Kuva-yı Milliye karargâhı
Yüzlerce yıl Doğu'dan İstanbul'a gelen seyyahlara bir barınak olmuş olan Üsküdar Özbekler Tekkesi, Kurtuluş Savaşı'nda da önemli bir rol oynamıştır.
Stratejik konumu ve üstlendiği misyonuyla İstiklâl Savaşı yıllarında bir Milli Mücadele karargâhı haline gelen bu tarihî yapı, özellikle silah sevkıyatının yapılması ve gönüllülerin saklanarak Anadolu'ya kaçırılmasında İstanbul ile Anadolu arasında bir köprü vazîfesi görmüştür.
Tekkenin son mürebbisi hukukçu Ata Efendi, Kuva-yı Milliye hareketine destek vermiş, Karakol Cemiyeti'ne üye olarak İstanbul'dan Anadolu'ya silah ve cephane akışını sağlamış, Kurtuluş hareketine katılmak isteyen gönüllülerin Anadolu'ya kaçırılmasında merkezî bir görev üstlenmiştir.
İstiklâl Harbi sırasında, İstanbul ile Anadolu arasındaki gizli haberleşmenin merkezi ve İstanbul'dan Anadolu'ya gitmek üzere hareket edenlerin üssü olarak kullanılan Özbekler Dergâhı, Millî Mücadele komutanlarını ve pek çok mebusu misafir olarak ağırlamış, bunun yanında yaralıların tedavi edildiği bir hastahâne vazifesi dahi ifa etmiştir.
Kuva-yı Milliye hareketine mensup pek çok din adamı, müftü ve hocalar gibi Ata Efendi de Milli Mücadele fikrinin yayılması için canı pahasına mücadele vermiş, büyük fedâkârlık ve kahramanlıklar göstermiştir.
Karakol Cemiyeti ve Ata Efendi
Ata Efendi, İstanbul'un İngilizler ve İtalyanlar tarafından işgâl edildiği o acılı günlerde vatanı kurtarabilme çârelerini araştırdı. İngiliz işgâline, ilk karşı koyma hareketi olarak "Karakol Cemiyeti"ni kuranlar arasında yer aldı. Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı için en gözü pek gençlerin bile gösteremediği cesâreti ortaya koydu. İşgâl kuvvetlerinin, Türklere ait evlere zorla girdiği, en mahrem mekanlana dahi tecavüzden çekinmediği günlerde kapı kapı dolaşarak, halka ümit verdi, moral telkin etti. İtilaf Devletleri, Türklerin bu dinî önderlerini yakından tanımıyorlardı. Atâ Efendi, düşmanların bu gafletlerinden istifâde etmesini bildi. Millete cesaret veren ve onların işgâl kuvvetlerine karşı direnmelerini teşvik eden konuşmalar yaptı. İnsanları birlik ve beraberliğe çağırdı.
Karakol Cemiyeti vâsıtasıyla çeşitli haberler toplar, aldığı bu bilgilere göre hareket ederek halka yol gösteÑàÑ???Ñà²ÑêÑÖêéÑàêÖÑàêÑàÖ²ÑéÑ?Ñߦ²ßÖÖÑéàÖÑÖé?߬Ö?²Ñ²ÑéÑé??Ñ?³Ñ?Ñà?³àѲ¦éêÑêÑéÑéÑéÑÖ?ÑÑÑêàÑßéàßßßé?????¦?^|4W,----,---3'W---W--R3'X3Q-4Q.-R3R3R-4Q.4Q..W..R3.R4Q.4R.W..R4R4Q.4R.4R.X-X..R4R4R4(^(X4R.X..R4Q4.R4R4R.X..âh ihtiyâcını karşılamak üzere kurulan mahallî mukâvemet ve faâliyet merkezleri ile de temasta bulunan Atâ Efendi, onların gönderdikleri gönüllüleri, silâh ve mühimmatları da kurduğu bu teşkilât sâyesinde Anadolu'ya gizlice ulaştırıyordu. Çamlıca eteklerine kadar sokulan milis kuvvetlerine yardım etmek, îcâbında onları saklamak ve yaralılarına gerekli ihtimâmı göstermek sûretiyle de faydalı oluyordu.
İşgalci kuvvetler Özbekler Tekkesi'ni basıyor
1920 senesi Nisan ayının bir akşamı idi. Havada tatlı bir bahar şenliği ve serinliği vardı. Hafif esen rüzgâr, her yana bahar kokularını yayıyordu. Özbekler Tekkesi de benzeri sık sık görülen müstesna gecelerinden birini daha yaşıyordu. Bütün odaları biraz sonra Anadolu yolculuğuna çıkacak misâfirlerle doluydu. Bu misâfirler arasında işgâl kuvvetleri tarafından kapattırılan son Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin bir kısım âzâları, üyeleri de bulunuyordu. Atâ Efendi ise dergâhın bahçesinde bâzı kimselerle oturuyordu. Çadırlaşmış ve çiçeklerle donanmış bir akasya ağacının altında, tatlı tatlı sohbet ediyordu. Etrafını saran ve onu dinleyen yolcuları konuşmalarıyla teselli ediyor, yüreklerine çöken ayrılık acılarını, gariplik duygularını unutturmaya çalışıyordu. Bu esnâda Üsküdar câmilerinde yatsı ezânı okunmaya başlamıştı. Atâ Efendi sustu, yanında bulunanlarla birlikte huzûr ve huşû içinde okunan ezânları dinledi. Tam bu sırada Fıstık ağacı ile tekke arasındaki yol üzerinde gözcülük yapan biri soluk soluğa bahçeye girdi. Yanına sokulduğu Atâ Efendi'nin kulağına eğildi ve fısıldadı: "Aman Efendim! Üsküdar'daki İtalyan polis kumandanı, yanında birkaç İngiliz zâbit ve polisi olduğu hâlde buraya doğru geliyorlar!"
Türk din adamları kahraman
Atâ Efendi adamın sözünü bitirmesine meydan bırakmadı. Hemen yerinden fırladı. Bahçede ve odalarda kümelenen ve dertleşen misâfirlerine koştu. Yaklaşan tehlikeyi haber verdi, alınması gerekli tedbirleri de hepsine ayrı ayrı bildirdi. İki dakika bile geçmemişti ki, bahçede sessiz bir hareket başladı. Anadolu'ya geçmek üzere orada bekleyen misâfirler kendilerine kılavuzluk edenleri takip ederek set başına doğru sarkan ağaçlık ve fundalıklı yamacın üzerindeki dik patikalardan akmaya başladı. Sağa sola saparak, tarlaların kenarlarındaki çalılıklara sokulup, gözden kayboldular. İçeri dalan işgâlci zâbitlerle berâberindekilerden bir kısmı bahçe ve mezarlığa saldırdı. Bir kısmı da açık duran kapıdan dergâhın içine daldı. Oda kapılarını tekmeleyerek açan ve içeriye dalan işgalciler, yüklük ve dolapları bile aradılar. Nihâyet mescit olarak kullanılan odaya girdiler. Karşılaştıkları manzara karşısında şaşırıp aptallaştılar. Çünkü Atâ Efendi, gerisinde saf tutan talebeleriyle birlikte namaz kılıyordu. Aralarında yabancı kimselerin bulunmadığını gören ve biraz sonra bahçe ve mezarlıkta da kimsenin görülemediğini öğrenen işgalci zâbitler, uğradıkları başarısızlık karşısında kızgınlık ve hınç ile dergâhtan uzaklaşmak zorunda kaldılar."
İngilizleri şaşırtan mücadele ruhu
Atâ Efendi, Milli Kurtuluş hareketi tamamlanmadan işgâlciler tarafından tutuklandı. İngiliz Intellices (Entelijans) Servisi Yetkilisi Harron Armstrong, Atâ Efendi'nin tevkif edilip tutuklandığı zaman kendisiyle konuşmasından sonraki görüşleri için şu cümleleri kullanmıştır: "Bizler, Türk din adamlarının bu mevzûlarda faâl rol oynayacaklarını aslâ tahmin etmiyorduk. Diğer araştırmalarımız, Türk mukâvemet kaynaklarının meydana çıkarılması yolunda müspet netîce vermeyince, vâki ısrarlı ihbarları değerlendirerek, mescitler, câmiler gibi dînî yapılar üzerinde durduk ve din adamlarını tâkip ve kontrole başladık. Elde ettiğimiz bilgiler ve karşılaştığımız hakîkatler bizleri hayrete düşürdü. Bu din adamları, mâneviyâtı yükseltmekle yetinmemişler, fiilî olarak da mukâvemet teşkilâtı içinde vazîfe almışlardı. Halk üzerinde nüfûzları fevkalâde olduğundan, üzerlerine aldıkları vazîfeleri başarıyla yerine getirmişlerdi." Atâ Efendi, 1936 (H.1355) senesinde İstanbul'da vefât etmiştir. Onun tatlı hâtıraları hâlâ zihinlerde yaşamakta, kendinden sonra gelen nesillere örnek teşkil etmektedir. Kabri Üsküdar'dadır.
Yüzlerce yıl Doğu'dan İstanbul'a gelen seyyahlara bir barınak olmuş olan Üsküdar Özbekler Tekkesi, Kurtuluş Savaşı'nda da önemli bir rol oynamıştır.
Stratejik konumu ve üstlendiği misyonuyla İstiklâl Savaşı yıllarında bir Milli Mücadele karargâhı haline gelen bu tarihî yapı, özellikle silah sevkıyatının yapılması ve gönüllülerin saklanarak Anadolu'ya kaçırılmasında İstanbul ile Anadolu arasında bir köprü vazîfesi görmüştür.
Tekkenin son mürebbisi hukukçu Ata Efendi, Kuva-yı Milliye hareketine destek vermiş, Karakol Cemiyeti'ne üye olarak İstanbul'dan Anadolu'ya silah ve cephane akışını sağlamış, Kurtuluş hareketine katılmak isteyen gönüllülerin Anadolu'ya kaçırılmasında merkezî bir görev üstlenmiştir.
İstiklâl Harbi sırasında, İstanbul ile Anadolu arasındaki gizli haberleşmenin merkezi ve İstanbul'dan Anadolu'ya gitmek üzere hareket edenlerin üssü olarak kullanılan Özbekler Dergâhı, Millî Mücadele komutanlarını ve pek çok mebusu misafir olarak ağırlamış, bunun yanında yaralıların tedavi edildiği bir hastahâne vazifesi dahi ifa etmiştir.
Kuva-yı Milliye hareketine mensup pek çok din adamı, müftü ve hocalar gibi Ata Efendi de Milli Mücadele fikrinin yayılması için canı pahasına mücadele vermiş, büyük fedâkârlık ve kahramanlıklar göstermiştir.
Karakol Cemiyeti ve Ata Efendi
Ata Efendi, İstanbul'un İngilizler ve İtalyanlar tarafından işgâl edildiği o acılı günlerde vatanı kurtarabilme çârelerini araştırdı. İngiliz işgâline, ilk karşı koyma hareketi olarak "Karakol Cemiyeti"ni kuranlar arasında yer aldı. Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı için en gözü pek gençlerin bile gösteremediği cesâreti ortaya koydu. İşgâl kuvvetlerinin, Türklere ait evlere zorla girdiği, en mahrem mekanlana dahi tecavüzden çekinmediği günlerde kapı kapı dolaşarak, halka ümit verdi, moral telkin etti. İtilaf Devletleri, Türklerin bu dinî önderlerini yakından tanımıyorlardı. Atâ Efendi, düşmanların bu gafletlerinden istifâde etmesini bildi. Millete cesaret veren ve onların işgâl kuvvetlerine karşı direnmelerini teşvik eden konuşmalar yaptı. İnsanları birlik ve beraberliğe çağırdı.
Karakol Cemiyeti vâsıtasıyla çeşitli haberler toplar, aldığı bu bilgilere göre hareket ederek halka yol gösteÑàÑ???Ñà²ÑêÑÖêéÑàêÖÑàêÑàÖ²ÑéÑ?Ñߦ²ßÖÖÑéàÖÑÖé?߬Ö?²Ñ²ÑéÑé??Ñ?³Ñ?Ñà?³àѲ¦éêÑêÑéÑéÑéÑÖ?ÑÑÑêàÑßéàßßßé?????¦?^|4W,----,---3'W---W--R3'X3Q-4Q.-R3R3R-4Q.4Q..W..R3.R4Q.4R.W..R4R4Q.4R.4R.X-X..R4R4R4(^(X4R.X..R4Q4.R4R4R.X..âh ihtiyâcını karşılamak üzere kurulan mahallî mukâvemet ve faâliyet merkezleri ile de temasta bulunan Atâ Efendi, onların gönderdikleri gönüllüleri, silâh ve mühimmatları da kurduğu bu teşkilât sâyesinde Anadolu'ya gizlice ulaştırıyordu. Çamlıca eteklerine kadar sokulan milis kuvvetlerine yardım etmek, îcâbında onları saklamak ve yaralılarına gerekli ihtimâmı göstermek sûretiyle de faydalı oluyordu.
İşgalci kuvvetler Özbekler Tekkesi'ni basıyor
1920 senesi Nisan ayının bir akşamı idi. Havada tatlı bir bahar şenliği ve serinliği vardı. Hafif esen rüzgâr, her yana bahar kokularını yayıyordu. Özbekler Tekkesi de benzeri sık sık görülen müstesna gecelerinden birini daha yaşıyordu. Bütün odaları biraz sonra Anadolu yolculuğuna çıkacak misâfirlerle doluydu. Bu misâfirler arasında işgâl kuvvetleri tarafından kapattırılan son Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin bir kısım âzâları, üyeleri de bulunuyordu. Atâ Efendi ise dergâhın bahçesinde bâzı kimselerle oturuyordu. Çadırlaşmış ve çiçeklerle donanmış bir akasya ağacının altında, tatlı tatlı sohbet ediyordu. Etrafını saran ve onu dinleyen yolcuları konuşmalarıyla teselli ediyor, yüreklerine çöken ayrılık acılarını, gariplik duygularını unutturmaya çalışıyordu. Bu esnâda Üsküdar câmilerinde yatsı ezânı okunmaya başlamıştı. Atâ Efendi sustu, yanında bulunanlarla birlikte huzûr ve huşû içinde okunan ezânları dinledi. Tam bu sırada Fıstık ağacı ile tekke arasındaki yol üzerinde gözcülük yapan biri soluk soluğa bahçeye girdi. Yanına sokulduğu Atâ Efendi'nin kulağına eğildi ve fısıldadı: "Aman Efendim! Üsküdar'daki İtalyan polis kumandanı, yanında birkaç İngiliz zâbit ve polisi olduğu hâlde buraya doğru geliyorlar!"
Türk din adamları kahraman
Atâ Efendi adamın sözünü bitirmesine meydan bırakmadı. Hemen yerinden fırladı. Bahçede ve odalarda kümelenen ve dertleşen misâfirlerine koştu. Yaklaşan tehlikeyi haber verdi, alınması gerekli tedbirleri de hepsine ayrı ayrı bildirdi. İki dakika bile geçmemişti ki, bahçede sessiz bir hareket başladı. Anadolu'ya geçmek üzere orada bekleyen misâfirler kendilerine kılavuzluk edenleri takip ederek set başına doğru sarkan ağaçlık ve fundalıklı yamacın üzerindeki dik patikalardan akmaya başladı. Sağa sola saparak, tarlaların kenarlarındaki çalılıklara sokulup, gözden kayboldular. İçeri dalan işgâlci zâbitlerle berâberindekilerden bir kısmı bahçe ve mezarlığa saldırdı. Bir kısmı da açık duran kapıdan dergâhın içine daldı. Oda kapılarını tekmeleyerek açan ve içeriye dalan işgalciler, yüklük ve dolapları bile aradılar. Nihâyet mescit olarak kullanılan odaya girdiler. Karşılaştıkları manzara karşısında şaşırıp aptallaştılar. Çünkü Atâ Efendi, gerisinde saf tutan talebeleriyle birlikte namaz kılıyordu. Aralarında yabancı kimselerin bulunmadığını gören ve biraz sonra bahçe ve mezarlıkta da kimsenin görülemediğini öğrenen işgalci zâbitler, uğradıkları başarısızlık karşısında kızgınlık ve hınç ile dergâhtan uzaklaşmak zorunda kaldılar."
İngilizleri şaşırtan mücadele ruhu
Atâ Efendi, Milli Kurtuluş hareketi tamamlanmadan işgâlciler tarafından tutuklandı. İngiliz Intellices (Entelijans) Servisi Yetkilisi Harron Armstrong, Atâ Efendi'nin tevkif edilip tutuklandığı zaman kendisiyle konuşmasından sonraki görüşleri için şu cümleleri kullanmıştır: "Bizler, Türk din adamlarının bu mevzûlarda faâl rol oynayacaklarını aslâ tahmin etmiyorduk. Diğer araştırmalarımız, Türk mukâvemet kaynaklarının meydana çıkarılması yolunda müspet netîce vermeyince, vâki ısrarlı ihbarları değerlendirerek, mescitler, câmiler gibi dînî yapılar üzerinde durduk ve din adamlarını tâkip ve kontrole başladık. Elde ettiğimiz bilgiler ve karşılaştığımız hakîkatler bizleri hayrete düşürdü. Bu din adamları, mâneviyâtı yükseltmekle yetinmemişler, fiilî olarak da mukâvemet teşkilâtı içinde vazîfe almışlardı. Halk üzerinde nüfûzları fevkalâde olduğundan, üzerlerine aldıkları vazîfeleri başarıyla yerine getirmişlerdi." Atâ Efendi, 1936 (H.1355) senesinde İstanbul'da vefât etmiştir. Onun tatlı hâtıraları hâlâ zihinlerde yaşamakta, kendinden sonra gelen nesillere örnek teşkil etmektedir. Kabri Üsküdar'dadır.