Geçtiğimiz günlerde ahirete irtihal eden Türk siyasî hayatının unutulmaz duayeni merhum Osman Bölükbaşı, memleket için en büyük tehlikeyi şöyle özetler: "... Meselelerin meselesi 'şahsiyetlilik' meselesidir. Benim telakkime göre memleket için en büyük tehlikeyi açıkça ifade ediyorum, politika adamlarının fiil ve kavillerindeki tenakuzlar ve bunların delalet ettiği samimiyetsizliktir."
Şüphesiz insanda mazur görülemeyecek, hele hele Türk evladında hiç ama hiç görülmeyecek ruh hastalıklarından biri de 'şahsiyetsizliktir'. Şahsiyeti olmayanın hiçbir şeyi yoktur. Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olmadan çürüyecektir. Fert ve toplum hayatında her şeyden önce varolmak, uzun ömürlü olabilmek, gerek dostları ve gereksede düşmanları tarafından ciddiye alınabilmek için şahsiyetlilik olmazsa olmaz şarttır. İnancınızda, düşüncenizde, hareketlerinizde öncelikle doğru ve haklı olacaksınız. Doğru ve haklı olduğunuz bir davada şahsiyetinizi ortaya koymaktan çekinmeyeceksiniz. Şahsiyetler davaların istikametinde tekamül ettiği gibi, davalar da savunanların şahsiyetiyle müşahhas hale gelirler. Bir bakıma inançlar, fikirler, düşünceler, hasılı bütün davalar anlatıldıkları, yaşanıldıkları ve nihayet şahsiyetli temsil edildikleri kadar vardırlar.
Bu görüş ve düşünceler ışığında politika adamlarının fiil ve kavillerindeki tenakuzlar ve bunların delalet ettiği samimiyetsizlik sonucu ülkemiz fotoğrafını okursak, siyaset esnafının eskisi, yenisi ve yenilikçisi (!) ile söylecek hiçbir şeylerinin kalmadığı ve milletin önüne çıkacak yüzlerinin olmadığı ortadadır.
Samimiyetsizlik ve tenakuzlar çukurunda debelenen mevcut politika esnafı bunların yanında bir kuşatılmışlık ve şartlanmışlıkla da iç içedir: "Bu ülkede ABD'ye rağmen siyaset yapılmaz." Bu sakat görüş ve düşünce öylesine toplumda kendisine makes bulmuş ki, "Hayır efendim ABD'ye rağmen değil, millete yani sana rağmen bu ülkede siyaset yapılmaz" demeniz ve bu sakat düşünceyi çürüğe çıkarmanız hayli zor, ama imkânsız değil. Çünkü bu ülkede bu sakat mantık öylesine dal budak saldı ki, diller hep onu konuştu, kulaklar hep onu duydu.
Millet bugüne dek maalesef ve maatteessüf güfte ve bestesini başkalarının yazıp ve bestelediği şarkıları seslendirdi. Rabb'imize nihayetsiz şükürler olsun ki, bu beste ve güfte artık yerlidir, millidir, asildir, soyludur ve özgündür. Şefi Üstad Prof. Dr. Haydar Baş, seslendireni de aziz ve asil Türk milletidir.
Göklerde bayrağım dalgalanacak
Minaremden ezanlar hiç susmayacak
Yürekler Ayyıldız için çarpacak
Bu vatan bizimdir bizim kalacak.
2. Kuvay-ı Milliye'nin başlattığı tarihi yürüyüş ilk meyvesini vermiş ve Bağımsız Türkiye Partisi meydanlardadır artık. ABD'ye rağmen değil de millete rağmen siyaset yapılamayacağını haykıran bu şahsiyetli duruş, "ABD'de de Türkiye'ye rağmen hiçbir şey ama hiçbir şey yapamaz" kartını çıkararak bu milletin başkalarının birlik ve pazarında uşak olmasını değil de kendi bölgesinde baş ve lider olmasını hedeflemiştir. Her şeyde ama her şeyde bağımsızlık ve millî bir duruş... Şahsiyet ve delikanlılığın ta kendisi...
Rahmetli Osman Bölükbaşı ile bitirelim: "Allah, bu milletin başına kıblesi belli olan adamları getirsin."