ettiğimizi, bölgemizde ve dünyamızda barışın teminatı olduğumuzu, devletiyle, milletiyle ne kadar güçlü olduğumuzu konuşuyor olacaktık.
Dinlemedik, kulak tıkadık, bugün terörü, bölünmeyi, yediğimiz kazıkları, darbeyi, borçları, intiharları, toplumsal cinnet olaylarını konuşuyoruz.
Neyi ektiysek onu biçiyoruz.
Öyle ki artık Türkiye olarak terör tehditlerini kendi milli kaynaklarımızdan değil de, hep bu yabancı ülkelerin dışişlerinden yapılan açıklamalardan öğrenir olduk.
İlk açıklama önceki gün İsrail'den geldi.
İsrail Terörle Mücadele Bürosu'ndan yapılan açıklamada, Pesah (Hamursuz) bayramı öncesi Türkiye, Ürdün ve Mısır'a tatile gitmeyi düşünen İsrail vatandaşları, IŞİD'in ve diğer cihatçı grupların olası bir saldırı düzenleyebileceği gerekçesiyle uyarıldı.
Pesah Bayramı 10 Nisan'da başlayacak.
Türkiye için yapılan 2. seviyedeki seyahat uyarısı, 'yüksek somut tehdit' olduğu anlamına geliyor ve seyahatlerin iptal edilmesi ayrıca halihazırda Türkiye'de bulunan İsrail vatandaşlarının bölgeyi acilen terk etmesi gerektiği anlamına geliyor.
Uyarıda İsrail vatandaşlarının özellikle turistik merkezlerde, stadyumlarda, alışveriş merkezlerinde ve havalimanlarında tetikte olması istendi.
İkinci terör uyarısı ise dün ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan geldi.
Bakanlığın duyurusunda, ABD vatandaşları, "Türkiye'de terörist grupların artan tehdidi" nedeniyle uyarıldı ve güneydoğu bölgelerine gitmekten kaçınmaları tavsiye edildi.
Duyuruda ayrıca, Türkiye'deki terör saldırılarının, geniş katılımlı etkinliklerde, turistik bölgelerde, restoranlarda, gece kulüplerinde, ticari merkezlerde, ibadethanelerde, toplu ulaşım aktarma noktalarında ve otobüs, tren, vapur, metro gibi ulaşım araçlarında gerçekleşebileceği belirtildi.
Dikkat ederseniz, bu uyarılar 16 Nisan referandumuna sayılı günler kala yapılıyor.
Dikkatli olmamız gereken günler?
Burada akla şu soru geliyor: Bu kapalı kapılar ardında planlanan terör eylemlerini ABD ve İsrail nasıl biliyor? Ve ilginçtir, genellikle de tutturuyorlar.
İstihbarat deseniz, Türkiye'nin de istihbaratı var.
Ülkemizde cereyan eden terör eylemlerinin ülkemiz üzerinde BOP hesabı güdenlerle, Büyük İsrail Devleti hedefi olanlarla, üstü verimli altı kaynak dolu topraklarımızı kendisine vatan seçenlerle alakalı olduğu muhakkak?
Bu terör eylemlerinin, hangi isimle yapılırsa yapılsın fark etmez, üllemizin güvenliğini sarsma ve yıkma, birlik ve beraberliğimizi, huzurumuzu bozma, ümitsizliğe sevketme gibi birçok nedenleri olabilir ama asıl neden elbette ki coğrafyamızı işgale hazır hale getirmektir.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş yıllar önce "BOP'un asıl hedefinde Türkiye var" dediği zaman bu gerçeğin altını çiziyordu.
Yani BOP'u planlayanlar, Irak'ta işgalle, terörle neyi yaptılarsa, Suriye'de hangi adımları attılarsa Türkiye'nin illeri özellikle de güneyoduğusu için aynı şeyleri planlıyorlar.
Dikkat ederseniz yabancılar, genel bir terör uyarısı yaptıktan sonra hep güneydoğuya odaklanıyorlar, özellikle güneydoğu vurgusu yapıyorlar.
Peki, hiç düşündünüz mü neden?
Bunun cevabını Sayın Baş, 2014 yılında yazdığı makalesinde geçen, "Batı, terör bahanesi ile bir müdahalede bulunursa kimse şaşırmasın" ifadeleriyle veriyor.
Esasen bu müdahalenin nasıl olabileceğini de, 1990'lı yıllarda DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümeti döneminde self determinasyon yasaları olarak bilinen İkiz yasalar imzalandığında, "Amaç ülke bölünmeye gittiğinde yabancıların, yani BM ve NATO'nun müdahalesine zemin oluşturmaktır" tespitinde bulunarak belirtmişti.
Siyasilerimiz Suriye'de ısrarla "güvenli bölge" istiyorlar ama korkarım bu güvenli bölge(!), BOP işgalcileri tarafından Türkiye'nin güneydoğusu için planlanıyor.
Prof. Dr. Baş, bugün yaşadığımız ve yaşayacağımız birçok badireyi yıllar önce öngördü ve bu badirelerden kurtuluşun yollarını da modelleriyle çözümleriyle sundu.
Duymadık, duymazdan geldik.
Türk milleti olarak Sayın Baş'ı dinlemiş olsaydık, bugün Çanakkale Zaferi gibi, Kurtuluş Zaferi gibi, BOP işgalini nasıl bertaraf ettiğimizi, bölgemizde ve dünyamızda barışın teminatı olduğumuzu, devletiyle, milletiyle ne kadar güçlü olduğumuzu konuşuyor olacaktık.
Dinlemedik, kulak tıkadık, bugün terörü, bölünmeyi, yediğimiz kazıkları, darbeyi, borçları, intiharları, toplumsal cinnet olaylarını konuşuyoruz.
Neyi ektiysek onu biçiyoruz.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024