Devletin kendini ve misyonunu tarif etmesi her zaman çok önemli bir mahiyet arz etmiştir. Bu tarif hem kendi vatandaşlarıyla olan hem de diğer ülkelerle olan ilişkilerini belirlemektedir. Devletin uzun ömürlü olmasının adaletle ilgili olduğu ittifak edilen bir konudur. "Ülkeler kılıçla fethedilir adaletle yönetilir" hükmü bu gerçeğe işaret eder.
Devletin hukuk anlayışı ve vatandaşları arasındaki ilişkiler mezhepsel veya etnik kökene göre değişmemelidir. Eğer devlet bu hassasiyetini koruyamazsa çöküş kaçınılmaz olur.
Yavuz Sultan Selim döneminde devlet kedine Sünni bir misyon biçmişti. Yani çok kültürlü ve çok dinli bir imparatorluk olan Osmanlı İmparatorluğu, bütün vatandaşlarını kucaklayacak ve kuşatacak yerde aksine mezhepçi bir yapıya büründü. Sonuçta sayıları tam olarak tespit edilmese de 40 bin ile 100 bin arasında değişen Türkmen-Kürt Alevisinin katliamı gerçekleşti. Buna paralel olarak Adanalı bir Türkmen olan Şah İsmail'e savaş açıldı. Bu iki olay içte ve dışta derin mezhepsel ve etnik fay hatlarının açılmasına neden oldu.
Maalesef bu yaralar hiç kapanmadı. Devlet, İran'la sonu gelmez savaşlara yelken açarken, Osmanlı'yı kuran Türkmen Alevilere karşı da vefasızlığın en büyüğü yapıldı. Devletin kendini tarifteki bu yanlışlığını düzeltmesi için Atatürk'ü beklemek zorunda kaldı. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni bütün vatandaşlarını kucaklayacak şekilde dizayn etti. Etnik ve mezhepsel bir tanıma yasak getirdi. Anayasa ile vatandaşların eşitliği, seçme seçilme hakları belirlenirken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti; demokratik, laik bir hukuk devleti olarak dünya devletleri arasındaki seçkin yerini aldı.
Geçmişte İngiltere'nin günümüzde ise ABD'nin Türkiye'de sahnelemek istediği mezhep kavgasının tutmamasının ve başarısız olmasının yegâne sebebi Atatürk'ün devlet tarifidir. Eğer bu tarif değişir de, ABD'nin istediği gibi Sünni devlet algısı güçlendirilirse, o zaman pandoranın kutusu açılmış olur. Gerçekte devlet Sünni veya Şii olmaz. Din ve mezhep tercihi şahsi bir konudur. Ama ABD Şii-Sünni savaşı çıkarmak yolunda devletlere bu yönde baskılar yapmaktadır. Katar krizini başka nasıl okuyabiliriz? Katar'a İran'la olan iyi ilişkilerinden dolayı baskı yapıldı. Katar'a açıkça İran'a düşman ol talimatı verildi. ABD, Sünni NATO anlayışını getirerek İslam dünyasını bir karpuz gibi ikiye bölmeyi amaçlıyor. Katar bu işin provası olup asıl hedef Türkiye'dir.
Yarın Türkiye'ye aynı tazyik uygulanabilir. Safını belirlemesi için bir tercihe zorlanabilir. Bu baskı İran'a ve Şii âlemine karşı kılıç çekmemiz yönünde olacaktır. Bu cendereden sıyrılabilmek için Türkiye'nin demokratik, laik Atatürk Türkiye'si sıfatlarına yapışması gerekir. O vakit "Eyy ABD! Biz Sünni bir ülke değiliz. Biz; Sünni, Şii, Alevi, Bektaşi, Hanefi, Şafii bütün mezheplere mensup vatandaşlarımızın huzurla yaşadığı demokratik çağdaş bir ülkeyiz. Bu yüzden Şii-Sünni savaşı bizim savaşımız olamaz. Bizim böyle saçma sapan bir kavgamız yoktur. Bizim işimiz sevgi işi." demeliyiz.
Bu konudaki en kapsamlı kaynak Prof. Dr. Haydar Baş'a aittir. İslam tarihinde ilk defa 12 İmam'ın hayatını ve mücadelelerini anlattığı Ehl-i Beyt külliyatının da sahibidir. Bu eserlerde Şii-Sünni birlikteliğini ve kardeşliğini okursunuz. Asıl düşmanın Şiiler olmadığını ilmen bütün delilleriyle anlarsınız. Bu eserlerde Kur'an'ın ve Resûlullah 'ın, Şii-Sünni çatışmasını kesin bir dille yasakladığını görürsünüz. Bu eserlerde Şii-Sünni kavgasını, Haçlı dünyasının lideri ABD ve Siyonist İsrail'in, BOP kapsamında beraber tezgâhladığını anlar ve yaşarsınız.
Devletin hukuk anlayışı ve vatandaşları arasındaki ilişkiler mezhepsel veya etnik kökene göre değişmemelidir. Eğer devlet bu hassasiyetini koruyamazsa çöküş kaçınılmaz olur.
Yavuz Sultan Selim döneminde devlet kedine Sünni bir misyon biçmişti. Yani çok kültürlü ve çok dinli bir imparatorluk olan Osmanlı İmparatorluğu, bütün vatandaşlarını kucaklayacak ve kuşatacak yerde aksine mezhepçi bir yapıya büründü. Sonuçta sayıları tam olarak tespit edilmese de 40 bin ile 100 bin arasında değişen Türkmen-Kürt Alevisinin katliamı gerçekleşti. Buna paralel olarak Adanalı bir Türkmen olan Şah İsmail'e savaş açıldı. Bu iki olay içte ve dışta derin mezhepsel ve etnik fay hatlarının açılmasına neden oldu.
Maalesef bu yaralar hiç kapanmadı. Devlet, İran'la sonu gelmez savaşlara yelken açarken, Osmanlı'yı kuran Türkmen Alevilere karşı da vefasızlığın en büyüğü yapıldı. Devletin kendini tarifteki bu yanlışlığını düzeltmesi için Atatürk'ü beklemek zorunda kaldı. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni bütün vatandaşlarını kucaklayacak şekilde dizayn etti. Etnik ve mezhepsel bir tanıma yasak getirdi. Anayasa ile vatandaşların eşitliği, seçme seçilme hakları belirlenirken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti; demokratik, laik bir hukuk devleti olarak dünya devletleri arasındaki seçkin yerini aldı.
Geçmişte İngiltere'nin günümüzde ise ABD'nin Türkiye'de sahnelemek istediği mezhep kavgasının tutmamasının ve başarısız olmasının yegâne sebebi Atatürk'ün devlet tarifidir. Eğer bu tarif değişir de, ABD'nin istediği gibi Sünni devlet algısı güçlendirilirse, o zaman pandoranın kutusu açılmış olur. Gerçekte devlet Sünni veya Şii olmaz. Din ve mezhep tercihi şahsi bir konudur. Ama ABD Şii-Sünni savaşı çıkarmak yolunda devletlere bu yönde baskılar yapmaktadır. Katar krizini başka nasıl okuyabiliriz? Katar'a İran'la olan iyi ilişkilerinden dolayı baskı yapıldı. Katar'a açıkça İran'a düşman ol talimatı verildi. ABD, Sünni NATO anlayışını getirerek İslam dünyasını bir karpuz gibi ikiye bölmeyi amaçlıyor. Katar bu işin provası olup asıl hedef Türkiye'dir.
Yarın Türkiye'ye aynı tazyik uygulanabilir. Safını belirlemesi için bir tercihe zorlanabilir. Bu baskı İran'a ve Şii âlemine karşı kılıç çekmemiz yönünde olacaktır. Bu cendereden sıyrılabilmek için Türkiye'nin demokratik, laik Atatürk Türkiye'si sıfatlarına yapışması gerekir. O vakit "Eyy ABD! Biz Sünni bir ülke değiliz. Biz; Sünni, Şii, Alevi, Bektaşi, Hanefi, Şafii bütün mezheplere mensup vatandaşlarımızın huzurla yaşadığı demokratik çağdaş bir ülkeyiz. Bu yüzden Şii-Sünni savaşı bizim savaşımız olamaz. Bizim böyle saçma sapan bir kavgamız yoktur. Bizim işimiz sevgi işi." demeliyiz.
Bu konudaki en kapsamlı kaynak Prof. Dr. Haydar Baş'a aittir. İslam tarihinde ilk defa 12 İmam'ın hayatını ve mücadelelerini anlattığı Ehl-i Beyt külliyatının da sahibidir. Bu eserlerde Şii-Sünni birlikteliğini ve kardeşliğini okursunuz. Asıl düşmanın Şiiler olmadığını ilmen bütün delilleriyle anlarsınız. Bu eserlerde Kur'an'ın ve Resûlullah 'ın, Şii-Sünni çatışmasını kesin bir dille yasakladığını görürsünüz. Bu eserlerde Şii-Sünni kavgasını, Haçlı dünyasının lideri ABD ve Siyonist İsrail'in, BOP kapsamında beraber tezgâhladığını anlar ve yaşarsınız.
Cihat Tekin / diğer yazıları
- Tek çözüm Milli Devlet anlayışıdır / 17.03.2024
- Bize kamburumuzu geri verin / 16.03.2024
- Emeklimsi / 05.03.2024
- Ne Ekrem, ne Murat, tek çözüm Cihan / 04.03.2024
- Sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa / 02.03.2024
- 9 soru / 01.03.2024
- Ağızlıkları atmanın zamanı geldi / 25.02.2024
- Cihan, İstanbul sana emanet / 24.02.2024
- Eğer milli paranız yoksa / 14.02.2024
- Milli Ekonomi Modeli'nde nüfus / 13.02.2024
- Bize kamburumuzu geri verin / 16.03.2024
- Emeklimsi / 05.03.2024
- Ne Ekrem, ne Murat, tek çözüm Cihan / 04.03.2024
- Sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa / 02.03.2024
- 9 soru / 01.03.2024
- Ağızlıkları atmanın zamanı geldi / 25.02.2024
- Cihan, İstanbul sana emanet / 24.02.2024
- Eğer milli paranız yoksa / 14.02.2024
- Milli Ekonomi Modeli'nde nüfus / 13.02.2024