Tarih boyunca milli birlik ve beraberliğini koruyarak her türlü tehlikeleri aşan Türk Milleti yakın tarihimizde de bu birlikteliğini tesis ederek üzerindeki kara bulutları dağıtmasını bilmiştir. Yurdun, Batılı-Avrupalı devletlerce haksızca ve zalimce işgal altına alındığı Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal Atatürk'ün etrafında yek vücut olan Türk Milleti Kuva-yı Milliye ruhu ile şahlanmış ve Atatürk'ün ifadesiyle 'çok ıstırap çekmiş, çok kan dökmüş' ve bağımsızlığını tesis etmiştir.
İşte bu canın, kanın, gözyaşının, alınterinin, haysiyetin, şan şerefle dolu koca bir tarihin ve de bağımsızlığın hangi şartlar altında ve ne pahasına kazanıldığını Mustafa Kemal Atatürk tarihî konuşmasında şu ifadelerle ifade ederken Türk gençliğine de bir emanet bırakıyordu:
"Muhterem Efendiler,Sizi günlerce işgal eden, uzun ve teferruatlı beyanatım, en nihayet, mazi olmuş bir devrin hikayesidir. Bunda, milletim için ve müstakbel evlatlarımız için dikkat ve teyakkuzu davet edebilecek bazı noktalar tebarüz ettirebilmiş isem, kendimi bahtiyar addeceğim.
Efendiler,Bu beyanatımla, milli hayatı son bulmuş farzedilen büyük bir milletin istiklalini, nasıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esaslarına müstenit milli ve asri bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım.
Bu gün vasıl olduğumuz netice, asırlardan beri çekilen milli musibetlerin intibahı ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.
Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum:
Ey Türk gençliği!Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegâne temeli budur. Bu temel; senin, en kıymetli hazinendir. İstikbâlde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhili ve hârici, düşmanların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere; memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbâlinin evladı!İşte, bu ahvâl ve şerait içinde dahi, vazifen: Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"
İşte bu canın, kanın, gözyaşının, alınterinin, haysiyetin, şan şerefle dolu koca bir tarihin ve de bağımsızlığın hangi şartlar altında ve ne pahasına kazanıldığını Mustafa Kemal Atatürk tarihî konuşmasında şu ifadelerle ifade ederken Türk gençliğine de bir emanet bırakıyordu:
"Muhterem Efendiler,Sizi günlerce işgal eden, uzun ve teferruatlı beyanatım, en nihayet, mazi olmuş bir devrin hikayesidir. Bunda, milletim için ve müstakbel evlatlarımız için dikkat ve teyakkuzu davet edebilecek bazı noktalar tebarüz ettirebilmiş isem, kendimi bahtiyar addeceğim.
Efendiler,Bu beyanatımla, milli hayatı son bulmuş farzedilen büyük bir milletin istiklalini, nasıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esaslarına müstenit milli ve asri bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım.
Bu gün vasıl olduğumuz netice, asırlardan beri çekilen milli musibetlerin intibahı ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.
Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum:
Ey Türk gençliği!Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegâne temeli budur. Bu temel; senin, en kıymetli hazinendir. İstikbâlde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhili ve hârici, düşmanların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere; memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbâlinin evladı!İşte, bu ahvâl ve şerait içinde dahi, vazifen: Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"