ABD Başkanı Donald Trump, göçmen yasaklarıyla ve de Irak, Suriye, İran, Libya, Sudan, Somali ile Yemen'den gelecek Müslümanlara sınırlarını kapatmasıyla kendini dünyadan tecrit etti. Sözünü ettiğim insanlık dünyası.
Görevi devraldığından bu yana henüz 15 gün geçmesine rağmen çıkardığı kararnamelerle başta kendi ülkesi olmak üzere tüm dünyadan tepkiler almaya devam etmektedir.
Öncelikle Mülteci Hukuku'nu elinin tersiyle itmiştir. Bu nedenle ABD yargısıyla başı derde gireceğe benzer. Nitekim sınırları kapatma emri bizzat kendi Adalet Bakanı vekili tarafından yerine getirilmezken eyalet başsavcıları da ayağa kalkmıştır.
Birleşmiş Milletler ( BM ) İnsan Hakları Komisyonu'nun hazırladığı ve 10 Aralık 1948 tarihinde BM Genel Kurulu'nun Paris'te yapılan oturumunda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (Universal Declaration of Human Rights) günümüzde Mülteci Hukuku'na zemin oluşturmaktadır. 30 maddeden oluşan bu bildirgenin 14. maddesine göre "herkes zulüm karşısında başka memleketlerden mülteci olarak kabulü talep etmek ve memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir".
28 Temmuz 1951 tarihinde BM özel oturumunda onaylanan BM Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Sözleşmesi ise, günümüzde mülteci statüsünün tanımını, sahibine tanıdığı hakları ve kişinin bulunduğu devlete yüklediği sorumlulukları belirleyen temel belgedir.
Mülteci Hukuku'na göre, bir devletin topraklarına sığınan ve mülteci statüsünün tanınması için başvuruda bulunan kişiler, yetkili merciler karar verene dek "sığınmacı" olarak adlandırılır. Henüz başvuruda bulunmamış kişiler de sığınmacı olarak tanımlanır.
Mülteci statüsü, bir devletin "bahşettiği" değil, "tanıdığı" bir statüdür.
Trump'ı bir kenara bırakıp, ABD'nin ülkesine yönelik göçü önlemek için ne yaptığına bakalım:
Göçü önlemek için ABD, Meksika sınırlarına her yıl milyonlarca dolarlık güvenlik yatırımı yapıyor. O bölgede görev yapan polis sayısını arttırdı, gelişmiş bilgisayar teknolojilerine sahip, helikopter ve uçaklar kullanıyor. İşin ilginç yanı, ABD'ye doğru göçün sayı olarak azalmadığını, tersine arttığını görüyoruz.
Bu demektir ki, o ülkeye girmek zorunda kalan insanlar başka yollar üretiyorlar. Örneğin insan kaçakçılığı sektörünün doğmasına neden oluyor.
Trump ise çareyi yüksek duvarlar inşa etmekte buluyor. Duvarları yükseltmek yerine hukuk ve adaleti yüceltmek, travmaları zaten ortada olan göçmenlere insan ve yaşam hakkı odaklı, vicdanlı bir politika olurdu.
Görevi devraldığından bu yana henüz 15 gün geçmesine rağmen çıkardığı kararnamelerle başta kendi ülkesi olmak üzere tüm dünyadan tepkiler almaya devam etmektedir.
Öncelikle Mülteci Hukuku'nu elinin tersiyle itmiştir. Bu nedenle ABD yargısıyla başı derde gireceğe benzer. Nitekim sınırları kapatma emri bizzat kendi Adalet Bakanı vekili tarafından yerine getirilmezken eyalet başsavcıları da ayağa kalkmıştır.
Birleşmiş Milletler ( BM ) İnsan Hakları Komisyonu'nun hazırladığı ve 10 Aralık 1948 tarihinde BM Genel Kurulu'nun Paris'te yapılan oturumunda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (Universal Declaration of Human Rights) günümüzde Mülteci Hukuku'na zemin oluşturmaktadır. 30 maddeden oluşan bu bildirgenin 14. maddesine göre "herkes zulüm karşısında başka memleketlerden mülteci olarak kabulü talep etmek ve memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir".
28 Temmuz 1951 tarihinde BM özel oturumunda onaylanan BM Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Sözleşmesi ise, günümüzde mülteci statüsünün tanımını, sahibine tanıdığı hakları ve kişinin bulunduğu devlete yüklediği sorumlulukları belirleyen temel belgedir.
Mülteci Hukuku'na göre, bir devletin topraklarına sığınan ve mülteci statüsünün tanınması için başvuruda bulunan kişiler, yetkili merciler karar verene dek "sığınmacı" olarak adlandırılır. Henüz başvuruda bulunmamış kişiler de sığınmacı olarak tanımlanır.
Mülteci statüsü, bir devletin "bahşettiği" değil, "tanıdığı" bir statüdür.
Trump'ı bir kenara bırakıp, ABD'nin ülkesine yönelik göçü önlemek için ne yaptığına bakalım:
Göçü önlemek için ABD, Meksika sınırlarına her yıl milyonlarca dolarlık güvenlik yatırımı yapıyor. O bölgede görev yapan polis sayısını arttırdı, gelişmiş bilgisayar teknolojilerine sahip, helikopter ve uçaklar kullanıyor. İşin ilginç yanı, ABD'ye doğru göçün sayı olarak azalmadığını, tersine arttığını görüyoruz.
Bu demektir ki, o ülkeye girmek zorunda kalan insanlar başka yollar üretiyorlar. Örneğin insan kaçakçılığı sektörünün doğmasına neden oluyor.
Trump ise çareyi yüksek duvarlar inşa etmekte buluyor. Duvarları yükseltmek yerine hukuk ve adaleti yüceltmek, travmaları zaten ortada olan göçmenlere insan ve yaşam hakkı odaklı, vicdanlı bir politika olurdu.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023