Bugün 6 Ekim. İstanbul'un düşman işgalinden kurtuluşunun ardından tam 81 yıl geçti. Mondros'u bahane ederek 1918'de İstanbul'a giren işgalci güçler, Kurtuluş Savaşı'mızın zaferle bitmesinden sonra 6 Ekim 1923 tarihinde "geldikleri gibi gittiler". Hem de Türk Bayrağı'nı selamlayarak...
Birinci Dünya Savaşı, 1918'de imzalanan "Mondros Mütârekesi" ile nihayete erdikten sonra ateşkes koşullarını bahane eden galip devletler, bu tarihten itibaren hızla Türk topraklarını işgal etmeye başladılar.
İstanbul fiilen ve resmen işgal ediliyor
Yurdun dört bir yanı bir bir işgal edilirken İstanbul, 13 Kasım 1918'de fiilen işgal edilmeye başlandı. İtilaf donanmaları Haydarpaşa önlerine demirleyip İstanbul'a girdiler. Fiilen gerçekleşmiş olan işgal, 16 Mart 1920 günü resmi işgale dönüştü. İngilizler, 16 Mart 1920'de İstanbul limanına büyük bir zırhlı ile gelerek devlet dairelerini işgal etmeye başladılar. Bu arada Son Osmanlı Meclis-i Mebusanını bastılar.
12 Ocak 1920'de toplanan Meclis-i Mebusan, 28 Ocak 1920 tarihindeki gizli oturumunda Misak-ı Milli kararlarını almış ve kararlar, bütün mebuslar tarafından imzalanmıştı. 17 Şubat 1920 tarihli oturumunda da basında yayınlanması ve bütün yabancı parlamentolara bildirilmesi kararlaştırıldı. Ancak 15-16 Mart tarihinde İstanbul fiilen ve resmen işgal ediliyordu. 18 Mart 1920'de İngilizler, meclisin etrafını makineli tüfeklerle sararak, toplantı halinde bulunan milletvekillerinden bazılarını tutuklayarak ve sürükleyerek götürdüler. Bunun üzerine milletvekilleri meclisin çalışma süresini ertelediler. Böylece, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı düşman süngüsü altında zorla kapatıldı
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Adana treninden inip Haydarpaşa rıhtımına ayak bastığında düşman gemilerinin zafer bayrakları açmış şekilde toplarını sağa sola çevirerek İstanbul limanına girdiklerini, gayri müslim azınlıkların da sevinç çığlıklarıyla karşı sahilleri çınlattığını görünce, gözyaşlarını tutamayan yaverine kendinden emin bir yürekle "Geldikleri gibi giderler" diyerek Türk Milleti'nin işgal karşısındaki azim ve kararlılığını ortaya koymuştur.
Kuva-yı Milliye yurdun dört bucağında
Mondros Mütarekesi'nin uygulamaya konulduğu yıllarda Türk Milleti, tarihinde benzeri görülmemiş karanlık bir döneme girmişti. Vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikeye düştüğü bu yıllar; aziz vatan toprağının her köşesinin düşmanlarca işgal edildiği, zorla ve hile tüm memleketin zaptedildiği, bütün ordularının dağıtıldığı, milletin tüm kaynaklarına el konulduğu yıllardı. Ve fakat bu yıllar, aynı zamanda düşmana karşı onurlu bir direnişin başladığı, milli uyanış ve şahlanışın millet fertlerinin gönüllerinde tutuştuğu, vatanın bütünlüğünü ve milletin istiklalini kurtarmayı amaçlayan Kuva-yı Milliye ruhunun da filizlendiği yıllardı.
15 Mayıs 1919'da İzmir'in, 27 Mayıs 1919'da Aydın'ın, 29 Mayıs 1919'da Ayvalık'ın ve 1 Haziran 1919'da Ödemiş'in Yunanlılarca işgal edilmesi, Batı Anadolu'da savunma ruhunun uyanmasına ve Kuva-yı Milliye bilincinin yurdun dört bucağına yayılmasına neden olmuştur. Batı Anadolu'da Kuva-yı Milliye adı ile kurduğumuz cepheler, düşman işgal ve istilasına karşı millet fertlerinin ruhunda yarattığı vatan, bayrak, sancak, mücadelesinin bir belirtisi idi; ve bu milli mücadele, ilk zamanlar düzenli askerî birliklerle değil, kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle, kalbinde iman taşıyan her Türk evladının fedakârlıklarıyla veriliyordu. Kuva-yı Milliye'nin kahramanlarının ortaya koydukları gayret ve hizmetler, Milli Mücadele'nin zaferle taçlanmasında önemli rol oynamıştır.
Emperyalist güçler Türk Bayrağı'nı selamlıyor
Kurtuluş Savaşı'nın zaferle bitmesinden sonra Refet (Bele) Beğ komutasındaki bir Türk birliği İstanbul'a girdiyse de, işgali resmi olarak kaldıramadı. 18 Eylül 1923'de Batı Anadolu tamamen düşmanlardan temizlendi. Mudanya Ateşkes Antlaşması'yla İstanbul, Boğazlar Bölgesi ve Doğu Trakya kurtarıldı.İmzalanan Lozan Barış Antlaşması gereğince de düşman askerleri altı hafta sonra İstanbul'dan ayrılacaklardı. 4 Ekim 1923 günü düzenlenen bir törenle Türk Bayrağı'nı selamlayarak şehirden ayrıldılar.
5 Ekim 1923'te şehrin Anadolu yakasına gelen Türk Ordusu, 6 Ekim 1923 günü coşkun bir bayram havası içinde, sevinç gözyaşları arasında ve çiçek yağmuru altında İstanbul'a girdi. Böylece 5 yıl kan ağlayan güzel İstanbul kurtulmuş oldu.
Birinci Dünya Savaşı, 1918'de imzalanan "Mondros Mütârekesi" ile nihayete erdikten sonra ateşkes koşullarını bahane eden galip devletler, bu tarihten itibaren hızla Türk topraklarını işgal etmeye başladılar.
İstanbul fiilen ve resmen işgal ediliyor
Yurdun dört bir yanı bir bir işgal edilirken İstanbul, 13 Kasım 1918'de fiilen işgal edilmeye başlandı. İtilaf donanmaları Haydarpaşa önlerine demirleyip İstanbul'a girdiler. Fiilen gerçekleşmiş olan işgal, 16 Mart 1920 günü resmi işgale dönüştü. İngilizler, 16 Mart 1920'de İstanbul limanına büyük bir zırhlı ile gelerek devlet dairelerini işgal etmeye başladılar. Bu arada Son Osmanlı Meclis-i Mebusanını bastılar.
12 Ocak 1920'de toplanan Meclis-i Mebusan, 28 Ocak 1920 tarihindeki gizli oturumunda Misak-ı Milli kararlarını almış ve kararlar, bütün mebuslar tarafından imzalanmıştı. 17 Şubat 1920 tarihli oturumunda da basında yayınlanması ve bütün yabancı parlamentolara bildirilmesi kararlaştırıldı. Ancak 15-16 Mart tarihinde İstanbul fiilen ve resmen işgal ediliyordu. 18 Mart 1920'de İngilizler, meclisin etrafını makineli tüfeklerle sararak, toplantı halinde bulunan milletvekillerinden bazılarını tutuklayarak ve sürükleyerek götürdüler. Bunun üzerine milletvekilleri meclisin çalışma süresini ertelediler. Böylece, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı düşman süngüsü altında zorla kapatıldı
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Adana treninden inip Haydarpaşa rıhtımına ayak bastığında düşman gemilerinin zafer bayrakları açmış şekilde toplarını sağa sola çevirerek İstanbul limanına girdiklerini, gayri müslim azınlıkların da sevinç çığlıklarıyla karşı sahilleri çınlattığını görünce, gözyaşlarını tutamayan yaverine kendinden emin bir yürekle "Geldikleri gibi giderler" diyerek Türk Milleti'nin işgal karşısındaki azim ve kararlılığını ortaya koymuştur.
Kuva-yı Milliye yurdun dört bucağında
Mondros Mütarekesi'nin uygulamaya konulduğu yıllarda Türk Milleti, tarihinde benzeri görülmemiş karanlık bir döneme girmişti. Vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikeye düştüğü bu yıllar; aziz vatan toprağının her köşesinin düşmanlarca işgal edildiği, zorla ve hile tüm memleketin zaptedildiği, bütün ordularının dağıtıldığı, milletin tüm kaynaklarına el konulduğu yıllardı. Ve fakat bu yıllar, aynı zamanda düşmana karşı onurlu bir direnişin başladığı, milli uyanış ve şahlanışın millet fertlerinin gönüllerinde tutuştuğu, vatanın bütünlüğünü ve milletin istiklalini kurtarmayı amaçlayan Kuva-yı Milliye ruhunun da filizlendiği yıllardı.
15 Mayıs 1919'da İzmir'in, 27 Mayıs 1919'da Aydın'ın, 29 Mayıs 1919'da Ayvalık'ın ve 1 Haziran 1919'da Ödemiş'in Yunanlılarca işgal edilmesi, Batı Anadolu'da savunma ruhunun uyanmasına ve Kuva-yı Milliye bilincinin yurdun dört bucağına yayılmasına neden olmuştur. Batı Anadolu'da Kuva-yı Milliye adı ile kurduğumuz cepheler, düşman işgal ve istilasına karşı millet fertlerinin ruhunda yarattığı vatan, bayrak, sancak, mücadelesinin bir belirtisi idi; ve bu milli mücadele, ilk zamanlar düzenli askerî birliklerle değil, kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle, kalbinde iman taşıyan her Türk evladının fedakârlıklarıyla veriliyordu. Kuva-yı Milliye'nin kahramanlarının ortaya koydukları gayret ve hizmetler, Milli Mücadele'nin zaferle taçlanmasında önemli rol oynamıştır.
Emperyalist güçler Türk Bayrağı'nı selamlıyor
Kurtuluş Savaşı'nın zaferle bitmesinden sonra Refet (Bele) Beğ komutasındaki bir Türk birliği İstanbul'a girdiyse de, işgali resmi olarak kaldıramadı. 18 Eylül 1923'de Batı Anadolu tamamen düşmanlardan temizlendi. Mudanya Ateşkes Antlaşması'yla İstanbul, Boğazlar Bölgesi ve Doğu Trakya kurtarıldı.İmzalanan Lozan Barış Antlaşması gereğince de düşman askerleri altı hafta sonra İstanbul'dan ayrılacaklardı. 4 Ekim 1923 günü düzenlenen bir törenle Türk Bayrağı'nı selamlayarak şehirden ayrıldılar.
5 Ekim 1923'te şehrin Anadolu yakasına gelen Türk Ordusu, 6 Ekim 1923 günü coşkun bir bayram havası içinde, sevinç gözyaşları arasında ve çiçek yağmuru altında İstanbul'a girdi. Böylece 5 yıl kan ağlayan güzel İstanbul kurtulmuş oldu.