Amerika İslam Dünyası'ndan neler istiyor? (18) 1820'den 2002'ye Türk topraklarında Amerikan misyoner örgütler
Amerika, Protestan Misyoner Örgütler'i aracılığı ile Osmanlı Türkiyesi'nde Bulgar, Pontus ve Ermeni isyanlarının entelektüel temellerini atmış ve isyan için her türlü lojistik desteği vermiştir. Bu yüzden, Türk milletinin yedi düvele karşı verdiği destansı Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Atatürk, çıkardıkları fitne ve fesat ile bağımsızlık ruhuna kasteden Misyoner Örgütlerin faaliyetlerini Cumhuriyet Türkiyesi'nde yasaklamıştır.
Artık Türkiye'nin tek bir seçeneği kalmıştır: O da Kuva-i Milliye Ruhu ile yeniden tam Bağımsız Türkiye'yi gerçekleştirmektir İşte Prof. Dr. Haydar Baş'ın baş koyduğu ideal de budur.
Amerika'nın Türk topraklarına Protestan çıkarması 15 Ocak 1820'de başlamıştı. İstekleri açık seçikti: "Bu mukaddes ve vaad edilmiş topraklar silahsız bir haçlı seferi ile geri alınacaktır."
Görev Osmanlı toprağına ilk ayak basan Amerikan Board Teşkilatı (ABCFM) tarafından Pliny Fisk ve Levi Parsons'a veriliyordu. Demek ki, Hıristiyan Misyoner Örgütler açısından Türkiye mukaddes ve vaad edilmiş topraklardır. Açıkçası, Protestan misyonerlere göre Türkiye Türklerin değildir. Amerikalı protestan misyoner Everett P. Wheeler ifadesiyle: "Biz Türkiye'de Hıristiyanlar ve Hıristiyanlık için okul, hastane açıyoruz, ilaç götürüyoruz, modern tıbbı ve eğitimi kuruyoruz. Türkler bizi istemeyebilir, ama oranın sahibi Türkler değil ki..."
Atatürk, misyoner örgütlerin faaliyetlerini yasaklamıştı:
Amerika, Protestan Misyoner Örgütler'i aracılığı ile Osmanlı Türkiyesi'nde Bulgar, Pontus ve Ermeni isyanlarının entelektüel temellerini atmış ve isyan için her türlü lojistik desteği vermiştir. Bu yüzden, Türk milletinin yedi düvele karşı verdiği destansı Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Atatürk, çıkardıkları fitne ve fesat ile bağımsızlık ruhuna kasteden Misyoner Örgütlerin faaliyetlerini Cumhuriyet Türkiyesi'nde yasaklamıştır. (Bkz., Ali Rıza Bayzan, Misyonerlik Karşısında Atatürk, 7.4.2002 tarihli Yeni Mesaj; aynı yazar, Atatürk: Misyoner Okullar, İhanet Projelerine Hizmet Ettiler! 29.11.2001 tarihli Yeni Mesaj. İnternet'ten ulaşmak için bkz., www.bayzan.org, yazı dizileri.)
Ermeni Patriği
Mutafyan'dan itiraf:
Ermeni Patriği Mutafyan da misyoner örgütlerin kurduğu okulların "yabancıların emellerine hizmet" ettiğini itiraf etmektedir: "Yüzyılımızın başlarındaki o kadar derin yara izleri bırakan üzücü olayları aklımıza getirdiğimiz zaman Anadolu'da açılmış olan Batılı yabancı misyoner okullarının faaliyetleri de küçümsenemeyecek bir faktördür. Bu konuda birkaç eser yayımlandıysa da daha derin ve daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç var gibi geliyor bana. Eğitim çok şeyi değiştirebilir. Bizi bir de yapabilir; birbirimize yabancı da kılabilir... Ama bir yandan sanırım misyonerlik faaliyetleri sonucu açılan okullar yabancıların emellerine hizmet etmiştir. Bu da ayrı bir tahribattır."(1)
Hükümet, misyoner bir
örgüte destek pardon tebrik mesajları gönderiyor:
Atatürk'ün faaliyetlerini yasakladığı misyoner örgütler, bugün başbakandan ve başbakan yardımcılarından tebrik mesajları alacak duruma gelmişlerdir. Hükümet'in misyoner bir örgüte yolladığı kutlama mesajları elbette nezaketin çok ötesinde "açık bir desteği" ifade etmektedir. Üstelik söz konusu misyoner örgütler, illegal/yasa-dışı olmasına rağmen. Ancak bağımsızlık ruhunun artık tarihte kaldığına inananlar için ABD ve Avrupa Birliği deyince akan sular durur. Dizimizin "Diyarbakır İncili Kilisesi" başlıklı bölümünde, Sn Yılmaz'ın "AB yolu Diyarbakır'dan geçer" sözünün kritiğini yapmıştık. Ve Diyarbakır'da Protestan kilise kurulmasına göz yuman Mesut Yılmaz'ın "hangi Diyarbakır" ile AB'ne gireceğimizi aydınlatması gerektiğine işaret etmiştik.
Mesut Yılmaz'a bir soru: AB'nin yolu korsan kiliselerin önünden mi geçer?
Mesut Yılmaz bize cevap vermede gecikmedi; şimdi meydanlarda "Başörtüsü sorununun çözümünün da AB'den geçtiğini" iddia etmekte. Sn Yılmaz daha açık konuşsa eminim "AB'nin yolu Protestan misyoner Örgütlerin kurduğu korsan kiliselerden geçer" diyecektir. Yoksa kimin aklına gelirdi binlerce vakıftan sadece biri olan Protestan Vakfı'nı kutlamak. Bkz., Belge 1: Mesut Yılmaz'ın elebaşısı bir yabancı olan misyoner bir örgüte ait vakıf için gönderdiği kutlama mesajı.
Yeri gelmişken bir not düşelim: Diyarbakır İncili Kilisesi'nin inşası yasa dışı olduğu için konu mahkemelik olmuştur. Medyaya yansıdığı kadarıyla mahkemede kilisenin savunmasının isyancı Şeyh Said'in yeğeni olan bir avukatın yapması sadece bir rastlantı mı?
Dini ve Milli bütünlüğümüze yönelik tehditlere karşı tek seçenek: Bağımsız Türkiye
Prof. Dr. Haydar Baş, "Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" adlı eseri, Misyoner Örgütlerin yıkıcı ve bölücü ve ayrılıkçı faaliyetlerini deşifre etmesi bakımından bir milattır. Üstat, Önsöz'ünde, Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler'in çerçevesini şöyle çizmektedir:
"Endülüs, Avrupa'da asırlar boyu İslam'a mekân olmuş bir yerdir. 800 yıl ömür süren Endülüs İslam İmparatorluğu'nun halini gördükten sonra, bu hazin sonun bugün dahi bütün İslam âlemini ve Müslümanları düşündürmesi gerektiği muhakkaktır.
Endülüs'te hukuki, iktisadi, zirai, siyasi vs. 800 yıl süren bir İslam medeniyetinin ardından bir tek Müslüman kalmaması anlatmak istediğimiz hadisenin çarpıcı bir faturasıdır. Camiler kiliseye döndürülmüş, ve Müslümanlar tamamen katledilmiştir.
Avrupa'da Hıristiyanlık, misyonerlik çalışmaları ile masum görüntülerle dünyanın her ülkesine pazarlanırken; başlangıç olarak gayet samimi bir hava yaratılmaya çalışılır. Ancak hasıl olan netice, bu başlangıç gibi hoş ve samimi değildir. Gidilen yerlerde iktisadi çıkarlar ön planda tutularak ve siyasi, iktisadi, hukuki katliamlar yapılarak medeniyetler yok edilir. Mesela, Amerika'ya keşif adı altında yapılan çıkarma, Hıristiyanlığı hakim kılmak için; İnka, Aztek, Maya medeniyetlerinin yok edilmesiyle, yani, Kızılderililerin ortadan kaldırılmasıyla neticelenmiştir.
Afrika'da da durum bundan farklı olmamıştır. Gayet masum görüntülerle Afrika'ya uzanan misyonerler, bu bölgelerdeki yeraltı ve yerüstü kaynaklarını elde etmenin projesini hayata geçirmişlerdir. Ve yine Ortadoğu'da Arap-İslam aleminde faaliyet gösteren İngilizler tarafından yetiştirilip gönderilen binlerce misyonerin asıl gayesi; Osmanlı'nın bu bölgedeki hakimiyetini yok etmek, toprağını ve halkını parçalayarak kendi emellerine ve iktisadi, siyasi gayelerine alet etmektir. Ve netice de böyle olmuştur.
Dünyada misyonerlik hep bu yüzüyle insanlığa görünmüştür. Şimdi ise Oryantalizm, Diyalog gibi isimlerle ortaya çıkmasının başka bir tarzda izahı mümkün değildir. Bugün de asıl maksat; Anadolu'yu parçalamak ve bu güzel toprakları kendi tasarrufuna almaktır. Nihai hedef budur.
Bütün bunları özetledikten sonra deriz ki; dünyanın neresinde olursa olsun çeşitli maksat ve görüntülerle yapılan savaşlar, siyasi, iktisadi, hukuki boyutlarda da görünse netice itibariyle bu mücadeleler çarpışan imanların, inançların farklı şekilde tezahürleridir. O halde; çatışan kılıçlar, kalkanlar, bombalar, tüfekler ve bunları kullanan eller, haddizatında çarpışan imanların sözcülerinden başka bir şey değildir".
Amerikan misyoner örgütler, dün Osmanlı'da olduğu gibi bugün de Türkiye'nin Dini ve milli bütünlüğüne kastetmektedir. Yine yedi düvel Türkiye'yi çökertmek için ayağa kalkmış dost görünüp düşmanca davranmaktadır. Artık Türkiye'nin tek bir seçeneği kalmıştır: O da Kuva-yı Milliye Ruhu ile yeniden tam Bağımsız Türkiye'yi gerçekleştirmektir. İşte Prof. Dr. Haydar Baş'ın, baş koyduğu ideal de budur.
DİPNOT:
1) Leyla Tavşanoğlu'nun röportajı, 24 Mayıs 1998 tarihli Cumhuriyet gazetesi.
SON...SON...SON...SON...