Sokrat'ın Eflatun'un, Aristo'nun hürmetle yâd ettikleri Pisagor; M.Ö 584 yılında Sisam'da doğmuştur. Zamanının ünlü bilginlerinden ilim tahsil ettikten sonra hükümdarı Polikrat'ın Mısır Firavun'u Amasis'e yazdığı bir tavsiye mektubunu taşıyarak Mısır'a gitmiştir. Orada İsis ibadethanesine hayli güçlüklerle girebilmiş ve yirmiiki sene süreyle çile çekmiş ve rahip Soncis'in başkanlığı zamanında mezun olmuştur. Pisagor, matematik bilgilerini o ibadethanede mükemmel olarak tahsil ettiği gibi özellikle insandaki irade kuvvetini tutma ve geliştirme sanatını Mısır rahiplerinden öğrenmiştir (Tasavvuf Tarihi, Mehmet Ali Ayni, sy. 72-73). Ona göre kainat ebedi olmadığı gibi ezeli de değildir. Sonradan meydana gelmiştir ve onu meydana getirebilen bir güç vardır ki bu da Allah'tır (Din-Felsefe/Vahiy-Akıl İlişkisi, Ali Bulaç, sy. 26).
Eflatun ise, İ.Ö. 429 senesinde Atina'da zengin bir ailenin neslinden dünyaya gelmiştir. iyi bir eğitim alan filozof, hocası Sokrat'ın idamını gördükten sonra kendi isteğiyle vatanını terk ederek Mısır'a gitmiştir. Orada üç yıl kalıp Fenike'ye geçmiş, rivayete göre İranlı din adamlarından Zerdüşt'ün felsefesini öğrenmiş ve Keldani bilginlerinden istifade etmiştir.
Ona göre kainattaki bütün hareketlerin bir faili vardır. O fail Allah'tır. Bununla beraber Eflatun'a göre tabiat ezelidir. (M. Ali Ayni, a.g.e, sy. 137).
Antik Yunan tarihinde ilk defa Ay'ın ışığını Güneş'ten aldığını söyleyen, Güneş'in bir ateş küresi olduğunu ifade ettiği için dinsizlikle suçlanan Araksagoras da (Bilim Tarihine Giriş, Nobel Yay., sy. 35) mitolojinin tanrılarına savaş açmış ve "Bir Allah vardır, ne vücutça ne zekaca Homeros'un ilahlarıyla mukayese edilmez..." diyerek inancını izah etmiştir (Ali Bulaç, a.g.e, sy. 19).
Allah inancına götüren ilim
Tek Tanrı düşüncesini biz Sokrat'ta, Xenophanest'te, Parmonides'te gözlemleyebiliriz. Aristo öncesi Yunan felsefesi Mısır ve Mezopotamya'dan beslenerek matematik, geometri, astronomi, müzik, siyaset konularında bilgilenirken, inanç bazında da aynı etkilenmeler devam etmiştir. Aslında bahsedilen dönemde bilim-din ayrışması zaten yoktur; inanç bir şemsiye gibi bütün alanları kapsamaktadır.
Şöyle ki:
İbn. Haldun'un da tasnifiyle, matematik kadim kültürlerde ilk ilimler arasında yer alır ve dört ilmi kapsar. Matematik, geometri, müzik ve astronomi.
Matematik: Her şeyin Bir'den türediğine inanılan bir evrende Bir ve çokluğun sayısal ilişkisini konu edinir. Bir Allah'tır, çokluk varlıktır.
Geometri: Uzay içinde yer alan feleklerin mükemmellik ifade eden hareketlerini konu alır. İnsan kendini onlara benzetebilirse hem Bir'i kavrar, hem O'na ibadetin şekillerini öğrenir.
Müzik: Varlıkların dönüş, hareket ve ibadet şekillerinde var olan ahengin ilmidir.
Astronomi: Bir'in, çokluğu temsil eden varlıklar üzerindeki etkisinin müşahade edildiği sınırsız alandır, dolayısıyla tefekkür ve araştırma konusudur (Ali Bulaç, a.g.e., sy.18).
Böylelikle Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarının Helen medeniyetini sadece bilgi değil, inanç bağlamında da beslediğini söyleyebiliriz. Aslında tarih boyunca Mısır ve Mezopotamya'dan etkilenen sadece Antik Yunan değildir. Hind, Çin ve İran medeniyetleri de benzer süreçlerden geçmişlerdir.
Bilimin kaynağı: Nübüvvet
Fakat biz İslam tarihinden biliyoruz ki aynı coğrafya peygamberlerin beldesidir. Kur'an'da zikredilen, hayatları anlatılan peygamberlerin hemen hemen hepsi de Akdeniz havasında özellikle Mezopotamya ve Arabistan gibi yerlerde zuhur etmişlerdir. Bu da bizi peygamberlerin pek çoğunun Şark'ta, Orta Doğu'da ortaya çıktıkları fikrine götürmektedir (Peygamberler Tarihi, Bünyamin Ateş, sy. 57). Hatta Kur'an-ı Kerim bu coğrafyadaki Ad kavminin hiç bir memlekette benzeri olmayan sütunlara sahip İrem şehrini kurduklarını (Fecr: 6-8), Semud kavminin kayaları oymada ileri gittiklerini (Fecr: 9), Sebelilerin ziraat ve bahçecilikte geliştiklerini (Sebe: 15-16) belirtir.
Zaten bütün isimlerin kendisine Allah tarafından öğretildiği, Cebrail (a.s)'ın kendisine yazı yazmayı öğrettiği ve dünyada ilk defa çiftçilik yapan peygamber olarak Hz. Adem'den, kendinden önceki devirlere ait bütün ilimleri kendisinde toplayan, önceki dönemlerdeki astronomi ve matematik konularını gözden geçiren ve terzilik yapan Hz. İdris'e, Allah'ın vahyi ve murakabesi altında gemi yapan Hz. Nuh'a, kumaş ve elbise ticaretiyle uğraşan, çiftçilik yapan Hz. İbrahim'e, yaban atlarını yakalayıp ehlileştiren ve onlara ilk binen insan olan Hz. İsmail'e, Mısır'da maliye vezirliği yapan Hz. Yusuf'a, demiri yumuşatıp istediği şekle sokan, ilk defa zırhlı gömleği yapan ve giyen Davud (a.s)'a, dağların arasına demirden perde ören üstüne de erimiş bakır döken Hz. Zülkarneyn'e, marangozluk yapan Hz. Zekeriya (a.s)'a kadar bütün peygamberler yoğunluk olarak Mısır ve Mezopotamya'da zuhur etmişlerdir (Bkz., Peygamberler Tarihi, M. Asım Köksal).
Gerçek şudur ki; peygamberlerin insanlık tarihini etkilemeleri sadece inanç boyutunda kalmamış, sosyal, siyasal, ekonomik, sanatsal ve entelektüel, kısaca bütün beşeri alanlarda devrim çapında katkıları olmuştur. Çünkü Allah peygamberlere nübüvvetle birlikte; ilim, kitap ve hikmet de vermiştir (Bakara: 151).
Yarın: Avrupa merkezci bilim anlayışının eleştirisi