Gelen bu heyetlerin çok olması sebebiyle, hicretin bu 9. senesine "Senetü'l-Vüfud" yani "Heyetler Senesi" denir. Artık sadece Arap Yarımadası değil, dünyanın dört bir yanından gelen insanlar, Müslüman olduklarını beyan için Medine'ye koşuyorlardı.
Resûlullah da, özellikle yarımada insanının kalbine İslâm'ı tam yerleştirmek ve bilgi sahibi yapmak için her tarafa elçiler göndermeye başladı. Halid b. Velid, Necran'a; Hz. Ali, Yemen'e; Ebu Musa el-Eşari ve Muaz b. Cebel de yine Yemen'in değişik bölgelerine gönderildi.
Resûlullah, Muaz'a şu tavsiyede bulundu: "Sen kitap ehlinden bir kavimle karşılaşırsın. Onlara rastladığında önce, Allah'ın birliği ve Muhammed'in onun Resûlü olduğunu kabule çağır. Bunu kabul ederlerse, hemen onlara beş vakit namazın üzerlerine farz olduğunu, geceli gündüzlü kılınacağını bildir. Bunu da benimserlerse, bu sefer de sadaka (zekat)ın farz olduğunu, zenginlerden alınıp fakirlere dağıtılacağını bildir. Bunu da benimserlerse, o zaman artık onlara iyi davran, hoş muamele et. Mazlumun bedduasından da sakın ki, onunla Allah arasında perde yoktur".
Mescid adı altında bir nifak ocağı: Mescid-i Dırar
Resûlullah, Medine'ye gelmeden önce burada Ebu Amir Rahib diye bir adam vardı. Müslüman geçinirdi. Resûlullah, Medine'ye gelince kıskançlığını ortaya koydu ve gidip Kureyş'e katıldı. Buranın fethi ile de Şam'a, oranın da Müslüman olması üzerine Rum Heraklius'a sığındı ve Hristiyan oldu. Fakat Medine'deki münafık arkadaşlarıyla irtibatını kesmedi. Heraklius'tan askerî güç alıp Resûlullah'ı Medine'den çıkaracağını bildirir bir mektup yazdı. Medine münafıkları da dostları geldiğinde onu karşılayacakları bir mescid yapmaya kalktılar.
Böylelikle münafıkların hile ve desiseleri, başlangıçta olduğu gibi dönüşte de devam ediyordu. Münafıklar, Müslümanların birliğini bozmak, güçlerini parçalamak için bir plan kurarak Kuba Mescidi karşısında bir mescid inşa ettiler. Medineli papaz Ebu Amir Fasık'la mektuplaşarak Bizans'ın desteğini sağlamaya çalıştılar. Münafık heyeti, Resûlü Ekremi dönüşte karşıladı. Resûlü Ekrem önce ziyarete hazırlandı ve fakat vahiyle bu ziyaretten menedildi. Bu konu ile ilgili Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulmaktadır: "(Kuba Mescidi'ne ve mü'minlere) zarar vermek (gizli) küfrü (kuvvetlendirmek), mü'minlerin arasını açmak, evvelce Allah ve Peygamberi ile savaşan kimseyi (Ebu Amir Fasık'ı) gözlemek için mescid yapan; 'Biz iyilikten başka bir şey istemedik' diye yemin edenlerin (münafıkların) yalancı olduklarına Allah şahiddir. Orada asla durma (namaz kılma). İlk gününden beri takva temeli üzerine kurulan mescid (Kuba)de durman (namaz kılman) daha layıktır. Orada temizliği seven adamlar vardır. Allah, temizlenenleri sever".
Bu olaya "Mescid-i Dırar" olayı denir. Müslümanları parçalamak niyetiyle kurulmuş olan bu mescid, Resûlü Ekrem'in emri ile yıktırılmıştır. Bu olayda; münafıkların, hayır cihetinden gelerek Müslümanları aldatabileceklerine dair tembih vardır ki, münafıkların en büyük tehlikesi de budur.
Cebrail'in beşer suretinde gelip müslümanlığı öğretmesi
Hicretin 10. yılı idi. Cebrail (as) beşer sûretinde Peygamberimize gelip sorular sorarak Müslümanlara dîni öğretti. Hz. Ömer şöyle demiştir: "Biz, birgün Resûlullah (sav) ile otururken, güzel ve genç yüzlü bir adam geldi. Selâm verdi. Resûlullah'ın yanına oturdu ve: 'Bana yaklaş ya Resûlellah!' dedi. Dizi dizine değene dek yaklaştı ve sordu: 'îman nedir, yâ Resûlellah?' Allah Resûlü;
îman; Allah'a, Allah'ın meleklerine, Allah'ın resûllerine, ahiret gününe, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna, kadere inanmandır', buyurdu. Sonra adam;
'Doğru söylüyorsun', dedi ve;
'İslâm nedir?', diye sordu. Resûlullah da;
'İslâm; kelime-i şehadet, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak, yoluna gücün yeterse Beytullah'ı hacc etmektir', diye cevap verdi. Adam;
'Doğru söylüyorsun', dedi. Daha sonra; 'İhsan nedir?' dedi. Resûlullah:
"İhsan; Allah'ı görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Sen, O'nu görmesen de, muhakkak o, seni görüyordur", buyurdu. Adam: 'Doğru söylüyorsun', dedi.
Etrafı saran sahabe-i kiram şaşırmıştı. Bu adam hem soruyor, hem de 'doğru söylüyorsun' diyordu. Sorularını bitirdikten sonra ayrıldı, gitti. Ashab-ı kiram; 'Bu kimdi ey Allah'ın Elçisi', diye sordular. Hz. Peygamber; 'Bu, Cebrail'di; size dîninizi öğretmeye geldi', buyurdular."