Osmanlı döneminde ruh ve sinir hastalarının tasavvuf musıkisi, çiçek kokuları ve su şırıltıları ile tedavi edildiği İkinci Beyazıt Darüşşifası, yerli ve yabancı birçok ziyaretçinin beğeni ile gezdiği bir mekan haline geldi Bugünkü anlamda birer "tıp fakültesi" diyebileceğimiz darüşşifa müesseseleri, Selçuklu ve Osmanlı döneminde, ruh ve sinir hastalıklarına varıncaya kadar her türlü rahatsızlıkların tedavi edildiği birer sağlık merkezleri olarak kullanılmıştır. Günümüzde Trakya Üniversitesi'ne bağlı bir sağlık müzesi olarak kullanılan İkinci Beyazıt Darüşşifası ise, bu sağlık kurumlarının başında geliyor.
Hem teorik hem pratik uygulama
Tarihi yapıyı diğer darüşşifalardan ayıran en belirgin özellik, akıl hastalarının müzik ve su sesiyle iyileştirilmelerinin yanısıra, pratik ve gözleme dayalı sağlık bilgilerinin de bu tarihi mekanda öğretilmiş olması.
Osmanlı Devleti'nin ikinci başkenti Edirne'de kurulan (1484-1488) İkinci Beyazıt Darüşşifası'nda usta hekimlerin nezaretinde ve geleneksel yetişme anlayışı olan usta-çırak sistemi doğrultusunda birçok hekim yetişmiştir. Darüşşifada bir yandan öğrencilere tıp bilgileri verilmiş, diğer yandan da hastalar tedavi edilmiştir. Teorik ve pratik yönden birbirinin tamamlayıcısı olan bu iki ünitenin günümüzdeki adı "Tıp Fakültesi"dir.
Haftada üç gün musiki konserleri
Darüşşifa üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, günümüzdeki anlamda poliklinikler (göz mütehassısı, cerrah, nöbetçi odaları), kiler, özel diyet mutfağı, bekçi odaları, akıl hastaları tecrit odası, ilaç olarak kullanılan şurupların pişirildiği mutfak ve personel odaları bulunmaktadır. İkinci bölümde 4 oda ve 2 sofa bulunmaktadır. Odalardan ikisi ilaç deposu ve eczane olarak, diğer ikisi de üst düzey personelin kullanımına tahsis edilmiştir.
Üçüncü bölüm yataklı kısımdır. Bu bölüm 6 kışlık oda ile 5 açık sofadan oluşmaktadır. Sofalardan 4'ü yazlık yatak odası, biri de musiki sahnesidir. Odalar ve sahne büyük ve yüksek bir kubbeyle örtülü şadırvanlı bir salon etrafında çevrelenmiştir. Odaların dış bahçeye, iç salona açılan pencereleri vardır. Merkezi bir çevrede toplanmış bulunan hasta odaları, personelin kolaylıkla gözetleyebileceği ve gerektiğinde acil müdahalenin yapılabileceği düşünülerek tesis edilmiştir. Bu bölümün yapısındaki akustik ses sistemi de oldukça hassastır. Haftada üç gün verilen musiki konserleri, yankılanmadan binanın her tarafından rahatça dinlenebilir. Musıki ile hasta tedavisi, bu hastanenin temel özellikleri arasındadır. Tedavide yalnız musıkiden değil, su sesi ve güzel kokulardan da yararlanılmıştır. Kaynaklarda, büyük kubbe altındaki şadırvandan fışkıran suların kubbeye kadar yükseldiği yazılmaktadır. O yükseklikten düşen suyun çıkardığı melodiler hastaları huzura kavuşturmaktadır.
Avrupa'da hastalar ateşe atılıyor
Darüşşifanın on kişiden oluşan bir musıki topluluğu vardı. Bunlar haftanın üç günü hastalara konserler vermişlerdir.
Bu konuda inceleme yapan müzisyen Türk hekimleri, Türk musıkisindeki bazı makamların çoğu hastaların tedavisinde özel bir iyileştirici etkisi olduğunu saptamışlardır. "Müzikal kodeks" diye adlandırılan bu konuda özellikle Amerika'da geniş çaplı araştırmalar yapılmaktadır.
Bundan yüzyıllar önce Osmanlı darüşşifasında hastalar şifaya kavuşturulurken, aynı dönemin Avrupa'sında akıl ve ruh hastaları "kafasına şeytan girmiş" tanısı konularak ateşe atıldıklarını tüm tarih kitapları yazmaktadır.
Şark'ın darüşşifa mimarisi sonradan Avrupa ve Amerika'da örnek olarak alınmıştır. 1884'de Greneviç'te yaptırılan Müller Hastanesi ve 1888'de Amerika'daki Philedelphia hastanelerinde Selçuklu ve Osmanlı darüşşifaları model olarak kullanılmıştır.
Darüşşifalar, çok yönlü hastalar için kurulmuştur. Her türlü hasta kabul ve tedavi edilmektedir. Ruh ve sinir hastalıkları için ayrı ayrı bölümler bulunmaktadır. Tüm hastalar için musıki konserleri verilmekte ve hastalar bundan yarar görmektedirler. Tabii, Osmanlı döneminin sağlık hizmetleri parasızdır. Haftada iki gün, şehirdeki hastalara da parasız ilaç dağıtılmıştır.
Hem teorik hem pratik uygulama
Tarihi yapıyı diğer darüşşifalardan ayıran en belirgin özellik, akıl hastalarının müzik ve su sesiyle iyileştirilmelerinin yanısıra, pratik ve gözleme dayalı sağlık bilgilerinin de bu tarihi mekanda öğretilmiş olması.
Osmanlı Devleti'nin ikinci başkenti Edirne'de kurulan (1484-1488) İkinci Beyazıt Darüşşifası'nda usta hekimlerin nezaretinde ve geleneksel yetişme anlayışı olan usta-çırak sistemi doğrultusunda birçok hekim yetişmiştir. Darüşşifada bir yandan öğrencilere tıp bilgileri verilmiş, diğer yandan da hastalar tedavi edilmiştir. Teorik ve pratik yönden birbirinin tamamlayıcısı olan bu iki ünitenin günümüzdeki adı "Tıp Fakültesi"dir.
Haftada üç gün musiki konserleri
Darüşşifa üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, günümüzdeki anlamda poliklinikler (göz mütehassısı, cerrah, nöbetçi odaları), kiler, özel diyet mutfağı, bekçi odaları, akıl hastaları tecrit odası, ilaç olarak kullanılan şurupların pişirildiği mutfak ve personel odaları bulunmaktadır. İkinci bölümde 4 oda ve 2 sofa bulunmaktadır. Odalardan ikisi ilaç deposu ve eczane olarak, diğer ikisi de üst düzey personelin kullanımına tahsis edilmiştir.
Üçüncü bölüm yataklı kısımdır. Bu bölüm 6 kışlık oda ile 5 açık sofadan oluşmaktadır. Sofalardan 4'ü yazlık yatak odası, biri de musiki sahnesidir. Odalar ve sahne büyük ve yüksek bir kubbeyle örtülü şadırvanlı bir salon etrafında çevrelenmiştir. Odaların dış bahçeye, iç salona açılan pencereleri vardır. Merkezi bir çevrede toplanmış bulunan hasta odaları, personelin kolaylıkla gözetleyebileceği ve gerektiğinde acil müdahalenin yapılabileceği düşünülerek tesis edilmiştir. Bu bölümün yapısındaki akustik ses sistemi de oldukça hassastır. Haftada üç gün verilen musiki konserleri, yankılanmadan binanın her tarafından rahatça dinlenebilir. Musıki ile hasta tedavisi, bu hastanenin temel özellikleri arasındadır. Tedavide yalnız musıkiden değil, su sesi ve güzel kokulardan da yararlanılmıştır. Kaynaklarda, büyük kubbe altındaki şadırvandan fışkıran suların kubbeye kadar yükseldiği yazılmaktadır. O yükseklikten düşen suyun çıkardığı melodiler hastaları huzura kavuşturmaktadır.
Avrupa'da hastalar ateşe atılıyor
Darüşşifanın on kişiden oluşan bir musıki topluluğu vardı. Bunlar haftanın üç günü hastalara konserler vermişlerdir.
Bu konuda inceleme yapan müzisyen Türk hekimleri, Türk musıkisindeki bazı makamların çoğu hastaların tedavisinde özel bir iyileştirici etkisi olduğunu saptamışlardır. "Müzikal kodeks" diye adlandırılan bu konuda özellikle Amerika'da geniş çaplı araştırmalar yapılmaktadır.
Bundan yüzyıllar önce Osmanlı darüşşifasında hastalar şifaya kavuşturulurken, aynı dönemin Avrupa'sında akıl ve ruh hastaları "kafasına şeytan girmiş" tanısı konularak ateşe atıldıklarını tüm tarih kitapları yazmaktadır.
Şark'ın darüşşifa mimarisi sonradan Avrupa ve Amerika'da örnek olarak alınmıştır. 1884'de Greneviç'te yaptırılan Müller Hastanesi ve 1888'de Amerika'daki Philedelphia hastanelerinde Selçuklu ve Osmanlı darüşşifaları model olarak kullanılmıştır.
Darüşşifalar, çok yönlü hastalar için kurulmuştur. Her türlü hasta kabul ve tedavi edilmektedir. Ruh ve sinir hastalıkları için ayrı ayrı bölümler bulunmaktadır. Tüm hastalar için musıki konserleri verilmekte ve hastalar bundan yarar görmektedirler. Tabii, Osmanlı döneminin sağlık hizmetleri parasızdır. Haftada iki gün, şehirdeki hastalara da parasız ilaç dağıtılmıştır.