İlkokulu bitiren çocukların 12-13 yaşlarında, tercih ettiği ya da ailesinin seçtiği bir meslek için bir ustanın yanına giderek bu sahada yetiştirildiğini belirten el sanatları ustaları, günümüzde bu anlayışın yok olması ile birlikte ata yadiârı mesleklerin de tek tek tarihe kavuştuğunu kaydediyor. Güney ve Doğu Anadolu bölgelerinde halen yaşatılmaya çalışılan geleneksel meslekler ile ilgili eski alışkanlıkları anlatan demirci ustası Metin Polat, o günleri şöyle dile getiriyor
"Destur verilmeden
dükkan açılmaz"
"Diğer mesleklerde de aşağı yukarı aynı; ama biz demirciliği örnek olarak verelim. Bu sahada yetişecek çocuk, çırak olarak eğitime başlar. Usta, çocuğa herhangi ücret vermez. Sadece öğle yemeklerini dükkanda ustasının yanında yer. Çocuk mesleği öğreninceye kadar 3-4 sene çıraklıkta kalır. Mesleği öğrendiği zaman kalfalığa terfi eder. Kalfa olarak bir müddet daha aynı yerde çalışır. Ustası kalfanın mesleği tam olarak öğrendiğine kani olursa "Oğlum, senin usta olma zamanın geldi" denirdi. Bu münasebetle, kalfanın evinde bir yemek daveti verilir. Bu yemeğe bir hoca, usta, o meslekten olan diğer ustalar da gelir. Önce bir yemek yenir. Yemekten sonra hoca bir dua eder. Hoca kalfanın usta olarak yeni açacağı dükkanında, işinde başarılı olması, hayırlı, bereketli olması şeklinde dua ettikten sonra, usta, kalfasına: "Evladım, sana destur veriyorum, dükkan açabilirsin. Meslek hayatında doğru ve dürüst ol. Hile hurda yapma, halkı aldatma, kazandığın para helal olsun" gibi tavsiyelerde bulunurdu. Buna "Destur merasimi" denir. Bu, "izin" demekti.
O zamanlar söz, senetti
Destur alma merasiminde usta kalfasının (çırağının) önüne deriden bir önlük kuşatır. Kalfa ustasının elini öper. Ustanın misafirler huzurunda "Destur verdim, hayırlı olsun" demesi yeterliydi. O zamanlar şimdiki gibi yazılı resmi bir belge verilmezdi. Bu andan itibaren yeni dükkan açabilir. Bunun için de usta sembolik olarak, o meslekte kullanılan aletlerden birini çırağına hediye eder. Merasime gelen diğer ustalar da yeni ustaya o mesleğin aletlerinden olmak üzere çekiç, kerpeden gibi hediyeler verirler. Bunlar hep semboliktir. Yeni ustaya bu aletler yetmez. O, alet edavat takımını ayrıca kurardı.
Ustalar arasında haksız rekabet olmazdı
Bir çırak ustasından destur almadan, merasim yapılmadan, ustasının yanından kaçar bir dükkan açarsa, halk ona itibar etmez, dükkanına gitmez, alış veriş yapmazdı. Görüldüğü gibi ustasının iznini, duasını almadan çırağın işyeri açması ve başarılı olması mümkün değildi. Yani bir çeşit tescil işlemi gerekirdi. O zamanlarda aynı mesleği icra eden ustalar arasında haksız rekabet olmazdı. Birbirine yardım ederler, biri diğerinin müşterisini kapmaya çalışmazdı. Bilmediği bir iş için, "Ben bunu yapamam, falan ustaya git" derdi. Meselâ, bir usta o gün çok iş yapmış, çok kazanmış, diğer ustanın işi iyi değil, hasta ya da bir süre çalışamamışsa müşteriyi ona gönderirdi. Bu dünya da az bulunur eşsiz bir meslek dayanışması örneğidir.
Ahi Evran'ın kurduğu Ahilik
Bu güzel gelenek, aslında yüzyıllar önce 13. yüzyılda Çankırı Ankara civarında yaşamış Ahi Evran'ın kurduğu Ahilik teşkilatının şartlarındandı. Görüldüğü gibi özünü İslâm ahlâkından alan bir meslek teşkilatı, aradan 600 sene geçmesine rağmen Gördes'te dün de, biraz yozlaşmasına rağmen bugün de devam etmektedir".
"Destur verilmeden
dükkan açılmaz"
"Diğer mesleklerde de aşağı yukarı aynı; ama biz demirciliği örnek olarak verelim. Bu sahada yetişecek çocuk, çırak olarak eğitime başlar. Usta, çocuğa herhangi ücret vermez. Sadece öğle yemeklerini dükkanda ustasının yanında yer. Çocuk mesleği öğreninceye kadar 3-4 sene çıraklıkta kalır. Mesleği öğrendiği zaman kalfalığa terfi eder. Kalfa olarak bir müddet daha aynı yerde çalışır. Ustası kalfanın mesleği tam olarak öğrendiğine kani olursa "Oğlum, senin usta olma zamanın geldi" denirdi. Bu münasebetle, kalfanın evinde bir yemek daveti verilir. Bu yemeğe bir hoca, usta, o meslekten olan diğer ustalar da gelir. Önce bir yemek yenir. Yemekten sonra hoca bir dua eder. Hoca kalfanın usta olarak yeni açacağı dükkanında, işinde başarılı olması, hayırlı, bereketli olması şeklinde dua ettikten sonra, usta, kalfasına: "Evladım, sana destur veriyorum, dükkan açabilirsin. Meslek hayatında doğru ve dürüst ol. Hile hurda yapma, halkı aldatma, kazandığın para helal olsun" gibi tavsiyelerde bulunurdu. Buna "Destur merasimi" denir. Bu, "izin" demekti.
O zamanlar söz, senetti
Destur alma merasiminde usta kalfasının (çırağının) önüne deriden bir önlük kuşatır. Kalfa ustasının elini öper. Ustanın misafirler huzurunda "Destur verdim, hayırlı olsun" demesi yeterliydi. O zamanlar şimdiki gibi yazılı resmi bir belge verilmezdi. Bu andan itibaren yeni dükkan açabilir. Bunun için de usta sembolik olarak, o meslekte kullanılan aletlerden birini çırağına hediye eder. Merasime gelen diğer ustalar da yeni ustaya o mesleğin aletlerinden olmak üzere çekiç, kerpeden gibi hediyeler verirler. Bunlar hep semboliktir. Yeni ustaya bu aletler yetmez. O, alet edavat takımını ayrıca kurardı.
Ustalar arasında haksız rekabet olmazdı
Bir çırak ustasından destur almadan, merasim yapılmadan, ustasının yanından kaçar bir dükkan açarsa, halk ona itibar etmez, dükkanına gitmez, alış veriş yapmazdı. Görüldüğü gibi ustasının iznini, duasını almadan çırağın işyeri açması ve başarılı olması mümkün değildi. Yani bir çeşit tescil işlemi gerekirdi. O zamanlarda aynı mesleği icra eden ustalar arasında haksız rekabet olmazdı. Birbirine yardım ederler, biri diğerinin müşterisini kapmaya çalışmazdı. Bilmediği bir iş için, "Ben bunu yapamam, falan ustaya git" derdi. Meselâ, bir usta o gün çok iş yapmış, çok kazanmış, diğer ustanın işi iyi değil, hasta ya da bir süre çalışamamışsa müşteriyi ona gönderirdi. Bu dünya da az bulunur eşsiz bir meslek dayanışması örneğidir.
Ahi Evran'ın kurduğu Ahilik
Bu güzel gelenek, aslında yüzyıllar önce 13. yüzyılda Çankırı Ankara civarında yaşamış Ahi Evran'ın kurduğu Ahilik teşkilatının şartlarındandı. Görüldüğü gibi özünü İslâm ahlâkından alan bir meslek teşkilatı, aradan 600 sene geçmesine rağmen Gördes'te dün de, biraz yozlaşmasına rağmen bugün de devam etmektedir".