Serdar CİNEL
1453'te İstanbul'un fethinin bir nişanesi olarak Fatih Sultan Mehmet o dönemin en büyük mimarî eseri olan hatta o zamanın vakanüvisi (tarihçisi) Tursun beyin ifadesine göre harabe halinde olan Ayasofya'yı camiye çevirmiştir. Daha sonrasında Ayasofya İstanbul ile özdeş hale gelen Türklerin hakimiyetini gösteren önemli bir eserdir. Ama şimdilerde hakimiyetimizin sembolü olan Ayasofya kiliseye çevrilmek isteniyor ve AB devletleri Avrupa Parlamentosu buna destek veriyor. Ayasofya'nın kiliseye çevrilmesini isteyenlerden birisi de Fener Rum Patrikhanesi'dir. Tarih boyunca Patrikhane Ayasofya'nın camiye çevrilmesini bir türlü kabullenemediği gibi Ayasofya'nın kiliseye çevrilmesi için hem içeride hem de dışarıda çeşitli çalışmalar yapmaktadır.
16 Mart 1920'de İstanbul işgal edildiğinde Patrikhane, kapısına çift kanatlı Bizans bayrağı asmıştır. Aynı şekilde Yunanistan işgal yıllarından Ayasofya'yı kiliseye çevirmek isteyen Patrikhane, ayin yapmak için çalışmalara başlamış, bu durum Rum semtlerinde coşkuyla karşılanmış mızıkalarla şenlikler yapılmış ama hükümetin aldığı önlemlerle bu girişim akim kalmıştı. Demek ki Ayasofya'nın kiliseye çevrilmesinde Patrikhanenin etkisi büyük. Mustafa Kemal Atatürk Fener Rum Patrikhanesinin etkinliğini kırmak için 1921'de Bağımsız Ortodoks Patrikhanesini kurmuştur. Lozan Antlaşmasında İsmet İnönü Patrikhanenin ruhanî değil siyasî bir kuruluş olduğunu bu nedenle İstanbul'dan çıkarılması gerektiğini belirtmiştir. Hatta bu görüşünü ıspatlamak için yukarıda bahsettiğimiz, işgal yıllarında Patrikhanenin yaptığı faaliyetleri göstermiştir. Ancak başta Fransa olmak üzere diğer devletler Türkiye'nin bu teklifini kabul etmemiştir. Daha sonraki tartışmalarda İsmet İnönü'nün tezi kabul edilmiş ve Fener Patrikhanesinin "Ruhanî' alanla sınırlandırılması kabul edilmiştir. Yoksa Patrikhane Ayranoz adasına nakledilecekti. Lozan Antlaşmasında siyasî yetkileri kısıtlanan Fener Patrikhanesi bugün siyasî ve ideolojik faaliyetler yürütmekte tabiri caizse dini siyasete alet etmektedir. Bu durum laikliğe aykırıdır.
Ayasofya meselesinin Patrikhaneyi yakından ilgilendirdiğini ve eski Bizans'ın tekrar canlandırılmak istendiğini görüyoruz. O bakımdan Ayasofya Türkiye için bir bağımsızlık ve egemenlik meselesidir. Ayasofya'nın kiliseye çevrilmesi eski Bizans'ın geri getirilmesi anlamına geliyor ki bu, uğruna şehitler verdiğimiz bağmısızlığımıza aykırıdır. Tarihte Fener Patrikhanesi hep ihanet etmiş bir kurumdur. 1821 Mora isyanında (Yunan Ayaklanması) Fener Rum Patrikhanesinin faaliyetleri arkasından gelen Avrupalı Devletlerin desteği sonucunda Yunanistan bağımsızlığını kazanmıştır. Osmanlı'ya karşı çıkan ayaklanmaların arkasında papazlar ve patrikhane vardır. 1821 Mora isyanındaki rolü sebebiyle Patrik Gregorios yakalandı ve asıldı. Patrikhane bu tarihten itibaren bir Türk lideri öldürülünceye kadar Patrikhanenin kapısını (Kin Kapısı) kapalı tutmaya karar verdiler ve bu kapı halen daha kapalıdır. Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanmasından sonra Fener Patrikhanesiyle beraber hareket etmişlerdir. İşgal yıllarında patrikhane ile Yunanistan ittifak yaparak Megalo İdea dediğimiz projeyi uygulamaya çalışmışlar ancak Kurtuluş Savaşının kazanılması onların faaliyetlerini engellemiştir. Lozan Antlaşmasında yetkileri kısıtlanan Patrikhane günümüze kadar gelen süreçte faaliyetlerine devam etmiş ve ekümen (evrensel) patrik olabilmek için dış destek arayışı devam etmiştir. Başta ABD ve AB olmak üzere birçok devlet Patrikhaneyi ekümen patrik olarak tanımaktadır. Fener Rum Patrikhanesi dışarıda şu unvanı kullanmaktadır: 'Ecumenical Patriarch and Arehbishop of Costantinople and New Rome'. Halbuki Kurtuluş Savaşı sonrası imzalanan Lozan Antlaşmasında Patrikhanenin yetkileri kısıtlanmıştı. 17 Şubat 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun ile Patrikhanenin nikah kıyma yetkisi de ortadan kalkmış olmasına rağmen Patrikhane bugün batılı devletlerin desteği ile beraber 'siyasi' bir kurum gibi hareket etmektedir. Hatta önceki senelerde Türkiye'yi ziyarete gelen Alman Cumhurbaşkanına yetkisi olmadığı halde Fener Patrikhanesi, devlet nişanı verdi. Dolayısıyla Patrikhane yetkilerini aşmıştır. İşin daha da enterasan olanı 24 Mart 1994 yılında Bill Clinton'un o dönemin başbakanı olan Tansu Çiller'e yazdığı mektupta Türkiye'den istenilen tavizlerdir. Mektupta ABD Başkanı şunları söylüyor: "... Yunanistan ile olan ilişkilerinizdeki en son gerilimi azaltmak üzere hükümetiniz tarafından bazı sembolik adımlar atılabilir... Bu sembolik adımlardan bir tanesi İstanbul-Ortodoks Patrikhanesi olabilir ve bu kurumun işlerlik kazanması hususunda mevcut olan bazı zor koşulları kolaylaştırmanın yollarını göz önünde bulunduracağınızı ümit ediyorum." Mektubun İngilizce metninde Patrikhane için 'Church Of Greece' yani Yunanistan Kilisesi ibaresi kullanılıyor ki bu ibare bir gaf sonucunda değil bilinçli bir şekilde kullanılmıştır. Çünkü mektubu sıradan bir insan değil ABD Başkanı yazmıştır. Patriğin son ABD gezisinde de dikkat edilirse Patrik Ekümen olarak tanınmış Patrik Bartholomeos bunu açıkça kullanmaktan çekinmemiştir. Bu alenen, bağımsızlığımızı tartışılır hale getirmişitr. Ayrıca Patrik, 7 Mayıs 2000'de Etnos gazetesine verdiği demeçte Kapadokya'da yapacağı ayin sebebiyle "Hıristiyanlar Anadolu'ya yerleşebilir" diyor ve ekliyor: "Anadolu'da önceden varolmuş Hıristiyan toplumlar yaşadıkları bölgelere tekrar yerleşirse, Patrikhane de o bölgelerde bulunan kiliselerin yeniden ayine açılmalarını düşünebilir." Yani AB'ye giriş sürecinde, Kurtuluş Savaşında uğruna şehitler verdiğimiz bu topraklar savaşmadan bakın nasıl Hıristiyan toprakları haline geliyor gördünüz mü?! O yüzden Patrikhane Türkiye'nin AB'ye üye olmasını can-ı gönülden istemektedir.
Ayasofya'nın kileseye çevrilmesi meselesinde Türkiye AB, Yunanistan, Patrihane kıskacına alınıp arkasından da bilinçli bir şekilde borçlandırılarak kendisinden bazı tavizler kopartılmaktadır. Aynı oyun Osmanlı Devletine de oynanmıştı. Ama şunu milletimizin çok iyi bilmesi gerekiyor: Bu topraklar bize ecdadımızın bıraktığı mirastır ve bu topraklar üzerindeki eserler de bizim bu topraklarımızdaki tapularımızdır. Şimdi bu tapular üzerindeki isimler değiştirilmeye çalışılıyor ki patrikhanenin bu girişimi AP'nin Türkiye'ye tavsiyede bulunmasının perde arkasında Yunanistan'ın sur içinde bir devlet kurma projesi yatmaktadır. O yüzden diyoruz ki Ayasofya bağımsızlık ve egemenlik meselesidir.
1453'te İstanbul'un fethinin bir nişanesi olarak Fatih Sultan Mehmet o dönemin en büyük mimarî eseri olan hatta o zamanın vakanüvisi (tarihçisi) Tursun beyin ifadesine göre harabe halinde olan Ayasofya'yı camiye çevirmiştir. Daha sonrasında Ayasofya İstanbul ile özdeş hale gelen Türklerin hakimiyetini gösteren önemli bir eserdir. Ama şimdilerde hakimiyetimizin sembolü olan Ayasofya kiliseye çevrilmek isteniyor ve AB devletleri Avrupa Parlamentosu buna destek veriyor. Ayasofya'nın kiliseye çevrilmesini isteyenlerden birisi de Fener Rum Patrikhanesi'dir. Tarih boyunca Patrikhane Ayasofya'nın camiye çevrilmesini bir türlü kabullenemediği gibi Ayasofya'nın kiliseye çevrilmesi için hem içeride hem de dışarıda çeşitli çalışmalar yapmaktadır.
16 Mart 1920'de İstanbul işgal edildiğinde Patrikhane, kapısına çift kanatlı Bizans bayrağı asmıştır. Aynı şekilde Yunanistan işgal yıllarından Ayasofya'yı kiliseye çevirmek isteyen Patrikhane, ayin yapmak için çalışmalara başlamış, bu durum Rum semtlerinde coşkuyla karşılanmış mızıkalarla şenlikler yapılmış ama hükümetin aldığı önlemlerle bu girişim akim kalmıştı. Demek ki Ayasofya'nın kiliseye çevrilmesinde Patrikhanenin etkisi büyük. Mustafa Kemal Atatürk Fener Rum Patrikhanesinin etkinliğini kırmak için 1921'de Bağımsız Ortodoks Patrikhanesini kurmuştur. Lozan Antlaşmasında İsmet İnönü Patrikhanenin ruhanî değil siyasî bir kuruluş olduğunu bu nedenle İstanbul'dan çıkarılması gerektiğini belirtmiştir. Hatta bu görüşünü ıspatlamak için yukarıda bahsettiğimiz, işgal yıllarında Patrikhanenin yaptığı faaliyetleri göstermiştir. Ancak başta Fransa olmak üzere diğer devletler Türkiye'nin bu teklifini kabul etmemiştir. Daha sonraki tartışmalarda İsmet İnönü'nün tezi kabul edilmiş ve Fener Patrikhanesinin "Ruhanî' alanla sınırlandırılması kabul edilmiştir. Yoksa Patrikhane Ayranoz adasına nakledilecekti. Lozan Antlaşmasında siyasî yetkileri kısıtlanan Fener Patrikhanesi bugün siyasî ve ideolojik faaliyetler yürütmekte tabiri caizse dini siyasete alet etmektedir. Bu durum laikliğe aykırıdır.
Ayasofya meselesinin Patrikhaneyi yakından ilgilendirdiğini ve eski Bizans'ın tekrar canlandırılmak istendiğini görüyoruz. O bakımdan Ayasofya Türkiye için bir bağımsızlık ve egemenlik meselesidir. Ayasofya'nın kiliseye çevrilmesi eski Bizans'ın geri getirilmesi anlamına geliyor ki bu, uğruna şehitler verdiğimiz bağmısızlığımıza aykırıdır. Tarihte Fener Patrikhanesi hep ihanet etmiş bir kurumdur. 1821 Mora isyanında (Yunan Ayaklanması) Fener Rum Patrikhanesinin faaliyetleri arkasından gelen Avrupalı Devletlerin desteği sonucunda Yunanistan bağımsızlığını kazanmıştır. Osmanlı'ya karşı çıkan ayaklanmaların arkasında papazlar ve patrikhane vardır. 1821 Mora isyanındaki rolü sebebiyle Patrik Gregorios yakalandı ve asıldı. Patrikhane bu tarihten itibaren bir Türk lideri öldürülünceye kadar Patrikhanenin kapısını (Kin Kapısı) kapalı tutmaya karar verdiler ve bu kapı halen daha kapalıdır. Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanmasından sonra Fener Patrikhanesiyle beraber hareket etmişlerdir. İşgal yıllarında patrikhane ile Yunanistan ittifak yaparak Megalo İdea dediğimiz projeyi uygulamaya çalışmışlar ancak Kurtuluş Savaşının kazanılması onların faaliyetlerini engellemiştir. Lozan Antlaşmasında yetkileri kısıtlanan Patrikhane günümüze kadar gelen süreçte faaliyetlerine devam etmiş ve ekümen (evrensel) patrik olabilmek için dış destek arayışı devam etmiştir. Başta ABD ve AB olmak üzere birçok devlet Patrikhaneyi ekümen patrik olarak tanımaktadır. Fener Rum Patrikhanesi dışarıda şu unvanı kullanmaktadır: 'Ecumenical Patriarch and Arehbishop of Costantinople and New Rome'. Halbuki Kurtuluş Savaşı sonrası imzalanan Lozan Antlaşmasında Patrikhanenin yetkileri kısıtlanmıştı. 17 Şubat 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun ile Patrikhanenin nikah kıyma yetkisi de ortadan kalkmış olmasına rağmen Patrikhane bugün batılı devletlerin desteği ile beraber 'siyasi' bir kurum gibi hareket etmektedir. Hatta önceki senelerde Türkiye'yi ziyarete gelen Alman Cumhurbaşkanına yetkisi olmadığı halde Fener Patrikhanesi, devlet nişanı verdi. Dolayısıyla Patrikhane yetkilerini aşmıştır. İşin daha da enterasan olanı 24 Mart 1994 yılında Bill Clinton'un o dönemin başbakanı olan Tansu Çiller'e yazdığı mektupta Türkiye'den istenilen tavizlerdir. Mektupta ABD Başkanı şunları söylüyor: "... Yunanistan ile olan ilişkilerinizdeki en son gerilimi azaltmak üzere hükümetiniz tarafından bazı sembolik adımlar atılabilir... Bu sembolik adımlardan bir tanesi İstanbul-Ortodoks Patrikhanesi olabilir ve bu kurumun işlerlik kazanması hususunda mevcut olan bazı zor koşulları kolaylaştırmanın yollarını göz önünde bulunduracağınızı ümit ediyorum." Mektubun İngilizce metninde Patrikhane için 'Church Of Greece' yani Yunanistan Kilisesi ibaresi kullanılıyor ki bu ibare bir gaf sonucunda değil bilinçli bir şekilde kullanılmıştır. Çünkü mektubu sıradan bir insan değil ABD Başkanı yazmıştır. Patriğin son ABD gezisinde de dikkat edilirse Patrik Ekümen olarak tanınmış Patrik Bartholomeos bunu açıkça kullanmaktan çekinmemiştir. Bu alenen, bağımsızlığımızı tartışılır hale getirmişitr. Ayrıca Patrik, 7 Mayıs 2000'de Etnos gazetesine verdiği demeçte Kapadokya'da yapacağı ayin sebebiyle "Hıristiyanlar Anadolu'ya yerleşebilir" diyor ve ekliyor: "Anadolu'da önceden varolmuş Hıristiyan toplumlar yaşadıkları bölgelere tekrar yerleşirse, Patrikhane de o bölgelerde bulunan kiliselerin yeniden ayine açılmalarını düşünebilir." Yani AB'ye giriş sürecinde, Kurtuluş Savaşında uğruna şehitler verdiğimiz bu topraklar savaşmadan bakın nasıl Hıristiyan toprakları haline geliyor gördünüz mü?! O yüzden Patrikhane Türkiye'nin AB'ye üye olmasını can-ı gönülden istemektedir.
Ayasofya'nın kileseye çevrilmesi meselesinde Türkiye AB, Yunanistan, Patrihane kıskacına alınıp arkasından da bilinçli bir şekilde borçlandırılarak kendisinden bazı tavizler kopartılmaktadır. Aynı oyun Osmanlı Devletine de oynanmıştı. Ama şunu milletimizin çok iyi bilmesi gerekiyor: Bu topraklar bize ecdadımızın bıraktığı mirastır ve bu topraklar üzerindeki eserler de bizim bu topraklarımızdaki tapularımızdır. Şimdi bu tapular üzerindeki isimler değiştirilmeye çalışılıyor ki patrikhanenin bu girişimi AP'nin Türkiye'ye tavsiyede bulunmasının perde arkasında Yunanistan'ın sur içinde bir devlet kurma projesi yatmaktadır. O yüzden diyoruz ki Ayasofya bağımsızlık ve egemenlik meselesidir.