logo
25 NİSAN 2024

IRAK'TA BİLİNMESİ İSTENMEYEN GERÇEKLER -5- "Türkiye'ye verilen mesaj"

04.01.2003 00:00:00
Kamil BAYRAKTAR e-mail: kamilbayraktar@yenimesaj.com.tr

Irak'a savaş açan sistemin içinden gelenler bu savaşın bir petrol, Bush'un politik kariyer savaşı olduğunu söylüyorlar. Uzmanlar, ilim, fikir ve siyaset adamları içinde arz-ı mev'ud da bulunan bir haçlı savaşı, hedefte Türkiye'nin bulunduğu bir büyük oyun olduğunu belirtiyorlar. İçinde Haçlılara göğüs germe misyon ve birikimi de bulunan Türk milletinin şanlı tarihinin bir kırılma, dönüm noktasında bulunduğu mesajını veriyorlar.

Buraya kadar, Irak'a saldırmak için en büyük gerekçe olarak sunulan, Irak'ın ne kimyasal, ne biyolojik, ne de nükleer kitle imha silahlarına sahip bulunmadığını, "Irak'a demokrasi götüreceğiz" sözlerinin gülünç ve bir masaldan ibaret olduğunu, ortaya koyduk. Kısacası Irak'a karşı savaş tamtamları çalanların gerekçelerinin temelsizliğini, BM eski Denetçisi William Scott Ritter'in dilinden gözler önüne serdik. Gerekçelerin bu temelsizliğine rağmen ABD'nin dediğini yapması halinde, içinde nükleer silahların, atom bombalarının da yer alacağı bir kıyamet senaryosunun gerçeğe dönüşeceğini belirttik. Gerçek bu iken ABD, niçin hâlâ, savaş da savaş deyip duruyor. ABD'nin amacı sanallığı ortaya çıkan kitle imha silahlarını yok etmek, Irak'a demokrasi götürmek midir? Yoksa başka niyetleri mi var ABD'nin? ABD, ne yapmak istemektedir?

Batı'nın "Kan ve Petrol" felsefesi müfredatta

Mesela şu sıkça söz edildiği şekliyle ABD, Saddam yönetiminde olduğu sürece dünyanın ikinci büyük petrol üreticisi ülke Irak'tan ihtiyaç duyduğu petrolü alamama endişesi mi taşımaktadır? Irak'la savaş isteği gerçeğinde petrolün rolünü gözardı etmek mümkün değil elbette. Şüphesiz, petrol, bu savaşın önemli argümanlarından biridir. Bu argümanın bir açılımını ABD'nin ihtiyaç duyduğu enerjinin hammaddesi petrolün ABD'ye sorunsuz akması isteğinin oluşturduğunu da söylemek mümkün olabilir. Irak için savaş tamtamları çalmaya kaynak teşkil eden sebeplerden biri bu endişe ve istek oladursun, petrolün başındaki Irak, akıntıya ket vurmama konusunda bugün itildiği vahim konjonktürde bile garanti vermektedir. Irak'ın bu tavrını Ritter, ABD'nin endişelerini de geçersiz kılacak şekliyle şu sözlerle dile getirmektedir:

"Dünyanın bu bölgesi petrol dolu. Irak'tan istediğimiz kadar petrol alabiliriz. Irak petrol bakanı gayet açık bir şekilde, yaptırımlar kalktığı anda Irak'ın ABD'nin stratejik enerji ihtiyaçlarını karşılaması için elinden geleni yapacağını söyledi. Irak bize petrol satmayacak diye bir şey yok yani."

Bu sözler şunu ortaya koyuyor. Irak özelinde ABD'nin istediklerinden biri, petrolün bizzat kendisidir. Suyun başını bizzat elinde tutmaktır. Kaldı ki bu istek kapalı kapılar ardında olup bilinmeyen bir istek de değildir. Dahası ABD, uluslararası hukuktan ne anladığını ortaya koyan ve başka bir devletin ulusal egemenliğini hiçe sayan bir kanun bile çıkartmış, ABD Kongresi mahreçli, 1998 tarihli, "Irak'ın özgürleştirilmesi" adlı bu kanunda, "ABD'nin bu konudaki angajmanının amacı, Ulusal Güvenlik Stratejisi'nde belirtildiği gibi, ABD'nin bölgedeki hayati çıkarlarını, ABD ve müttefiklerinin Körfez petrolüne kesintisiz, güvenli erişimini korumaktır" şeklinde amacını ortaya koymuştur. 2001'e gelindiğinde de ABD'nin derin devleti, Başkan Yardımcısı Dick Cheney, "Ulusal Enerji Politikası Raporu"nda, "Körfez petrolüne ABD'nin erişimini kolaylaştırmak"tan bahsediyordu. Kaldı ki ABD, bugün Irak için yapmak istediğini dün de yapmış, İran'da, başbakan Musaddık petrolü devletleştirince, ABD ve İngiliz ortak yapımı bir müthiş örtülü savaş ile devrilmiş, yerine Humeyni tarafından devrilinceye kadar ABD'nin Ortadoğu'daki jandarmalığını üstlenecek olan Şah Rıza Pehlevi getirilmişti.

Gün ışığına çıkan başka söylemler ise, ABD'nin, ihtiyacı olan petrolün akışını en kolay temin etmenin yolunun suyun başını denetimine almaktan öte hedefleri olduğunu da ortaya koyuyor. ABD Başkanı Bush'un ekonomi danışmanı Lawrence Lindsey'in, "Irak'ta rejim değişince, dünya petrol arzına günde 3-5 milyon varil ekleyebilirsiniz. Savaşın başarıya ulaşması, ekonomi için hayırlıdır" sözleri ile, CIA'nın eski başkanı James Woolsey'in, "Irak günde 1 milyon varil petrol ihraç edebiliyor. ABD işgali altında bu, 3-4 milyon varile çıkabilir ve dünya fiyatlarının kontrol edilmesini sağlar" şeklindeki değerlendirmesi bu hedefin ne olduğunu ortaya koyuyor.

"A?LAMA DUVARI" DEVREDE-

Patrick Buchanan, "Washington'da Irak'a karşı bir savaş açmamızı savunan yegane güç, İsrail ve onun buradaki 'Ağlama duvarı' (yani lobisi)dir" tespitini yapıyor. Ritter de bu "Ağlama duvarı"nın temel taşlarını, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ve "Karanlıkla Prensi" Richard Perle olarak belirtiyor. Beyazsaray'daki sözcülerinin ise Başkan Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice olduğunu ifade ediyor. Ritter, "Bunlar İsrail'le son derece sıkı bağları olan, Irak'ın İsrail ve ABD için tehdit oluşturduğuna inanan yeni muhafazakâr bir düşünce ikliminden geliyorlar" diyor.

ABD'deki "Ağlama Duvarı"nın rolü

Belkemiğini, BM Denetçisi W. Scott Ritter'le yapılan söyleşinin oluşturduğu kitapta, Bush'u savaşa sürükleyen şahinlerin isimleri ve kimlikleri hakkında yapılan açıklamalar, bu savaş tamtamını çalan maşaların arkasında bulunanların da olduğu gerçeğine götürüyor. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ve Richard Perle, bu isimler. Üçünün de ortak özelliği İsrail'i, İsrail'den daha çok sevdiklerini göstermeleri olan bu isimlerin kimlikleri hakkında şunları söylüyor Ritter: "Bunlar İsrail'le son derece sıkı bağları olan, Irak'ın İsrail ve ABD için tehdit oluşturduğuna inanan yeni muhafazakâr bir düşünce ikliminden geliyorlar... İsrail bu meseleyi yönlendirmiyor. Bunlar, çok güçlü bir İsrail taraftarlığı olan yeni muhafazakârlardır diyorum."

Patrick Buchanan'ın, "Washington'da Irak'a karşı bir savaş açmamızı savunan yegane güç, İsrail ve onun buradaki 'Ağlama duvarı' (yani lobisi)dir" şeklindeki tespiti, bu "ağlama duvarı"nın ileri karakolluğunu yapanların başında bu üç ismin geldiğini göstermektedir. Bu üç ismin Beyaz Saray'daki sözcüsü ise Başkan Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice'dan başkası değildir. Bu savaşın arkasındaki gücün veya en azından güçlerden birinin İsrail olduğunu, Mossad eski ajanlarından Victor Ostrovsky de şu sözleri ile dikkatlere sunmaktadır: "Mossad'ın LAP-LohAma Psicologit Bölümü çeşitli dezenformasyonlarla Saddam'ı canavar olarak gösterme çabası içindeydi. Savaşı ABD'ye yaptırmak ve de savaşın tümüyle dışında kalmak çok avantajlıydı."

İsrail'in neden bu savaşın itici güçlerinden biri olabileceği hususunda, bilmeyenler için şu küçük bilgi ve değerlendirmeyi aktarmakta fayda vardır: 2000 yıllık rüyanın gerçekleşmesi olarak telakki edilebilecek İsrail, bu rüyanın sadece bir parçasıdır. Rüyanın tamamı "Arz-ı Mev'ud (Vadedilmiş topraklar)"dur. "Nil'den Fırat'a" şeklinde sınırları çizilen Arz-ı Mev'ud'un gerçekleşmesinin önündeki ülkelerden biridir Irak. Ve bu engelin ortadan kaldırılması, engel olmayacak konuma getirilmesi gerekmektedir. Bunun için mevcut dünya konjonktürünün bulunmaz bir fırsat olduğunun bilincindedir İsrail. Öyle ki İsrail, bu işe halloldu gözü ile bile bakmakta, daha başka engellere yüzünü çevirmiş bulunmaktadır. İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un, geçen hafta ortaya attığı, "Irak, elindeki bazı kimyasal ve biyolojik silahları Suriye'ye gönderdi" şeklindeki sözleri boş yere söylenmiş sözler değildir. Tam da zamanında söylenmiş sözlerdir. Şaron'un ardından İsrail Devlet Bakanı Dan Meridor'un bir adım daha ileri giderek Suriye'nin kimyasal silah üretmekte olduğunu ve elinde kimyasal başlıklı 100 füze bulunduğunu ileri sürmesi, hedefin Irak'la sınırlı olmadığını göstermektedir. Cezayir'in Fransızlara karşı verdiği istiklal savaşının önderlerinden ve ilk devlet başkanı Ahmet bin Bella'nın, "Irak'tan sonra sıra İran, Suriye ve Mısır'a bile gelecek" açıklaması ise hedefin sınırları hakkında bilgi vermekte, Irak'a atılacak taşın oluşturduğu dalganın hangi ülkelere yayılacağını dikkatlere sunmaktadır. Arz-ı Mev'ud'da Türkiye'ye ait toprakların da yer aldığını Ahmet bin Bella'nın dikkatlere sunduğu gerçeğe eklediğimizde, Irak olayının, "petrole erişim", "petrolde suyun başını tutma", "Başkan Bush'un politik kariyeri"nden daha da ötelere uzanan bir hareketin başlangıç noktasını teşkil ettiği görülecektir.

Son Haçlı Savaşı

BM eski Denetçisi W. Scott Ritter, kendisi ile yapılan söyleşinin bir yerinde ilginç bir tespitte bulunmakta, "ABD bunu Batı ile İslam arasında bir savaşa dönüştürmekte" demektedir. Bu tespiti ile sistemin içinden gelen Ritter, yine sistemin içinden biri olan Huntington'un "Medeniyetler Çatışması"nı satırlara dökerken hiç de işkembeden atmadığını ortaya koymaktadır. 11 Eylül'den hemen sonra Başkan Bush'un yeni bir Haçlı seferi başlattığını açıklamasının da tesadüfi olmadığını göstermektedir. Bu seferin uzun süreceğini de belirten Başkan Bush'un ABD'si, gerçekten de bir Haçlı seferi başlatmıştır. Irak'a savaş olayı bal gibi bir Haçlı seferidir. Yukarıda adından bahsettiğimiz Cezayir İstiklal Hareketinin liderlerinden ve bağımsızlıktan sonraki ilk devlet başkanı Ahmet Bin Bella'nın, 400 aydının katılımıyla Kahire'de gerçekleşen, "ABD'nin Irak'a Saldırısına Karşı Uluslararası Kampanya" toplantısında açıkladığı gibi bu bir "Son Haçlı Savaşı" özelliği taşımaktadır. Yeni bir Haçlı seferinin düğmesine basan ABD, belirlenen yeni "Kudüs"lere (Petrol, Arz-ı Mev'ud, Bush'un politik kariyeri vs.) ulaşmak için, Irak basamağının, İslam ülkeleri tarafından bir Haçlı seferi olarak algılanmasını istemiyor. Afganistan örneğinde olduğu gibi Türkiye'yi de bu sefere dahil etmenin peşinde koşuyor. Mustafa Hilmi Yıldırım'ın deyişiyle, "Şu hale bakınız ki Haçlı seferlerine karşı göğüs geren şanlı Türk milletini, şimdi bu kirli savaşın bir unsuru yapmaya çalışıyorlar." (Yeni Mesaj; 30.12.2002). İşte bu tespit gerçekleşirse, tarih, müthiş bir kırılma örneğine daha tanıklık edecektir. Haçlılara karşı koymak, misyonu olan, varoluş gerekçesi sayılan, mazlum milletler nezdindeki itibarında büyük bir birikim kabul edilen bir milletin evlatları, bu tarihi mirası bir tarafa iterek, hiçe sayarak, Haçlıların yanında, bir taraftan Selahaddin Eyyubi'nin torunlarını, diğer taraftan da kendi "hayat suyu"nu, köklerini kesecektir. Hem de bunu AB üyeliği sonucunda gelecek Macarlaşmanın beraberinde getireceği, Hıristiyan şövalyeler kimliğine bürünmeyi beklemeden, Müslüman kimliğiyle yapmış olacaktır.

Türkiye, gerçekten de kırılırsa müthiş bir yıkımın yaşanacağı fay hattının üzerinde bulunmaktadır. Kırılırsa geri dönüşü mümkün olmayacak yıkımlara yol açacak fayın kırılıp kırılmaması elindedir. Türkiye, bu fayın kırılmaması için Haçlıların yanında savaşa girmekten, kardeşleri ile birlikte kendini var eden değerleri de keserek gelecek nesillerin lanetini celbedecek, kahrına mazhar olacak bir zilletle tarihe geçmekten kaçınmalıdır. ABD'nin yanında, İsrail'in, kendi topraklarına kadar uzanan Arz-ı Mev'ud hedefinin yoluna taş döşemekten kaçınmalıdır. İlk Körfez Krizi çıkar çıkmaz, 2. Kuvay-ı Milliyenin önderi, BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş'ın olayın arka planını görerek, sağır sultanın bile duyabileceği şekilde kamuoyuna duyurduğu şekliyle büyük bir oyunun sahneye konduğunu, asıl hedefin Türkiye olduğunu, ABD 'nin yanında savaşa "evet" demenin ilmeği, kendi eliyle boynuna geçirmek demek olduğunu bilmelidir. Bu kadar büyük düşünmeyi göze almaya cesaret edemeyenler ise, en azından, "dosya"mıza konu ettiğimiz ve BM Denetçisi W. Scott Ritter'in açıklamalarının belkemiğini oluşturduğu kitapçığa önsöz yazan, Roni Margulies'in, "Türkiye hükümetine savaşa katıldığı takdirde iç sorunlar yaşayacağı mesajını vermek bize kalmış" şeklindeki mesajına kulak vermeyi bari bilmelidir. Bu kulak vermeyi 30 bin can, 100 milyar doları aşkın para ve 15 yıl gibi koca bir zaman kaybına yol açan Güneydoğu gerçeğini hatırlayarak yapmalıdır.

Prof. Dr. Haydar Baş: "Asıl Hedef Türkiye"

1990'da, Körfez krizi ilk çıktığında, bir isim, bugünün BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, Irak'ın bahane olup asıl hedefin Türkiye olduğu büyük bir oyunun sahneye konduğunu söyledi. İlk savaş olayının sadece ekonomik alanda, Türkiye'yi IMF kapısında dilenciliğe, AB kapısında köleliğe sürükleyen etkenlerden biri olarak zarar hanemize yazılan 100 milyar doları aşkın rakamın oluştuğu zaman onu doğruladı. Prof. Dr. Haydar Baş, şimdi de aynı şeyleri söylüyor. Irak'la savaşın sonuçlarından birinin Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti olacağını belirterek, "Kürt unsurlar, İran'da, Suriye'de, Türkiye'de de var. Bileşik kaplar kanunu gereği bu sonuç, Türkiye dahil bu ülkeleri de etkileyecek" diyor. Bu tehlikeyi, televizyonlarda söyleyen, makalelerinde yazan, Kuvay-ı milliye toplantılarında dikkatlere sunan, 3 Kasım seçimleri öncesinde de karış karış dolaştığı Anadolu insanına anlatan Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye'nin, ABD yanında savaşa girerek bu "büyük oyun"a gelmemesi gerektiğinin altını çiziyor.

Venezuella'ya bak Irak'ı anla

ABD'nin, kitle imha silahlarını yok etmek veya demokrasi götürmek için mi, yoksa petrol için mi Saddam'la savaşmak istediğini anlamak için Venezuella güzel bir örnek teşkil ediyor. Bir diktatör olarak nitelediği Saddam'ı devirmek için girmedik kılık bırakmayan ABD, Venezuella'da, demokratik yollarla başa gelen Chavez'e darbe yaptırdı. 11 Nisan 2002'deki bu darbe pek işe yaramadı. Yapılan ilk seçimde Chavez bu kez, % 57 gibi bir çoğunlukla işbaşına geldi. Geldi ama kendisinin de, ülkesinin de başı bir türlü dertten kurtulmadı. Başta grev olmak üzere ülke ABD destekli iç kargaşalar içinde kendini buldu. Çünkü, Venezuella dünyanın beşinci büyük petrol üreticisi ve yeni petrol yasası ile uluslararası petrol şirketlerinin % 80'ine hakim olduğu petrol devi PDVSA'nın devletleştirilmesi gündemde. Irak'a başlattığı Haçlı seferinde meydana gelebilecek bir petrol krizinde, Venezuella petrollerini garantiye almak istiyor. Kısacası, esas olan ABD'nin, petrole olan iştiyakını gidermesi olup, bu iştiyakı gidermeye engel ülkenin diktatörlük ya da demokrasi olması önem taşımıyor.

Saddam'ı iktidarda bırakan kim?

Bugün Saddam'ı devirmek ve totaliter rejimin yerine güya demokrasi getirmek için Irak'a karşı savaş çığlıkları atan ABD'nin bu hareketinin ne kadar geçerli olduğunu veya perde arkasında ne niyetler taşıdığını gösteren bir olay da Saddam Hüseyin'in, ilk Körfez Savaşında yerinde bırakılmasıdır. ABD, yapabileceği halde Saddam'ı devirmemiştir. Kitapta bu olaya da yer verilirken, ABD'nin nasıl ikiyüzlü bir tavır sergilediği şöyle ortaya konuluyor: "Saddam'a karşı ABD teşvikli isyanlar sonuç vermedi. Birliklere komuta eden General Norman Schwartzkopf, Irak helikopterlerinin ülkenin kuzeyinde ve güneyinde başkaldıran Şiilere ve Kürtlere saldırmaları için ABD hatlarının üzerinden geçmelerine göz yumdu ama Saddam'a başkaldıran Cumhuriyet Muhafızlarının silah depolarına ulaşmalarına izin vermedi. Saddam ayaklanmacıları şiddetle ezerek hakimiyetini güçlendirdi. ABD Saddam'ı Kuveyt'ten çıkarmak için savaşa girmişti ama savaşın ertesinde Saddam'ın iktidarda kalmasını sağladı."

BİTTİ.

' Saray'la müzakere edilmez, mücadele edilir'
Zamanlaması manidar uyarı
Kameranın âlâsı üretildi
Ambargolar ASELSAN'ı kamçıladı
Vergi böyle toplanmaz
Eski Bakan Çelebi'den sert eleştiriler
'Tüm Almanya seçimdeki büyük başarınızı biliyor'
Steinmeier, Yavaş'a böyle dedi
Trabzonspor'un eski başkanı vefat etti
Evinde ölü bulundu
Bakan'ın sözlerine tepki gösterdi
'Tam bir Düyûn-ı Umûmiye sistemi'
İlk 3 ayda harcamaları yüzde 120 arttı
CHP: Tasarruf Saray'dan başlasın
Pentagon'dan Irak'a: Bölgedeki ABD güçlerini koru
Hem işgalci, hem koruma istiyor!
Adalet Bakanı mesajı verdi
'DEM Parti kapatılabilir'
Fanatik Yahudiler Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi
Bilinçli olarak gerginliği tırmandırıyorlar
'Saray' ziyareti öncesi kritik randevu
Kılıçdaroğlu, Özel ile görüşecek mi?
ABD'li senatör, İsrail'e desteğe tepki gösterdi
"Artık yeter!"
6 gündür haber alınamıyordu, itfaiye içeri girince şaşırdı
Derin uykudan uyandı!
İsrail devlet televizyonu duyurdu
Ordu yakında Refah'a girecek!
'Orijinalini paylaşıyorum ki ahlaksızlığınız görülsün'
Montajlı fotoğraf polemiği
' Saray'la müzakere edilmez, mücadele edilir'
Zamanlaması manidar uyarı
Kameranın âlâsı üretildi
Ambargolar ASELSAN'ı kamçıladı
Vergi böyle toplanmaz
Eski Bakan Çelebi'den sert eleştiriler
'Tüm Almanya seçimdeki büyük başarınızı biliyor'
Steinmeier, Yavaş'a böyle dedi
Trabzonspor'un eski başkanı vefat etti
Evinde ölü bulundu
Bakan'ın sözlerine tepki gösterdi
'Tam bir Düyûn-ı Umûmiye sistemi'
İlk 3 ayda harcamaları yüzde 120 arttı
CHP: Tasarruf Saray'dan başlasın
Pentagon'dan Irak'a: Bölgedeki ABD güçlerini koru
Hem işgalci, hem koruma istiyor!
Adalet Bakanı mesajı verdi
'DEM Parti kapatılabilir'
Fanatik Yahudiler Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi
Bilinçli olarak gerginliği tırmandırıyorlar
'Saray' ziyareti öncesi kritik randevu
Kılıçdaroğlu, Özel ile görüşecek mi?
ABD'li senatör, İsrail'e desteğe tepki gösterdi
"Artık yeter!"
6 gündür haber alınamıyordu, itfaiye içeri girince şaşırdı
Derin uykudan uyandı!
İsrail devlet televizyonu duyurdu
Ordu yakında Refah'a girecek!
'Orijinalini paylaşıyorum ki ahlaksızlığınız görülsün'
Montajlı fotoğraf polemiği

Kendi çipini üreten ASELSAN buluşlara devam ediyor

 
ASELSAN Genel Müdürü Ahmet Akyol, İHA kameralarına Kanada tarafından uygulanan ambargoları anımsatarak, "O dönem bir geliştirme projesi başlattık. Önce ambargoyu bertaraf edecek bir kamera yapmak daha da ötesinde dünyada bu alandaki en iyi kamerayı da yapabilmek üzere yola çıkmıştık. Geldiğimiz noktada İHA kameramız ASELFLIR-500'ü tamamladık. Artık operasyonel olarak Silahlı Kuvvetlerimizin kullanımına da girdi" dedi.
24.04.2024 23:34:00
ANADOLU AJANSI
 Kendi çipini üreten ASELSAN buluşlara devam ediyor
 Kendi çipini üreten ASELSAN buluşlara devam ediyor

ASELSAN Genel Müdürü Ahmet Akyol, ihracat yaptıkları ülke sayısını 86'ya çıkardıklarını dile getirerek, "ASELSAN'ın bu yıl yeni ihracat sözleşmeleri açısından 1 milyar dolara yaklaşma hedefi var" dedi. Anadolu Ajansı Teknoloji Masası'nın konuğu olan Akyol, ASELSAN olarak denizin derinliklerinden uzayın derinliklerine kadar her alanda her platforma kritik sistemler geliştirdiklerini kaydetti.

Siz mi ambargo uygularsınız?!

Akyol, İHA kameralarına Kanada tarafından uygulanan ambargoları anımsatarak, "O dönem Savunma Sanayii Başkanlığımızın liderliğinde bir geliştirme projesi başlattık. Önce ambargoyu bertaraf edecek bir kamera yapmak daha da ötesinde dünyada bu alandaki en iyi kamerayı da yapabilmek üzere yola çıkmıştık. Geldiğimiz noktada İHA kameramız ASELFLIR-500'ü tamamladık. Artık operasyonel olarak Silahlı Kuvvetlerimizin kullanımına da girdi" ifadelerini kullandı. ASELFLIR-500'ün rakiplerine oranla yüzde 30 daha iyi performans sergilediğine dikkati çeken Akyol, kameranın lazer işaretlemedeki başarısıyla da güdümlü mühimmatların daha hassas vuruş kabiliyeti kazanmasını sağlamış olduğunu vurguladı.

Hava savunma sistemlerinde yeni ataklar

Akyol, ASELSAN'ın alçak irtifada KORKUT sistemi olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kendisine yönelen dron, seyir füzesi ve benzeri tüm tehditleri parçacıklı mühimmatlarla önce tespit edip sonra onları engellemeye dayalı bir teknoloji. Bu envantere kazandırdığımız ve seri üretimini devam ettirdiğimiz bir sistem. Bunun bir üstünde HİSAR-A diye isimlendirdiğimiz bu sefer biraz daha irtifanın arttığı artık füzelerin devreye girdiği bir sistem var. Burada da Roketsan ile güzel bir işbirliğimiz var. Füzeleri onlar bize sağlıyorlar, biz de bütün sistemi bir araya getirerek alçak irtifalı HİSAR-A'yı tamamlayıp envantere kazandırdık.
Bir üstünde de HİSAR-O'muz var. Orta menzilde. Bunun da envantere kazandırıldığını ve seri üretime devam edildiğini söyleyebilirim. Şimdi de uzun menzilli hava savunma sistemimiz SİPER'i Türk Silahlı Kuvvetlerimizin envanterine kazandırıyoruz. Böylece çok alçak irtifadan yüksek irtifaya kadar katmanlı hava savunmasını 2024 yılında tamamlamış oluyoruz."


Lazer silahı GÖKBERK

ASELSAN'ın lazer silahı GÖKBERK'ten bahseden Akyol, lazerin kaynağını da yerli olarak geliştirdiklerini vurguladı. Akyol, otonominin (kendi kendine karar verip çalışma) üzerinde çalıştıkları önemli başlıklardan olduğunu aktararak, "Deringöz isminde yeni bir ürün üzerine çalışıyoruz. Geçtiğimiz günlerde ilk dalışını yaptık. Yapay zeka destekli otonom sürüş algoritmalarına sahip. Denizin altına 600 metreye kadar dalabilen sonarları olan, su altında haberleşme ve su altında keşif gözetleme kabiliyetine sahip bir ürün" diye konuştu. ASELSAN'ın Ankara'da 400 milyon dolarlık yeni bir yatırıma başladığının altını çizen Akyol, yatırımla beraber binin üzerinde ilave nitelikli istihdamı Türkiye'ye kazandıracaklarını anlattı.


Yapay zeka robotları kullanıyor

Karar vericilerin yapay zeka destekli algoritmalarla işini kolaylaştırmak ve büyük veriyi işlemek üzere komuta kontrol sistemlerinde yapay zekayı etkin olarak kullandıklarını aktaran Ahmet Akyol, "Gerek insansız kara, deniz araçlarında gerek otonominin olduğu diğer sistemlerde yapay zeka destekli algoritmalarla burada fark yaratmaya çalışıyoruz. ASELSAN içerisindeki bütün çalışmalarda yapay zeka robotlarını kullanır duruma geldik. Bunu içerideki süreçlerimizde adım adım yaygınlaştırıyoruz" dedi. Akyol, çip teknolojisinin çok kritik olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: "Çip teknolojisinin askeri ve sivil boyutu var. Bizim açımızdan askeri boyutunda bağımsızlık stratejik öncelik. Bu amaçla Bilkent Üniversitesi ile ortak bir şirketimiz var. Yine ASELSAN'ın İstanbul'da MKR-IC ve TÜYAR isimli iki ayrı çipe odaklanmış alt şirketi var. Bu üç alt şirketle ve kendi bünyemizdeki çip tasarım ekiplerimizle buraya önemli miktarda kaynak ve yatırım yapıyoruz. Özellikle radar ve elektronik harpte kullanılan son derece stratejik olan galyum nitratta, transistör seviyesinde millileştirmeyi tamamladık. Bir radarda yaklaşık 1000'den fazla çip bulunuyor. Bu çipleri kendimiz tasarlıyoruz. 2024 itibarıyla bu çipleri Ankara'da seri üretebilme imkanına kavuştuk. Alt transistörlerini Bilkent Üniversitesi ile ortak şirketimizde, üstündeki çip seviyesi üretimleri de ASELSAN'da çoklu adetlerde yapabilecek duruma geldik. Binlerce çipi seri ürettiğimizi söyleyebilirim. Bu, askeri alandaki bağımsızlığımız açısından önemli."

Uzmanlar yeni dolandırıcılık tehditlerine karşı uyarıyor

Teknolojinin getirdiği kolaylıkların yanı sıra, dolandırıcılık gibi tehditler de arttı. Uzmanlar, bu yeni dolandırıcılık yöntemlerine karşı uyanık olmanın ve bilgi sahibi olmanın önemini vurguluyor
24.04.2024 15:30:00
Fahri Fatih Özcan
Uzmanlar yeni dolandırıcılık tehditlerine karşı uyarıyor
Uzmanlar yeni dolandırıcılık tehditlerine karşı uyarıyor
Teknolojinin hızla ilerlemesiyle birlikte, dolandırıcılık yöntemleri de evrim geçiriyor. Uzmanlar, 2024 yılında özellikle dikkat edilmesi gereken yeni dolandırıcılık senaryolarına ve bu tehditlere karşı alınması gereken önlemlere dair uyarılarda bulunuyor.


Yeni dolandırıcılık yöntemleri


1. Büyükanne ve Büyükbaba Dolandırıcılığı: Dolandırıcılar, kişisel ilişkileri hedef alarak ve değer verdikleri biri gibi davranarak insanların duygularıyla oynamakta. Teknolojinin yardımıyla ses kayıtlarını taklit ederek yaşlı bireyleri acil durumda olan bir aile üyesiymiş gibi kandırabilir.

2. Yapay Zeka ile Deepfake Dolandırıcılığı: Yapay zeka araçları, dolandırıcıların gerçeğe çok yakın sahte görüntüler ve videolar oluşturmasına olanak tanıyor. Bu yöntemle, kullanıcılar sahte kişilikler veya olaylarla kandırılabiliyor.

3. Spear Phishing ve Tapjacking: E-posta veya sosyal medya hesaplarını hedef alan bu saldırılar, kullanıcıları istenmeyen tıklamalar yapmaya veya zararlı web sitelerine yönlendirmeye çalışıyor.

4. Quishing: Sahte QR kodlar kullanarak kullanıcıları zararlı web sitelerine yönlendirme yöntemi. Bu kodlar, gerçek gibi görünen ancak kötü amaçlı yazılımlar içeren sitelere bağlantı sağlayabilir.


Uzmanların önerileri


FINRA Yatırımcı Eğitim Vakfı'na göre, insanlar belirli bir dolandırıcılık yöntemi hakkında bilgi sahibi olduklarında, onunla etkileşime girme olasılıkları yüzde 80 daha düşük.

Uzmanlar, özellikle internet üzerinden yapılan işlemlerde dikkatli olunması gerektiğini vurguluyor. Kullanıcıların, tanımadıkları kişilerden gelen taleplere karşı tetikte olmaları ve kişisel bilgilerini paylaşmamaları önem taşıyor.

Uzmanlar ayrıca dolandırıcılık meydana geldiğinde bunu resmi makamlara bildirmenin önemini vurguluyor.

Teknolojinin getirdiği kolaylıkların yanı sıra, dolandırıcılık gibi tehditler de arttı. Uzmanlar, bu yeni dolandırıcılık yöntemlerine karşı uyanık olmanın ve bilgi sahibi olmanın önemini vurguluyor. Tüketicilerin, kendilerini korumak için sürekli olarak güncel bilgilerle donanmış olmaları ve şüpheli durumlarda resmi makamlara başvurmaları gerekiyor.

Yargıtay Başkanlığı seçiminde 21. turda da sonuç çıkmadı

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresinin dolması nedeniyle yapılan başkanlık seçimlerinin 21. turunda da hiçbir aday salt çoğunluğu sağlayamadı

24.04.2024 12:27:00 / Güncelleme: 24.04.2024 12:31:28
AA
Yargıtay Başkanlığı seçiminde 21. turda da sonuç çıkmadı
Yargıtay Başkanlığı seçiminde 21. turda da sonuç çıkmadı

Yargıtay Başkanlığı görevine 24 Mart 2020'de seçilen Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresi 24 Mart itibarıyla doldu.

Bu kapsamda Yüksek Mahkemenin 4 yıl boyunca görev yapacak yeni başkanını belirlemek için Yargıtay üyeleri 25 Mart Pazartesi sandık başına gitti.

Seçimin ilk 20 turunda hiçbir adayın, 348 Yargıtay üyesinin salt çoğunluğu olan en az 175 oyu alamaması nedeniyle bugün 21. tur oylaması yapıldı.

Oylama sonucu Mehmet Akarca 100, 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez 96, 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk ise 112 oy aldı. Seçime katılım 324 olarak kayıtlara geçerken, 2 boş oy kullanıldı, 14 oy da geçersiz sayıldı.

Salt çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle seçime 22. tur oylamayla devam edilecek.

Seçimlerde üye tam sayısının salt çoğunluğunun hazır bulunması gerekiyor. 

Bursa'da bir holding binasına 43 el ateş açıldı

Bursa'da bir holding binasına otomobille gelen saldırganlar gece yarısı kimsenin olmadığı saatte binaya 43 el ateş açtı
24.04.2024 10:31:00
İhlas Haber Ajansı
Bursa'da bir holding binasına 43 el ateş açıldı
Bursa'da bir holding binasına 43 el ateş açıldı
Bursa'da bir holding binasına otomobille gelen saldırganlar gece yarısı kimsenin olmadığı saatte binaya 43 el ateş açtı. Kurşunların hedefi olan camlar tuz buz olurken, binada görevli özel güvenlikçi ise saldırıdan yara almadan kurtuldu.

Olay, merkez Osmangazi ilçesinde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, bir grup şüpheli cadde üzerinde bulunan holdingin ana binasına saldırı düzenlemek için beyaz bir otomobille geldi.

Binanın önünden geçtiği esnada aracın camından çıkan saldırganlar, otomatik silahla arka arkaya tetiğe bastı. Tam 43 merminin isabet ettiği binada bulunan bir bekçi ise arka arkaya gelen kurşunlardan son anda kurtuldu.

Silah sesleri üzerine bölgeye çok sayıda polis ekibi sevk edildi. Ekipler, olayla ilgili tahkikat başlatırken, olay yerinden otomobille kaçan şüphelilerin yakalanması için çalışma başlatıldı.
Polisin titiz soruşturmasının sürdüğü bildirildi.
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.