Samsun Aydınlar Ocağı tarafından ocak toplantı salonunda düzenlenen ve çok sayıda akademisyenin dinleyici olarak katıldığı "Nüfus Hareketleri ve Türk Kimliği" konulu konferansta konuşan Prof. Dr. Nedim İpek, bugünkü toplumun Türkiye'ye Osmanlı'dan miras kaldığını vurguladı. Bireylerin, toplumsal olarak yaşamak zorunda olduğundan aralarındaki ilişkileri düzenli hale getirmek isteyince devlet kavramını geliştirdiğini kaydeden Prof. Dr. İpek, "Toplumlar ilk önceleri, coğrafya ve kültürlerine göre değişik devlet modeli geliştirmişlerdir. Ancak teknolojinin gelişmesi üzerine devlet sistemleri birbirine benzemeye başlamıştır. Batı, sırasıyla site, imparatorluk, milli monarşi ve liberal ulus devlet duraklarından geçerek emperyalist ulus devlet aşamasına ulaşmıştır. Bu süreçte Batı, köle ve feodal toplumdan burjuvanın egemen olduğu demokratik toplum seviyesine gelmiştir. Türkler ise kaba bir tasnifle bozkır imparatorluğu, beylik ve askeri imparatorluk aşamalarından geçerek, ulus devlet kavramına ulaşmıştır. Batı ve Türk toplumlarının hareket noktaları ve yaşadıkları tarihi süreç birbirlerinden farklıdır. Bu nedenle lügat anlamları aynı olan sözcükler toplumlara farklı şeyler hatırlatır" dedi. Azınlıkların ihanetiBugün millet sözcüğü üzerinde ortak bir tanım yapmanın, hele ortak tanımda anlaşmanın mümkün olmadığını savunarak, "Millet tanımında Fransa ile Almanya bile farklı düşünmektedir" diyen İpek, Türk milletinin yakın geçmişteki oluşumunu ele aldı. Bugünkü toplumun Türkiye'ye Osmanlı'dan miras kaldığını ifade eden İpek, "Bilindiği üzere Osmanlı'da, millet sistemi içerisinde farklı din ve kültüre mensup olanlar yan yana yaşamaktaydı. Osmanlı ekonomik sisteminin çökmesi neticesi geleneksel devlet sistemi işlemez olunca devlet adamları çözümü devleti ayakta tutmak için Devleti Aliyye'yi Osmanlı Devleti'ne dönüştürmek; yani belli sınırlar içerisinde yaşayan bireyleri din ve kültür ayırımı gözetmeksizin toprağa dayalı vatandaşlık esasında biraraya getirerek Osmanlı milletini oluşturmakta gördü. Ancak, özellikle din ve kültür farklılığının olduğu topluluklarda bunu gerçekleştirmek en azından tarihi tecrübeye aykırıdır. Nitekim gayrimüslim unsurlar bu düşünceyi benimsemedi. Aksine, emperyalist devletlerin pazar ihtiyacını karşılamak endişesiyle geliştirdikleri ulus devlet projelerini benimsediler. Neticede, Balkanlar ve Anadolu'daki gayrimüslim unsurlar isyan ve karışıklıklar çıkardı. Böylece Müslüman-gayrimüslim birbirine karşı ötekileşti ve Balkanlar'da yapay ulus devletler ortaya çıktı" diye konuştu. İşgallerle gelen hüzünAnadolu'daki nüfusun iskan tarihçesine bakıldığında Müslim ve gayrimüslimlerin ayrı mahalle veya köylerde yerleştiklerini ve ancak pazarda biraraya geldiklerini vurgulayan İpek, şunları söyledi: "Osmanlı sistemi bu farklı kültüre ait bireylerin birbiriyle yaşadığı ama kaynaşmadığı sistemdir. Anadolu deyimiyle farklı kültüre mensup aileler arasında kız alışverişi olmamıştır. Oysa gerek ekonomik sebeplerden kaynaklanan iç göç, gerek savaşlar neticesi elden çıkan yerlerden göçürülen muhacirler, müteferrik iskan politikası sonucu tamamen iç içe geçmiştir. Örneğin sürgün metodu ile Türkmen nüfus Anadolu'nun geneline dağıtılmıştır. 19. yüzyılda ise, Anadolu'ya sığınan Balkan ve Kafkas göçmenleri daha ziyade küçük gruplar halinde iskan sahalarına dağıtılmıştır. Diğer yandan Birinci Dünya Savaşı'nda Trabzon, Van, Bitlis, Erzurum, Erzincan ve Gümüşhane gibi işgal edilen bölgedeki halkın büyük bir kısmı göç ederek Orta Anadolu ve Karadeniz Bölgesi'ndeki yerleşim birimlerine sığınmıştır. Bunların bir kısmı savaş sonrası geri dönerken, diğerleri iskan edildikleri yerlerde kalmışlardır. Keza, Yunan işgalini müteakip Aydın vilayeti sınırları içerisinde yaşayanlar da İstanbul ve Orta Anadolu'ya sığınmışlardır. Sığınanlar daha sonra yurtlarına ve ocaklarına dönmüşlerdir. Kısacası, göç ve nüfus hareketleri sonucu Osmanlı'nın ifadesiyle 'Müslüman', Batılılar'ın tanımıyla 'Türk nüfus' yeniden harmanlanmıştır. Bu nüfus Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştur. O halde Türk ismi, Bulgar, Sırp, Yunan, Ermeni, Rus, İngiliz ve Fransız baskı ve zulmüne uğrayan, 'Yemen', 'Bitlis'te Beş Minare' ve 'Çırpınırdı Karadeniz' isimli türkülerle hüzünlenen, 'İzmir Marşı'yla coşan, sanal olarak Trabzonlu, Erzurumlu, Vanlı, Diyarbakırlı, Aydınlı, Edirneli olarak il il ayrıştırılan Ayşeler'in, Fadimeler'in, Mehmetler'in, Ahmetler'in ortak adıdır."