Müşrik bir toplumda, müşrik bir çevrede ve müşrik bir ailede doğup belli bir yaşa geldikten sonra, şirkin her çeşidine, putun ve putçuluğun tümüne karşı çıkan, tek başına soylu bir mücadeleye girişip işi önce fikir planında gündeme getirip halletme yoluna giderek putçuları bizzat karşısına alıp: "Yonttuğunuz şeylere ibadet mi ediyorsunuz? Oysaki sizi ve yapmakta olduklarınız Allah yarattı" (Saffat: 95-95) diyerek putların yemekten, içmekten, konuşmaktan, anlamaktan âciz birer cisim olduklarını onlara bir kutsallık atfetmenin, onları selâmlamanın akılsızca bir iş, bir uğraşı olduğunu üşenmeden, usanmadan sürekli söyleyip durduğu halde bir türlü anlatıp dinletemeyen ve bu yüzden: "... Putlarınıza bir oyun oynayacağım" (Enbiya: 57) diyerek sözlü mücadeleyi fiilî mücadeleye döken ve putları kırmaya sağ eliyle başlayıp sadece büyük putu sağlam bırakan, bu nedenle putçuların hışmına uğrayarak insanlığın sonsuz kurtuluşu için uğraşırken yine insanlar tarafından ateşe atılan, bu yolda canını ortaya koyan babamız Hz. İbrahim'in sünnetidir, Kurban.
"İbrahim için serinlik ve esenlik ol" Enbiya: 64) emri gereğince yakmayan ateş yığınının ortasından yanmadan sapasağlam çıkan Hz. İbrahim bunca uğraşıya, çağrıya rağmen ve bu kadar açık mucizeye rağmen bir türlü doğruyu duyamayan, güzeli göremeyen bu müşrik toplumu terkediyor: "Ben Rabb'ime gidiyorum. O bana doğru yolu göstercek" (Saffat: 99-100) ve ilave ediyor, sözünü bir dua ile bitiriyor. "Rabb'im! Bana salihlerden olacak bir evlât ver".
Evlat hasreti
O bir insandır, bir müvahhid bir mübelliğdir. Çocukluk çağından itibaren putlara, putçulara, tağutlara karşı kıyasıya mücadele edendir, bir ulu'l-azim peygamberdir. Sürekli insanlarla uğraşırken, insanları Allah'a, O'nun yoluna çağırırken yaklaşık yüzyılını geride bırakmış artık ak saçlı bir pîrdir ama yalnızdır, yüzyıldır bir baba olma, bir evlât sahibi olma hasreti yüreğinin bir köşesinde kendisiyle birlikte yaşamaktadır. Şam'a doğru hicret ederken, yola çıkarken ağzından çıkan dua cümlesi: Rabb'i heblî mine's-sâlihin... Yüzyıllık bir bekleyişten, bu yalvarış ve yakarıştan sonra bir oğulla müjdeleniyor: "İşte o zaman biz onu uslu bir oğulla müjdeledik" (Saffat: 101) Hz. İsmail...
Hz. İsmail (as), bebeklik dönemi, emekleme, yürüme ve koşup oynama döneminden sonra ihtiyar babasına yar ve yardımcı olacak çağa geliyor... Cıvıl cıvıl, en sevimli çağı... Hz. İsmail'in genç ve cıvıl cıvıl olduğu kadar ona olan sevgisinin de o denli genç olduğu bir zamanda emir geliyor: "Biricik İsmail'ini öz elinle yatır ve kurban et." Hz. İbrahim (as)'ın rüyasında bu emir üç kez tekrarlanıyor. Bu ilâhî emirde nice emirler ve dersler gizli. "En anlamlı ders de Allah'ın, İsmail'in kurban edilmesini istememesi, fakat İbrahim'in İsmail'i kurban etmesini ve bunu korkmadan yapmasını istemesidir".
En büyük imtihan
İbrahim aleyhisselam karşılaştığı ve karşılşacağı imtihanların belki en ağırı ile karşı karşıya... Tam bir asır beklediği biricik oğlunu kendi eliyle yatırıp, ayaklarına basıp, saçlarından yakalayarak kurban etmesi isteniyor. Bir ömür tevhid mücadelesini vakarla sürdürdü, düşmanlarının bütün tuzaklarını boşa çıkardı, kocaman ateş meydanında adeta ateşe meydan okudu ve şimdi daha büyük bir mitihana tâbi tutuldu: İsmail'ini kurban etmek...
Her şeye rağmen bu ilâhi bir emirdi. Bir peygamberin kulakardı etmesi düşünülemeyecek bir görevdi bu. Her taraf ıssız ve sessiz Mina denilen yerde gök-kubbe bir olaya bir söyleyişe şahit oluyor. Baba-oğul başbaşa konuşuyorlar:
"... Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün; ne dersin?" (Saffat: 102). Rivayete göre çabuk söyledi ki, kendisi bile duymadı. Teslimiyetin ve itaatın zirvesindeki Hz. İsmail babasına şu cevabı veriyor: "Babacığım emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun" (Saffat: 102).
Müthiş teslimiyet
Beyzavi'nin beyanı vechile bu vak'a Mina'da hacıların kurban bayramının birinci günü kurban kestikleri yerde olmuştur.
İsmail (as) şöyle dedi:
-Ey babacığım! Seni hareketimle rahatsız etmemem için; ipimi iyi bağla, kanımdan üzerime sıçramaması, kanımı görüp annemin mahzun olmaması için üzerimden elbisemi çıkar. Bana daha kolay olması için de bıçağı boğazıma çabuk sür, çünkü ölüm zordur. Anneme gittiğinde benden ona çok selâm söyle. Eğer uygun görürsen gömleğimi anneme ver, olabilir ki annem bununla teselli bulur.
Bunun üzerine İbrahim (as) oğlu İsmail'e şöyle dedi:
"Sen Allah'n emrini yerine getirmekte en iyi yardımcısın evladım".
İhtiyar baba elinde bıçak, biricik oğlunu yatırıyor, ayaklarına basıyor, saçlarını sıkıca tutuyor, bir kuzu gibi kurban etmeye koyuluyor, bu işi bir an evvel bitirmek istiyor, bütün gücünü sarfederek hızlı hızlı bıçağı İsmail'in boğazına sürüyor. Fakat bıçak kesmiyor, incitmiyor bile Hz. İsmail'i. Hz. İbrahim'den istenilen bu idi. Biricik oğlunu Allah için, O'nun emri olduğu için bıçağın altına yatırmaktı. Yoksa O'nun kesilmesi, kanının akmasını değil... Ve Hz. İbrahim bu çok zor, çok müthiş imtihanı da kazanarak göklerde alkışlanıyor... Hz. İsmail'e de bıçağın altında yetişiyor. Allah Teala'nın bir lütfu, bir fidyesi olarak Hz. İsmail'in yerine kesilecek olan bir koçla birlikte...
Sen de kurban et!
Hz. İbrahim (as), Allah'ın emrine teslim oldu, kazandı. Hz. İsmail peygamber olan babasına teslim oldu, kazandı... "İbrahim gibi İsmail'ini seçip Mina'ya getirmelisin. Kimdir İsmail'in. Kendin bileceksin. Başkalarının bilmesine gerek yok. Karın olabilir, yeteneğin, işin, gücün, rütben, mevkiîn vs. olabilir. Hangisi olduğunu bilmiyorum. Fakat İsmail yanında da o kadar sevgili olanın olması gerekir. İsmail'in bazı göstergeleri, hürriyetini senden alan ve görevlerini yapmana engel olan her şey, seni eğlendiren, gerçeği bilmen ve duymandan alıkoyan, sorumluluğu kabul etmekten çok seni özür aramaya iten her şey ve yalnızca ilerde desteğini almak için seni destekleyen herkestir. Onu hayatında arayıp bulmalısın. Eğer Allah-u Teala'ya yaklaşmak istiyorsan İsmail'ini Mina'da kurban etmelisin".