1975 yılında Divan Edebiyatı Müzesi olarak hizmete açılmış olan Galata Mevlevihanesi, devrinin kültür ve sanatını yansıtan kurumlardan biri olarak biliniyor
Yüzyıllar boyunca musiki ile bilimi bir arada kaynaştıran mevlevihanelerin Türk kültürüne etkileri büyük olmuştur. Mevlevihanelerin çevresinde toplanan pek çok kişi, güzel sanatların pek çok dalında öğrenim görmüş ve bilimsel alanda kendilerinden uzun uzun söz ettirmişlerdir.
Divan Edebiyatı Müzesi ya da İstanbul'un en eski mevlevihanesi
Beyoğlu semtinde Yüksekkaldırım'a inen yokuşun başında yer alan mevlevihane, İstanbul'un en eski mevlevihanesidir. II. Sultan Beyazıt devrinin beylerbeyi olan İskender Paşa'nın av çiftliği üzerine 1491 yılında inşa edilmiştir. İlk muallimi de Mehmed Semâ-i Çelebi'dir. Mevlevihane, Sultan III. Mustafa zamanında (1766) yangın geçirmiş ise de aynı sultan zamanında bugün ayakta olan mevlevihane yaptırılmıştır. Bina, daha sonraki yıllarda Sultan III.Selim, II. Mahmud ve Abdülmecid zamanlarında onarım görmüştür. Faaliyetini 1925 yılına kadar sürdüren mevlevihane 1967-1972 yılları arasında tekrar onarılmıştır. Külliye halinde inşa edilmiş olan mevlevihane; semahane, derviş hücreleri, hünkar mahfeli, bacılar kısmı, kütüphane, sebil, muvakkithane, gibi bölümlerden oluşmaktadır.
Osmanlı mimarî zevkinin bütün inceliğini yansıtıyor
1975'te 'Divan Edebiyatı Müzesi' adını alan Mevlevîhane'nin bu adı almasının nedeni, Divan Edebiyatının büyük ustalarından Şeyh Galib'in buraya gömülmüş olmasıdır.
Büyük bir avlu içerisinde yer alan iki katlı Mevlevîhanenin alt katında, dervişlerin eskiden çile doldurduğu her biri 5 m2 olan hücreler bulunuyor. Üst katında ise sema gösterileri için büyük bir alan ve Mevlevî kültürüne ait çeşitli eşyalardan oluşan bir sergi yer alıyor.
1491'den bu yana var olan Mevlevîhane sekiz dilime ayrılmış tavanındaki pastel renklerin kullanıldığı kalem işleriyle Osmanlı mimarî zevkinin bütün inceliğini yansıtıyor. Özellikle süslemelerdeki ayrıntıları ve büyük kristal avizesiyle Mevlevîhane daha çok, çağdaş sarayları andırıyor. Turistlerin uğrak mekânı hâline gelen Mevlevîhane, özellikle Şeb-î arûs günlerinde ve yaz sezonunda yapılan gösterileriyle çok sayıda turistin ilgi odağı. 500 yıldan beri varlığını koruyan Mevlevîhane'de sergilenmekte olan değerli eserler, İstanbul tarihi açısından önemli bir kaynak teşkil ediyor. Mevlevîhanenin bahçesi de içi gibi ayrı bir güzelliğe sahip. Yüzlerce senelik ağaçlar, suyu halen Terkos gölünden gelen Hasan Ağa Çeşmesi ve Âdile Sultan şadırvanıyla müzeye oldukça ilgi çekici bir görünüm kazandırıyor. Burada bulunan Mevlevî mezarlığı da âdeta bir mezar taşları müzesini andırıyor. İç içe bulunan tüm bu tarihî değerleri ve yeşillikler arasındaki zarafetiyle Divan Edebiyatı Müzesi, Beyoğlu'nda görülmesi gereken yerler arasında en başta geliyor.
Yüzyıllar boyunca musiki ile bilimi bir arada kaynaştıran mevlevihanelerin Türk kültürüne etkileri büyük olmuştur. Mevlevihanelerin çevresinde toplanan pek çok kişi, güzel sanatların pek çok dalında öğrenim görmüş ve bilimsel alanda kendilerinden uzun uzun söz ettirmişlerdir.
Divan Edebiyatı Müzesi ya da İstanbul'un en eski mevlevihanesi
Beyoğlu semtinde Yüksekkaldırım'a inen yokuşun başında yer alan mevlevihane, İstanbul'un en eski mevlevihanesidir. II. Sultan Beyazıt devrinin beylerbeyi olan İskender Paşa'nın av çiftliği üzerine 1491 yılında inşa edilmiştir. İlk muallimi de Mehmed Semâ-i Çelebi'dir. Mevlevihane, Sultan III. Mustafa zamanında (1766) yangın geçirmiş ise de aynı sultan zamanında bugün ayakta olan mevlevihane yaptırılmıştır. Bina, daha sonraki yıllarda Sultan III.Selim, II. Mahmud ve Abdülmecid zamanlarında onarım görmüştür. Faaliyetini 1925 yılına kadar sürdüren mevlevihane 1967-1972 yılları arasında tekrar onarılmıştır. Külliye halinde inşa edilmiş olan mevlevihane; semahane, derviş hücreleri, hünkar mahfeli, bacılar kısmı, kütüphane, sebil, muvakkithane, gibi bölümlerden oluşmaktadır.
Osmanlı mimarî zevkinin bütün inceliğini yansıtıyor
1975'te 'Divan Edebiyatı Müzesi' adını alan Mevlevîhane'nin bu adı almasının nedeni, Divan Edebiyatının büyük ustalarından Şeyh Galib'in buraya gömülmüş olmasıdır.
Büyük bir avlu içerisinde yer alan iki katlı Mevlevîhanenin alt katında, dervişlerin eskiden çile doldurduğu her biri 5 m2 olan hücreler bulunuyor. Üst katında ise sema gösterileri için büyük bir alan ve Mevlevî kültürüne ait çeşitli eşyalardan oluşan bir sergi yer alıyor.
1491'den bu yana var olan Mevlevîhane sekiz dilime ayrılmış tavanındaki pastel renklerin kullanıldığı kalem işleriyle Osmanlı mimarî zevkinin bütün inceliğini yansıtıyor. Özellikle süslemelerdeki ayrıntıları ve büyük kristal avizesiyle Mevlevîhane daha çok, çağdaş sarayları andırıyor. Turistlerin uğrak mekânı hâline gelen Mevlevîhane, özellikle Şeb-î arûs günlerinde ve yaz sezonunda yapılan gösterileriyle çok sayıda turistin ilgi odağı. 500 yıldan beri varlığını koruyan Mevlevîhane'de sergilenmekte olan değerli eserler, İstanbul tarihi açısından önemli bir kaynak teşkil ediyor. Mevlevîhanenin bahçesi de içi gibi ayrı bir güzelliğe sahip. Yüzlerce senelik ağaçlar, suyu halen Terkos gölünden gelen Hasan Ağa Çeşmesi ve Âdile Sultan şadırvanıyla müzeye oldukça ilgi çekici bir görünüm kazandırıyor. Burada bulunan Mevlevî mezarlığı da âdeta bir mezar taşları müzesini andırıyor. İç içe bulunan tüm bu tarihî değerleri ve yeşillikler arasındaki zarafetiyle Divan Edebiyatı Müzesi, Beyoğlu'nda görülmesi gereken yerler arasında en başta geliyor.