Kudüs'ü savunanı savunmak

(Kaldığımız yerden devam ediyoruz)
Soru şu: Hükümetin Filistin çıkışı yandaş kalemler hariç kimsede neden acaba hiçbir heyecan
oluşturmadı?
Çünkü bu hükümetin 15 yıldır yaptığı icraatın içinden bir ilke, değer çıkmamış, bilakis değer ve ilkelerin içi boşaltılarak ilkenin, değerin adı rant olmuştur. Kimse kusura bakmasın ama gerçek bu! Kudüs de maalesef bir siyasi rant aracı olma durumu ile karşı
karşıyadır!
Şunu söyleyelim ki Kudüs'ü savunmak Kudüs'ü savunanı savunmakla mümkündür. Bu işin uzağa gitmeye gerek yok formülü budur! 
Şimdi bu açıdan bakarak değerlendirelim:
"Kudüs"ü kime karşı savunacağımızın adını koymalı ve onları mücadele edilecek adres olarak bellemeliyiz. Mademki Kudüs, İsrail işgali altındadır ve İsrail de Amerikan emperyalizminin Ortadoğu'daki ileri karakoludur; o zaman adres bellidir. Amerika ve İsrail! Fikirsel olarak da "emperyalizm ve Siyonizm!" 
Eğer kim Amerika ve İsrail'i dost ve müttefik belliyor, onlarla iş tutuyorsa o, Kudüs'e karşı ihanet içerisindedir ve onun mücadelesi sahtedir. İster bireysel olsun ister cemaatsel ve isterse devlet bazında, hem İsrail ile dost olmak ve hem de Kudüs mücadelesi vermek aklen ve pratik olarak muhaldir.  
Lübnan Hizbullah'ına karşı durarak, rezerv koyarak, rakip ya da düşman ilan ederek de Kudüs'ü savunmak imkânsızdır. Bu zamana kadar bu coğrafyada İsrail'e yenilgi tattıran (Mayıs 2000 ve Temmuz 2006) tek hareket olan Hizbullah, bu zamana kadar silahını asla İsrail ve onun tetikçileri dışında kimseye doğrultmamıştır. İsrail'e karşı mücadelede her türlü fedakârlığı yapan bu topluluk, canları, malları ve kanları ile İslam'ın ayaklar altına serilmiş olan izzetini ayağa kaldırmıştır. "Mezhepçi veya Neo-Osmanlıcı Amerikancı" fikirlere kapılarak Lübnan Hizbullah'ına Hizbuşşeytan demek, İsrail'e destek olmaktan başka bir şey değildir. 
Yine yeri gelmişken İsrail ile canı ile kanı ile mücadele eden Hasan Nasrallah'ın yayınladığı bir Kudüs hutbesini sizlerle paylaşmak istiyorum. İsrail'in çocuğunu katlettiği gün "Allah'a şükür ki Cenab-ı Hak bizi bu makamdan geri bırakmadı" diyen bir baba ve lider olarak Nasrallah bakın Suriye, Esad, BOP ve Türkiye hakkında ne diyor?
"Bu Kudüs Günü'nde Suriye'deki gelişmeler hakkında Filistin çerçevesinde kınayıcının kınamasından korkmadan söylenilmesi gereken şeyleri söyleyeceğiz. Bu gerçek, hiç kimsenin görmezden gelemeyeceği ya da unutamayacağı Suriye'nin duruşudur. 
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; Suriye yönetimi, aziz Suriye halkının ve cesur askerlerinin ulusal sabitlerine bağlı kalmıştır. Amerika ve batının baskılarına rağmen geçtiğimiz son 10 yılda, Sovyet rejiminin çöküşü, Arap dünyasının hezeyanı, Amerika'nın körfez bölgesine doğrudan saldırması, son olarak Irak işgali, işte bu gelişmelerin hiçbirisi, Suriye yönetiminin sarsılmasına sebep olmamıştır. 
Dahası hiçbir baskı Suriye liderliğinin Arap haklarına olan bağlılığını etkilememiştir. Eğer Suriye yönetimi, taviz verseydi, boşlasaydı, zayıflasaydı Filistin davası ve Filistin ortadan yok olurdu. Suriye, baskılara maruz kaldı. Fakat direnen Suriye, teslim olmadı.
Bu Suriye'yle ilgili değinmek istediğim birinci
konudur.
İkincisi ise unutmamalıyız ki Suriye'nin, özellikle bu yönetimin Filistin ve Lübnan'daki direnişin yanında duruşu, sadece bir duruştan ibaret değildir. Lübnan'daki ve Filistin'deki direnişi askeri, siyasi her açıdan desteklemiştir. Suriye yönetimini zor durumda bırakmamak için daha fazla detaya girmiyorum. Bu en önemli etkenlerden birisidir. Hatta İran'ın desteği bile, Suriye kanadıyla direnişe ulaşmaktadır. Eğer Suriye'nin iradesi ve duruşu olmasaydı, İran'ın desteği ne Lübnan'a ne de Filistin'e ulaşırdı. 2008 yılında Gazze'deki direnişte de Suriye'nin payı vardır. Suriye'nin Gazze'yi desteklemesi sebebiyle, Amerika ve batı güçleri tarafından sürekli tehdit ve baskı altında kalmıştır. Bu iki konuyu, hiç kimsenin unutmaması gerekmektedir.
Bugün, NATO'nun Suriye'ye askeri müdahalede bulunmasını isteyenler, Suriye'nin aydınlık geleceğini mi yoksa Suriye'nin yerle bir edilmesini mi istiyorlar? 
Suriye'yi iç çatışmaya sürüklemek isteyenler ekranlara çıkarak, Suriyelileri mezhepsel ve ırksal bölücülüğe sevk etmektedirler
Suriye'de vekâlet savaşına aracılık edenler şunu düşünsünler: "Suriye acaba topraklarını ABD askerlerine açsa, İsrail ile anlaşsa başına bunlar gelir miydi?"
Yeni Ortadoğu Projesi'ne hizmet etmek için Suriye'yi bölünmeye sürüklemek isteyenlere, Kudüs Günü'nde büyük bir açık yüreklilikle şunları söylüyorum: Suriye'deki gelişmeler, tüm bölgeye uzanacak. Her türlü olumsuz ya da kötü şeyin bölgede olumsuz tesiri olacak, her türlü olumlu gelişme ise bölgenin menfaatine olacaktır."
Evet, hayatı ölümle kucak kucağa yaşayan bir adam cepheden böyle bildiriyor. Ne zaman 2011'de! Ahmet Davutoğlu'nun, Başbakan'ın, İsrail derin odaklarının talimatı ile Esad'ı düşman ilan ettiği bir zamanda!
Evet, Nasrallah'a kulak verilmeden, Suriye vekâlet savaşını çözümlemeden ve Suriye'nin Kudüs savunmasındaki yer ve konumunu kavramadan Kudüs'ü savunmak mümkün değildir. 
Filistin'e İsrail gözlüğü ile bakarsanız şunu görürsünüz: "Esad'a karşı savaşmak "Kudüs"e karşı savaşmaktır. Esad'ı düşürme çabası İsrail'e Kudüs'ün yolunu açma çabasıdır." 
O günlerde "Esad, Hz Hüseyin'in rolündedir" değinde Prof. Dr. Haydar Baş'a "ne diyor bu" diye aval aval bakanlar şimdi ortada okka gibi duran gerçeği görsünler! Bakalım nasipleri var mı?