logo
23 NİSAN 2024

Hoşgeldin YaŞehr-i Ramazan

31.10.2003 00:00:00
Yerlilerin kökünü kazıyorlarCumhuriyet gazetesinin 25 Ağustos 1993 tarihli bir haberinden de şunları öğreniyoruz:"Brezilya'da altın madencilerinin 73 yerliyi öldürmeleri üzerine Devlet Başkanı Franco, Ulusal Savunma Konseyi'ni acil önlem için toplantıya çağırdı. Ordudan katillerin bulunması için yardım istendi. Askerî ve sivil yetkililerden oluşan konsey ulusal savunma konusunda devlet başkanına bilgi vermekle yükümlü.Brezilya ordusu yerli halklara pek sıcak bakmıyor. Ancak Brezilya'nın yıllardır tanık olduğu yerli kıyımının bu boyutlara varması karşısında kamuoyu olağanüstü tepki gösteriyor.

Toplu katliamlar

Ağustos ayının 15'inde altın arayan madencilerin Venezüella sınırı yakınlarında Yanomami bölgesinde gerçekleştirdikleri toplu kıyımda ölenlerin sayısı büyük güçlükle belirlenebildi. Çünkü olay yerinde yalnızca 5 ceset bulundu. Brezilya yerlileri koruma örgütünde görevli Yanomami yerli dilini konuşan Bezerra di Lima öldürülen 73 kişinin arasında 34 çocuk ve iki hamile kadının olduğunu belirtiyor. Di Lima sağ kalan 4 kişiyi sorgulayarak ölenlerin kimliğini saptayabildi. Tanıklar olaydan hemen sonra geri gelerek cesetleri yakınlardaki bir nehre attıklarını tahmin ettiklerinden, nehrin dalgıçlar tarafından aranmasını istedi.

Bölgede yapılan araştırma ve incelemeler Yanomami yerlilerinin gelenek ve görenekleri yüzünden sürekli engelleniyor. Dış dünya ile çok kısıtlı ilişkiler içinde olan yerliler ölülerinin isimlerini vermeye pek istekli görünmüyor. Ölülerini yakmaları ve ikiden fazla sayı saymayı bilmemeleri araştırmacıların işini güçleştiriyor.

1980 yılında altın arayıcılarının Yanomami yerlilerinin bulunduğu ormanlık araziye el koyması, yerlilerin sonunun başlangıcı oldu. Brezilya'da ve Venezüella'da yaşayan 20 bin Yanomami yerlisi 1987 yılından sonra dış dünya ile ilişkiye girmeleri sonucu sıtma ve verem başta olmak üzere, çeşitli hastalıklardan yaşamını yitirdi.

Yayın organlarının bildirdiğine göre Yanomami yerlileri Venezüella sınır karakolunda görevli askerlere rehberlik yaparak sınırın Venezüella tarafında altın arayan Brezilyalı madencilerin çalışmalarını görmezlikten gelmelerini sağlıyor. Buna karşılık askerler, madencilerden büyük miktarda altını rüşvet alarak sızdırıyor. Brezilyalı madenciler aralarından bazılarının kayırılmasına kızarak misilleme yapıyor ve bölgedeki yerlilerin hemen hemen tümünün kökünü kazıyor".



Hz. Peygamberin insanlığa selamı:Veda Haccı ve HutbesiVeda Haccı'ndan sonra türeyen yalancı peygamberler

Vedâ Haccından sonra herkes memleketine dönmüş, aldıkları talimatı halka anlatmışlardı. Son dînin ışıkları bütün Arabistan yarımadasını aydınlatmıştı. Hz. Muhammed'in (sav) bu parlak muvaffakiyetini görünce, Araplardan bazıları, aynı şeyi yapmaya kalkıştılar. Neticede, birkaç yalancı peygamber türedi. Medine'den uzakta bulunan bazı kabilelerden, irtidat edip bunlara uyanlar dahi oldu. Yemenliler, Medine'nin hakimiyetine ısınamamışlardı. İslâmiyet kalplerinde henüz kökleşmemişti. İslâmiyet güneşi Hicaz'da doğduğu için Yemenliler asabiyet güdüyordu. Bu sebeple içlerinden çıkan yalancı peygamberlere birçoğu uymuşlardır.

Bu yalancı peygamberlerin başında Müseylimetü'l-Kezzap gelir. Müseylime yalancı peygamberliği, yükselmek için bir basamak yapmak istiyordu. Yemame'den ve Benî Hanif'ten idi. Benî Hanif heyetiyle Medine'ye gelip Müslüman olanlardan idi. Kabilesi arasına dönünce, aslı faslı olmayan bir davaya kalkıştı. "Ben de Muhammed gibi peygamberim", demeye başladı. Cür'etini o kadar artırdı ki, Peygamber Efendimize şu pervasız mektubu bile gönderdi: "Allah'ın elçisi Müseylime'den, Allah'ın Resûlü Muhammed'e selam. Ben senin ortağınım; mülk aramızda taksim olunmalıdır. Arzın yarısı benim, yarısı Kureyşîlerin olsun. Fakat Kureyşîler adalete riâyet etmezler ki!".

Hz. Peygamber, ona şu karşılığı gönderdi:

"Allah'ın Resûlü Muhammed'den, yalancı Müseylime'ye: Doğru yolda gidenlere selam. Arz Allah'ındır. Onu, dilediği kullarına ihsan eder. Hayırlı akıbet muttakilerindir".

Müseylime, zinayı ve şarabı helâl kılıyor; böylelikle kendisine taraftar topluyordu. Bir aralık Secah isminde bir kadın da peygamberlik iddiasına kalkışmış, Müseylime onunla çölde bir çadırda görüşüp buluşmuş, pek romantik olan bu hadiseden sonra onunla evlenmiş, ona yüzgörümlüğü olarak sabah ve yatsı namazlarını da bağışlamıştır.

Yine bu esnada Yemen'de Esvedü'l-Ansi diye anılan Abhele b. Ka'b peygamberlik iddiasına kalkışmış, Yemen'de isyan çıkarmıştı. Halkı birbirine karıp katan bu adamı, uzun maceralardan sonra yeni karısı boğarak öldürmüş ve böylece halk onun belasından kurtulmuştur. Benî Esed kabilesinden Tuleyha b. Hüveylid de, peygamberlik iddiasında idiyse de bunu gizli tutmuş, ancak Hz. Muhammed'in irtihalinden sonra davasını açığa vurmuştur. İslâm tarihinde ilk sarsıntıyı yapan bu yalancı peygamberler ve irtidat hadiseleri, Hz. Ebubekir devrinde devletin başına büyük gâileler açmıştır.*



Fıkıh Köşesi

Orucun müstahabları

t Oruç tutacak kimsenin sahur yemeği yemesi müstahabdır. Bunun vakti, gecenin sonudur. Alimlere göre, gecenin sonu, altıda biridir. Sahur yemeği, insana oruç için kuvvet verir. Sahurun geciktirilmesi müstahab ise de, ikinci fecrin doğup doğmadığından şüphe edilecek bir zamana kadar geciktirilmesi mekruhtur.

Sahur, seher vaktinde yenecek yemektir. Bu yemeğe "Sahur Yemeği" denir. Seher de, ikinci fecirden biraz öncesine kadar olan vakittir.

t İftarı acele yapmak, yani akşam namazından önce oruç açmak müstahabdır. Böylece oruç hali, namazda kalbin huzuruna engel olmaz. Fakat hava bulutlu olunca, iftar için acele edilmez, ezan okunmuş olsa bile... Minare gibi çok yüksekte bulunan kimse, güneşin batışını görmedikçe iftar edemez. Aşağıda bulunanların güneşin batması ile iftar etmeleri ona tesir etmez.

''Size kötülük gelmez''

Bize doğru söylemeyi, emânete ve akrabalık bağına riayet etmeyi, komşularla güzel geçinmeyi, haramdan, kan dökmekten sakınmayı emrediyor. Fuhuştan, yalandan, yetim malı yemekten, namuslu kadınlara iftira etmekten, dil tecavüzünden nehyediyor. Allah'a ibadet edip, O'na hiçbir surette şirk koşmamayı emrediyor. Namaza, sadaka ve ihsana, oruca davet ediyor. Biz de ona inanıp, getirdiği dine tâbi olduk. Allah tarafından getirdiklerini tasdik ettik. Onun emrettiği vechile ibadet ettik. Onun haram dediğini haram bildik, helâl dediğini helâl tanıdık. Bundan dolayı kavmimiz bize düşman kesildi. Bize türlü türlü işkenceler yapmağa kalkıştılar. Bizi dinimizden çevirip yine putlara ibadete zorladılar. Bize zulüm ettiler. Bizimle dinimiz arasına giriyor, Allah ile kulu ayırmak istiyorlar. Biz de, onlardan kaçarak sizin ülkenize iltica ettik; size sığındık. Sizi başkalarından daha iyi gördüğümüz için burayı tercih ettik. Sizin komşuluğunuzu başa devlet bildik. Sizi emin bulduk. Sizin nezdinizde zulme uğramayacağımızı, haksızlık görmeyeceğimizi umduk" dedi.

"Allah'tan başkasına

secde etmeyiz"

Necaşi'nin yanına geldiklerinde selâm vermişler fakat secde etmemişlerdi. Bu tutumlarını fırsat bilen saray eşrafı ve elçiler de Müslümanları Necaşi'ye kötülemişlerdi. Bu yüzden Hz. Cafer (ra), bu tutumlarının gerekçesini de şöyle izahta bulunarak Necaşi'yi ikna etti: "Selâm verme meselesine gelince; biz seni Rasûlüllah'ın selâmı ile selâmladık. Biz birbirimizi hep böyle selâmlarız. Cennet'e gireceklerin selâmlaşmalarının da bu şekilde olacağını Peygamberimiz'den öğrendik. Bu yüzden seni böyle selâmladık... Secde etme hususuna gelince, biz Allah'tan başkasına secde etmekten yine Allah'a sığınırız!"

Bu sözlerden oldukça etkilenen Necaşî, Kur'ân'ı dinlemek istedi. Hz. Cafer (ra), Meryem sûresinin şu ayetlerini okudu: "Hz. Meryem, Hz. İsa'ya işaret etti. Onlar; 'Beşikte olan bir çocukla nasıl konuşabiliriz?' dediler. İsa dedi ki: Ben Allah'ın kuluyum; bana O, kitap verdi, beni peygamber kıldı. Sağ olduğum müddetçe bana namaz ve zekâtı tavsiye etti. Anam hakkında da hayırlı olmayı tavsiye etti ve beni cebbâr ve şaki kılmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve tekrar ba's olunacağım gün, benim üzerime selâmet vardır".

Okunan ayetler karşısında Necaşi de, rahipler de gözyaşlarını tutamadılar. Necaşi; "Bu aynı kandilden fışkıran bir nurdur ki, Musâ da, İsa da onunla gelmişti" dedi. Bu itiraftan sonra elçilere dönerek şunu söyledi: "Bunları size teslim edemem. Böylece bilin!"

Pes etmeyen Amr b. As, ertesi gün Necaşi'nin huzuruna çıkarak Müslümanların Hz. İsa hakkında garip şeyler söylediklerini arzetti. Bunun üzerine Necaşi, Müslümanların bir kısmını huzuruna davet ederek Hz. İsa hakkındaki fikirlerini sordu. Müslümanlar adına söz alan Hz. Cafer (ra):

"O, Allah'ın kulu, Resulü ve Allah'ın gönderdiği bir ruhtur. O, dünyadan ve erkekten vazgeçen iffetli bir kız olan Meryem'e ilkâ edilen Allah'ın bir Kelime'sidir". Bu cevap Necaşi'yi çok sevindirdi. Eline bir çubuk aldı ve yere bir çizgi çizerek: "Bizim ile sizin aranızda, bu hususta, şu çizgi kadar bir fark var", dedi. Necaşi, sözlerine devamla şu hayret verici ifadeleri kullandı: "Sizi ve yanından geldiğiniz Zât'ı tebrik ederim ki o, Allah'ın Rasûlü'dür. Zaten biz, onun vasıflarını kitabımız olan İncil'de okumuştuk. O Peygamberi, Meryemoğlu İsa da insanlığa müjdelemişti. Allah'a yemin olsun ki, eğer o, ülkemde bulunmuş olsaydı, ayakkabılarını taşır, ayaklarını yıkardım. Gidiniz; ülkemin el sürülmemiş kısmında her tecavüzden mahfuz, emniyet ve huzur içerisinde yaşayınız. Size kötülük eden helâk olur (Bu sözleri üç kere tekrar etti). Ben sizden herhangi birinizi üzüp de, bir dağ kadar altına sahip olacağımı bilsem, yine de buna teşebbüs etmem".

Bu kesin tavırdan sonra elçiler, hediyeleri de kendilerine iade edilmek suretiyle geri dönmek zorunda kaldılar. Haberi duyduklarında, Mekke müşriklerinin hayret ve yıkımlarının boyutunu siz düşünün: Tam bir iflas...

Eski Ramazanlarİbrahim Efendi Konağındaki İftarlar

Ramazan gelir, oruç ayının ilk gecesi ile beraber teravih, iftarlar ve dolayısıyla eğlenceler de başlamış olurdu.Ramazanda zengin, orta halli hatta fakir, herkesin kapısı ve sofrası herkese acıktı. Akraba ve yakın dostlar arasında, davetsiz olarak iftara gitmek, bir saygı ve nezaket kaidesi idi. Buna mukabil akrabalık, ahbaplık ve komşuluk münasebetleri gereğince yapılan iftar davetleri de gene, davet edilene karşı davet edenin alaka, itibar ve saygısının bir nişanesi demekti. Onun için bir yandan eşi dostu, hısımı akrabayı ağırlamak, bir yandan fakiri fukarayı kollamak için kurulan iftar sofraları. Kadir Gecesi'ne kadar devam eder ve böylece otuz ramazan İstanbullunun kapısı açık bulunurdu.

İftara yarım saat kala, evlerin içinde sessiz ve sabırsız bir telaş başlardı. Yüzler ruhanîleşip hafifçe solar, her zamankinden daha anlayışlı daha mülayim olurdu. Hatta tiryakilerin abus ve kavgacı çehrelerinde bile bir imanın felsefesini okumak mümkündü.

İslam'da ZikirZikrin vasıtaları"İlmin vasıtaları zikrin vasıtalarıdır" desek, bu söz mübalağa olmaz. Nedenini tetkik edelim:

İlmi kaynaklarından alıp sistemli bir şekilde ortaya koyan ilim vasıtaları üçtür: 1. Akl-ı selim, 2. Havass-ı Selime (beşduyu), 3. Sadık haber.

Bunlara ilmin sebepleri de denir. Hiçbir ilim ya da ilim dalı yoktur ki, bu üç temel vasıta ile kazanılmamış olsun. Şimdi bunları kısaca ele alalım.

Akl-ı selim; sağlam akıl, düşünce demektir ki, akla 'selim' yahut 'sağlamlık' şartını getirmiştir. Yani her akıl değil; düşünce tarzı gelişigüzel, dağınık, tutarsız ve asılsız malzemeleri kullanan fikir anarşisi şeklinde bir düşünce tarzı değil... Fıtratın sesini duyan, kâinat kitabını okuyan, hakikatlerin şifresini çözen, naklin rehberliğinin hayatiyetini kavrayan, kısaca tefekkür sistem ve nizamına ulaşmış akıl. Selim akıl, tahrip olmamış selim fıtratın ürünüdür. Bu akıl, nakil güneşinden istifade ile gören sıhhatli göz gibidir. Sağlam tefekküre muvaffak olur, hayatın anlamını, yaratılış gayesini anlar. Böyle bir akıl, övülür ve sevilir. Zira bu akıl, âlemin sahibini tanımış ve bir sır yakalamıştır: Zikir sırrı...

Havâss-ı Selime; sıhhatli beşduyunun ilmin kaynaklarından kâinata yönelmesi; âlemin şifresini çözmek, varlığın yaratılış hikmetini kavramak, kâinat içinde insanın yerini, hayatın gayesini anlamak bakımından büyük önem arzeder.

En çarpıcı deprem uyarısı
'Baza ve koltuk altlarını doldurun'
İstanbul'da kutlamaların merkezi Taksim Meydanı'ydı
Taksim Cumhuriyet Anıtı'na çelenk sunuldu
Esad, Abhazya Dışişleri Bakanı'na söyleşi verdi
'ABD'yle zaman zaman görüşüyoruz'
Bilim adamından korkutan uyarı
'Sıcaklık 4 ila 6 derece arttı'
Erdoğan buradaki törene katılmadı
Devlet erkanı Anıtkabir'de
Erbil ziyareti Metiner'i heyecanlandırdı
'Erdoğan’ı Kürtsüz bırakma operasyonu'
Havaların ısınmasıyla yine ortaya çıktı
Yılın ilk kene vakası görüldü
Arapça soru sorulunca Türkçesini istedi
Erbaş, Arapça bilmiyor mu?
Barzani'den Erdoğan'a teşekkür
'Zor zamanlarımızda yardım etti'
Milli irade 104 yıl önce hakim oldu
23 Nisan kutlu olsun
8 gün önce intihar etmişti
Mezarını açıp cesedi ateşe verdi!
Yatırım değil dizi tavsiyesi verdi
'İzlemeyen kalmasın'
Yükselirse, işi zor
Biden'ın geleceği petrol fiyatlarına bağlı
Vergileri indirin
Çin'in Ankara Büyükelçisi'nden tuhaf istek
En çarpıcı deprem uyarısı
'Baza ve koltuk altlarını doldurun'
İstanbul'da kutlamaların merkezi Taksim Meydanı'ydı
Taksim Cumhuriyet Anıtı'na çelenk sunuldu
Esad, Abhazya Dışişleri Bakanı'na söyleşi verdi
'ABD'yle zaman zaman görüşüyoruz'
Bilim adamından korkutan uyarı
'Sıcaklık 4 ila 6 derece arttı'
Erdoğan buradaki törene katılmadı
Devlet erkanı Anıtkabir'de
Erbil ziyareti Metiner'i heyecanlandırdı
'Erdoğan’ı Kürtsüz bırakma operasyonu'
Havaların ısınmasıyla yine ortaya çıktı
Yılın ilk kene vakası görüldü
Arapça soru sorulunca Türkçesini istedi
Erbaş, Arapça bilmiyor mu?
Barzani'den Erdoğan'a teşekkür
'Zor zamanlarımızda yardım etti'
Milli irade 104 yıl önce hakim oldu
23 Nisan kutlu olsun
8 gün önce intihar etmişti
Mezarını açıp cesedi ateşe verdi!
Yatırım değil dizi tavsiyesi verdi
'İzlemeyen kalmasın'
Yükselirse, işi zor
Biden'ın geleceği petrol fiyatlarına bağlı
Vergileri indirin
Çin'in Ankara Büyükelçisi'nden tuhaf istek

Atatürk'ün yazdığı ve Atatürk'ü yazan kitaplar

Türk milletini esaretten kurtaran ve yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Mustafa Kemal Atatürk, onca zorlu işlerinin arasında kitap yazmaya da vakit yaratmıştır. Onun hakkında çok sayıda önemli biyografiler kaleme alınmıştır. Özellikle Prof. Dr. Haydar Baş'ın yazdığı 'Hoş Geldin Atatürk' eseri adeta bir başyapıttır 
23.04.2024 12:02:00
Mehmet Hakan Akkuş
Atatürk'ün yazdığı ve Atatürk'ü yazan kitaplar
Atatürk'ün yazdığı ve Atatürk'ü yazan kitaplar
Mustafa Kemal Atatürk, hayatı boyunca kitaplarla bütünleşmiş ve okuma sevgisiyle bilgi birikimini artırmıştır. Farklı dönemlerde çeşitli konularda kitaplar da yazmıştır. İşte Atatürk'ün yazdığı bazı kitaplar:

1. Nutuk: Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ve inkılaplarını anlatan bu eser, Atatürk'ün kendi kaleminden çıkmış ve tarihi bir hitabeye dayanmaktadır. Nutuk, günümüzde bile geçerliliğini koruyan önemli bir kaynaktır.

2. Takımın Muharebe Talimi: Askerlikle ilgili konuları ele alan bu kitap, muharebe eğitimi ve stratejileri hakkında bilgi verir.

3. Geometri Kılavuzu: Atatürk'ün kendi el yazısıyla yazdığı geometri kitabı, matematiksel terimlerin anlaşılmasını kolaylaştırmış ve Osmanlıca geometri terimlerine Türkçe karşılıklar bulmuştur.

4. Yurttaş İçin Medeni Bilgiler: Atatürk'ün yazdığı bu eser, medeni bilgileri anlatır ve vatandaşların bilinçlenmesine katkıda bulunur.

Atatürk'ün bu eserleri, hem tarihi hem de güncelliği olan önemli bilgiler içermektedir. Kendisinin ileri görüşlülüğü ve akılcılığı, yazdığı kitaplarda da kendini göstermektedir.


Atatürk hakkında yazılmış bazı biyografiler


Mustafa Kemal Atatürk, modern Türkiye'nin kurucusu ve büyük bir devlet adamı olarak, birçok biyografiye de konu olmuştur. Bu biyografiler, Atatürk'ün hayatının farklı yönlerini aydınlatır ve onun tarihteki yerini daha iyi anlamamızı sağlar. İşte Atatürk hakkında yazılmış bazı önemli biyografiler:

- Atatürk: An Intellectual Biography. Yazar M. Şükrü Hanioğlu tarafından kaleme alınan bu eser, Atatürk'ün düşünce dünyasını ve fikirlerinin oluşumunu derinlemesine inceler. Atatürk'ün modernleşme ve ulus devlet inşası sürecindeki rolünü vurgular.

- Atatürk: The Biography of the Founder of Modern Turkey. Andrew Mango'nun yazdığı bu biyografi, Atatürk'ün kişisel yaşamından politik kariyerine kadar geniş bir perspektif sunar. Atatürk'ün liderlik tarzı ve kararlarına odaklanır.

- Atatürk: A Biography of Mustafa Kemal, Father of Modern Turkey. Lord Kinross'un eseri, Atatürk'ün hayatını ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu anlatır. Atatürk'ün askeri başarılarından siyasi reformlarına kadar geniş bir yelpazede bilgi sunar.

- Atatürk: Leadership, Strategy, Conflict. Edward J. Erickson'un kitabı, Atatürk'ün askeri stratejilerini ve liderlik becerilerini ele alır. Kurtuluş Savaşı ve sonrasındaki dönemdeki kararlarına ışık tutar.


Hoş Geldin Atatürk


Prof. Dr. Haydar Baş tarafından kaleme alınan 'Hoş Geldin Atatürk'eseri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatının önemli kesitlerine odaklanıyor. Kitap, Atatürk'ün yaşamını ve liderliğini belge ve bilgilerle aydınlatarak, onun gerçek yönlerini gözler önüne seriyor.

Atatürk, Türk Milleti'ni çağdaş uluslar seviyesine çıkarmak için birbirinden önemli devrimler gerçekleştirmiş, vatan toprağını kurtarmak için birçok kutlu zafer kazanmış büyük bir liderdir. Hoş Geldin Atatürk, bu büyük liderin imanına atılan iftiraları, gizlenen gerçekleri ve örtülen yönlerini açığa çıkarıyor.

Kitap, Atatürk ile ilgili düzenlenen sempozyumlarda yapılan iddialı konuşmaları, çarpıcı makaleleri ve önemli yorumlarıyla kamuoyunda ses getiren Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden çıkmıştır. Atatürk hakkındaki tartışmalara son noktayı koymayı hedefleyen bu eser, okuyucuları derinlemesine düşünmeye ve gerçekleri görmeye davet ediyor.

Hoş Geldin Atatürk, Atatürk'ün mirasını anlamak ve onun büyük liderliğini daha iyi kavramak isteyen herkes için önemli bir kaynak niteliği taşıyor.

Çarpıcı deprem uyarısı: Baza ve koltuk altlarını doldurun

İş Güvenliği Uzmanı Halim Oktay Osmanoğlu; deprem öncesi, sırası ve sonrasında yapılacaklarla ilgili açıklamalarda bulundu. Osmanoğlu, 'Baza altlarını dolduralım, toz solumamaya dikkat edelim, gaz patlaması ihtimaline karşı aydınlatma için çakmak kullanmayalım' dedi.
23.04.2024 11:50:00
İhlas Haber Ajansı
Çarpıcı deprem uyarısı: Baza ve koltuk altlarını doldurun
Çarpıcı deprem uyarısı: Baza ve koltuk altlarını doldurun
İş Güvenliği Uzmanı Halim Oktay Osmanoğlu, depremle ilgili açıklamalarda bulundu. Osmanoğlu; deprem öncesi alınması gereken tedbirler, deprem sırasında yapılacaklar ve sonrasında da uyulması gereken kurallar hakkında İhlas Haber Ajansına özel açıklamalarda bulundu.

Osmanoğlu; 'Öncelikle başımızı darbelere karşı korumak için sağlam yapıların yanına saklanmamız gerekiyor. Mesela işte sandalye destekli sağlam masaların altı olabilir. Veya geniş hacimli koltukların dibi olabilir. Kendimize bir yaşam üçgeni oluşturmamız gerekiyor. İş yerimizde başımızı ve ensemizi kapatarak, koruyarak elimizle veya işte elimizdeki kapalı veya bir yastıkta da başımızı koruyarak bir yaşam üçgeni oluşturmamız gerekiyor. Bu yaşam üçgeni içerisinde diz çökerek, kapanarak ve çöp kapan tekniğiyle yerden de tutunarak düşmemek için bu şekilde bir kendimize yaşam üçgeni oluşturmamız gerekiyor. Kapı ve pencerelerden kesinlikle uzak durmamız gerekiyor. Deprem anında paniğe kapılıp kaçmaya çalışmak çok doğru bir davranış olmayacaktır. Merdivende özellikle asansörü kesinlikle kullanmamamız gerekiyor. Merdivenleri kullanmamamız gerekiyor. Yaşanan Maraş depreminde yani mesela dikkat çekiliyor. Evlerimizdeki bazaların, koltukların altlarının mesela dolu olması önemlidir. Bir tavan çöktüğü anda zamanla bazaların altındaki boşluk kapanana kadar çökebiliyor. Orada bir yaşam üçgeni kaybolabiliyor. O yüzden bazaların ve koltukların altlarına destekli malzemeler koymamız önem arz ediyor. Onun dışında avize varsa avizelerin altından kesinlikle kurmamamız gerekiyor. Üzerimize devrilebilecek raflar, dolaplar, bu tarz duvara sabit olmayan eşyalardan da yine uzak durmamız gerekiyor. Dediğimiz gibi deprem alanında kesinlikle eğer bina içinde yani yere yakın değilsek, kaçmaya müsait bir yer değilse bina içerisinde kalmamız ve kendimize bu yaşam üçgenini oluşturmamız önem arz etmektedir' dedi.

'Enkaz altında toz yutmamaya özen gösterin'

Enkaz altındaki yaşam üçgeninde de dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen Osmanoğlu, 'Olası bir enkaz altında alma durumunda çok fazla hareket etmemeye özen göstermemiz gerekiyor. Çünkü hava açısından sıkıntılı bir ortam olabilir. Hareket ettiğimizde de toz kalkabilir. O tozları mümkün olduğunca az solumaya dikkat etmemiz gerekiyor. Ağzımızı mendil benzeri bir şey varsa veya elbisemizle, kıyafetimizle ağzımızı kapatarak nefes almamız gerekiyor. Yardım isterken duvarlara veya borulara vurarak yerimizi belli etmeye çalışmalıyız. Bağırmak yine çok fazla toz yutmamıza neden olacağından bağırmak yerine ıslık daha avantajlı olabilir' diye konuştu.

'Enkaz altında çakmak yakmak faciaya neden olabilir'

Dediğimiz gibi en enkaz altında kalma durumunda öyle bir durum varsa kesinlikle çakmak gibi ateşten uzak durmalıyız. Kesinlikle yakmamalıyız. Yine elektrik düğmesini açma, kapama işlemlerini kesinlikle yapmamanız. Herhangi bir patlama riskine karşı uzak durmamız gerekiyor. Yine sarsıntı geçtikten sonra fırın gibi böyle yangın tehlikesi bulunan eşyaları kapatmamız gerekiyor. Sonrasında güvenli bir şekilde dışarıya çıkmamız gerekiyor' dedi.

Bina çıkışlarında da dikkatli olunması gerektiğinin altını çizen Osmanoğlu, 'Binaları terk ederken de dışarıya çıktığımızda binadan malzemeler düşebilir. Taş düşme riski olan yerler olabilir. Binayı tahliye ederken yine başımızı koruyarak hızlı bir şekilde binayı terk etmemiz gerekiyor' diye konuştu.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Arapça soruyu Türkçeye çevirtti

Erbaş'ın Diyanet'in resmi sitesinde yer alan özgeçmişinde iyi derecede Arapça ve Fransızca bildiği yazıyor.
23.04.2024 08:21:00 / Güncelleme: 23.04.2024 08:32:04
Haber Merkezi
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Arapça soruyu Türkçeye çevirtti
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Arapça soruyu Türkçeye çevirtti

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Irak ziyaretinde yanında bulunan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Rûdaw muhabirinin Arapça sorusunu Türkçe'ye çevirtti. O anlar gündem oldu. Erbaş'ın Diyanet'in resmi sitesinde yer alan özgeçmişinde ise iyi derecede Arapça ve Fransızca bildiği yazıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Irak ziyareti kapsamında Bağdat'ta bulunan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ve Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) Başkanı Serkan Kayalar, TİKA tarafından restore edilen Abdulkadir Geylani Külliyesi ve İmam-ı Azam Külliyesi'ni ziyaret etti.

Bağdat'ta bulunan Türkiye Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Rûdaw muhabirinin Selahaddin-i Eyyubi ve Şeyh Abdulkadir Geylani gibi Kürt şahsiyetlerin İslam'a hizmetleri hakkındaki sorusunu Türkçe'ye çevirtti. O anlar gündem oldu.



Ali Erbaş'ın Diyanet İşleri Başkanlığı'nın sitesindeki özgeçmişinde "İyi derecede Arapça ve Fransızca bilmektedir" ifadeleri yer alıyor.

Yaşasın 23 Nisan

Türk milletinin gönlünde, onun bağımsızlığının sarsılmaz ifadesi olarak önemli yer tutan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı milletimize ve bütün çocuklara kutlu olsun
23.04.2024 07:00:00
Haber Merkezi
Yaşasın 23 Nisan
Yaşasın 23 Nisan
Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde Türk milleti ve Türk askerleri Kurtuluş Savaşı'nda büyük bir zafer kazandı. Düşmanın topraklarımızdan atılma sürecinde bundan tam 104 yıl önce 23 Nisan 1920'de TBMM Ankara'da açılmıştır.

Düşman askerleri topraklarımızdan çıkarıldığında da cumhuriyet ilan edilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk 23 Nisan 1924'te, 23 Nisan'ın bayram olarak kutlanmasına karar vermiştir. 1929 yılında ise 23 Nisan Bayramı'nı çocuklara armağan etmiştir.

23 Nisan, çocukların bayramı olduğu gibi, Türkiye'nin bağımsızlığının da simgesidir. Atatürk, 23 Nisan'ı çocuklara armağan ettikten sonra, uluslararası alanda da çalışmalar yapılmaya devam edilmiş ve 23 Nisan dünya çocuklarının bayramı olarak değer kazanmıştır.

Türkiye'nin bağımsızlığını gösteren 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı yalnızca çocuklar tarafından değil, tüm Türkiye tarafından kutlanmaktadır. Yıllardır türlü eğlencelerle ve coşkuyla kutladığımız bu şenlik, sizin de bildiğiniz gibi, dünyada çocukların sahip olduğu tek bayram. UNESCO, 1979 yılını 'Çocuk Yılı' olarak ilan edince, Türkiye Cumhuriyeti, 23 Nisan bayramını dünya çocuklarıyla kutlamaya karar verdi O yıl kutlamaya 6 ülke katıldı, ama her yıl bu sayı büyüdü ve bütün dünya çocuklarının kutladığı uluslararası bir bayram haline geldi.


TBMM'nin açılması ve ilk hükümetin kurulması


Mustafa Kemal'in Meclis-i Mebusan'ın İstanbul dışında bir yerde toplanması gerektiği düşüncesinde ısrar etmesine rağmen, meclisin İstanbul'da toplanmasını kabul edilmek zorunda kalınmış, Mustafa Kemal'in korktuğu gelişme yaşanarak İstanbul işgal edilmiş ve Meclis-i Mebusan çalışmalarına süresiz ara vermişti.

Bu gelişme millet iradesinin tecelli etmesi imkânını ortadan kaldırmıştı. Dolayısıyla gelişmeler İngilizlerin arzu ettiği yöndeydi. İngilizler Damat Ferit Hükümeti'nin iş başına getirilmesini sağlayarak hazırlayacakları barış şartlarını İstanbul Hükümeti'ne rahatlıkla kabul ettirebilecekleri ortamı oluşturmuşlardı. Bir aksilik halinde Yunan kuvvetleri zaten saldırıya hazır bekletilmekteydi. Ancak Anadolu'ya geçtiği günden itibaren Milli Mücadele hareketini Türk milletine mal etme kararı ile hareket eden Mustafa Kemal boş durmamıştı. Artık

Mustafa Kemal'in millet egemenliğine dayalı yeni bir devlet kurmanın zamanı gelmişti.

Mustafa Kemal ilk adım olarak işe, 19 Mart 1920'de askeri ve sivil yetkililere bir genelge göndermekle başlamıştı. Bu genelge ile durumu yetkililere izah eden Mustafa Kemal, Ankara'da her livadan seçilerek belirlenen beşer temsilcinin bir kurucu meclis oluşturulacağını açıklamıştı. Bu genelgenin yayımlanmasından sonra hızla seçimlere başlanmış ve seçilen üyeler Ankara'ya ulaşmaya çalışmışlardı. Mustafa Kemal 21 Nisan'da ikinci bir genelge daha yayımlayarak, Meclis'in 23 Nisan 1920 Cuma günü çalışmalara başlayacağını açıklamıştı. 23 Nisan günü Ankara'ya ulaşabilen 78 üyenin katılımı ile İlk TBMM resmen, açılmıştı.


Meclis dualarla, hatimlerle açıldı


Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'daki bütün askerî ve mülkî makamlara gönderdiği genelge ile Meclis'in Cuma namazının ardından dualarla, hatimlerle, salâvatlarla, tekbirlerle ve kurbanlarla açılması emredilmişti.

Genelgenin ikinci maddesi şöyleydi: Meclis'in açılışını cumaya rastlatmakla o günün kutsallığından yararlanılacak; bütün milletvekilleriyle birlikte Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazı kılınacak, Kur'an ve salâttan yararlanılacak, namazdan sonra sancağı şerif alınarak Meclis'e gidilecek, toplantıya başlanmadan bir dua okunarak kurbanlar kesilecektir... YENİ MESAJ
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.