Aman efendim aman
Galiba ahir zaman
Ülkemin manzarası
Tufan gününden yaman
N.F.K
Maalesef şairimizin de belirttiği şekliyle ülkemizin içler acısı acıklı manzarası tufan gününden de yaman. Şöyle ki; bu necip milleti harp meydanlarında yenemeyen ve yenemeyecek olan Batı top ve tüfek yerine bugün modern emperyalizmin siyasi, ekonomik ve kültürel silahlarıyla karşımızdadır. Ve maalesef son kozlarını da oynama noktasına gelmiştir.
Hazine tam takır, Merkez Bankası IMF'nin emrindedir. Ekonomi dibe vurmuş, iflas etmiştir. IMF'nin talimatı doğrultusunda hükümetimiz kanun zoru ile üretimi yasaklamıştır. Buğday, şekerpancarı, çay, fındık, tütün üretmek tukaka. Hayvancılık yapmak yasak. Sanayi zaten ölmüş... Bundan böyle her şey ithal... İthal cennetiyiz adeta. Derviş kanunları (globalleşmenin gereği) üretimi yasaklıyor, üretici ve işsizler ordusu meydanlarda adeta serseri mayınlar gibi. Para politikaları ile enflasyonu düşürme çabaları hayalden öteye gidememiştir. Gümrük Birliği ile şu ana dek devletin zararı 60 milyar dolar. Bütçe açıklarını kapatmak için özelleştirme adı altında stratejik topraklar, kurum ve kuruluşlar yok pahasına satılmakta.
Ülke ekonomik, siyasi ve kültürel yönden bu denli plan ve programla çökertilme halinde iken muhalefet ve iktidarıyla siyasiler ne haldedir? Hangisinin ülkeyi kalkındıracak, bu badireden kurtaracak üretime yönelik bir plan ve programı vardır? Olan beri gelsin. Maalesef ülkenin kalkınması hususunda hiçbirinin (iktidar-muhalefet-yenilikçi) somut plan ve projeleri yoktur. Bizzat uygulanan çökertilme plan ve yasalarını bilerek veya bilmeyerek okeylemişler, destek vermişlerdir. Yabancı dayatma, reçetelerle ve AB yortusuyla bağımsızlığımız, istiklal ve istikbalimiz tehlikeye sokulmuştur. Maalesef ve mateessüf uyutulduğumuz AB süreci ülkemizin siyasi, ekonomik, kültürel, hukuki bağımsızlığımızı yok etme, Misak-ı Milli sınırlarını kaldırma sürecine dönüşmüştür. Fizik yönden yıkıma tabi tutulan ülkemiz metafizik yönden de tahribatın en büyüğüne sahne olmuştur, olmaktadır. İçimizdeki satılmışlarla birlikte "dinlerarası diyalog ve hoşgörü" maskesi altında misyonerlik yapıldığı ve bunun milli kimliği yok etmeye yönelik hale geldiği herkesin malumudur.
Hülasa millet fakr u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş artık illallah demiştir. Siyasilere lanet okumaktadır. Siyasiler de artık uzatmaları oynadıklarının farkındalar.
Peki bu kadar olumsuzluk ve kara tablo karşısında çözüm nedir ve kimdir?
Hiç şüphesiz çözüm ayın on dördü gibi ortadadır. O da tek kelimeyle Prof. Dr. Haydar Baş'tır. O çözümün tek ve yegane adresi, liderin ta kendisidir. Ülkeyi kalkındıracak, 2 yılda Avrupa'yı, 3 yılda ABD'yi geçecek 4. yılda da dünya lideri yapacak plan ve projesi ortadadır. Tutuşturduğu "Kuvayı Milliye Ruhu" Anadolu'nun dört bir yanında gönüllerdedir artık. İktidara geleceği günleri sabırsızlıkla beklemektedir. Bu ülkede herkes ama herkes yenisi eskisi şu veya buyu ısrarla IMF, ABD derken; o milli ve yerli bir duruşla bağımsız baş ve lider ülke ve milli ekonomi dedi ve demeye devam ediyor. Herkes mandacılığı ve bizleri ömrübillah almayacakları AB derken; o başkalarının birlik ve pazarında ayak olmaktansa, kendi bölgemizde baş olmayı tercih ederiz demiştir. "Birlik ve beraberlik tezinin" hem sahibi hem de takipçisi olarak ülke üzerinde oynanan oyunlara dikkat çekmiştir. O "bu milletin tek dayanağı ve savunmasının teminatı vardı o da ordusudur. Ordumuzun tek bir dayanağı, kaynağı ve derinliği vardır o da milletin kendisidir" diyerek ordu-millet kaynaşmasının hep yanında oldu ve bunu başardı da.
Bayrağa alelade bir bez parçası gibi bakıldığı, AB'ye girme sürecinde tek devlet, tek millet, tek bayrak dendiği günlerde milyonlarla beraber bir gelincik tarlasını andırır şekilde bayrağı dalgalandıran, sevdiren bir bayrak insan oldu. Milletin tek kurtuluş ruhu olan Kuvayı Milliye'yi mangal gibi bir yürek ve bu yüreğin taşıdığı sevdayı, eskilerin ifadesiyle "kuvveden fiile çıkartacak" güce sahip bükülmeyen bir bilekle, sarsılmayan bir azim ve kararlılıkla burçlara şimdiden dikti bile.
O her zaman ve her zeminde milli birlik ve beraberlikten yana kardeşliğin tüm vechelerini 'İcmal' eden bir anlayışla incitmeden, kırmadan yol gösteren bir çözüm insanı oldu. Onun sözü her dem ağulu aşı yağ ile bal etmiştir. Her sözü irşada, hayra, sevgiye, kardeşliğe, muhabbete, çözüme vesile olmuştur. Millet onda kendini bulmuştur, adeta. Tertemiz bir mazi, yerli, asil ve soylu bir kimlikle Prof. Dr. Haydar Baş Bey artık gönüllerdedir. Elbette bu aziz millet onu aşık olduğu milletin önüne koyacaktır. O günler yakındır.
Şiirinizde de belirttiğiniz şekliyle; "Gözler hep seni bekler, gönüller sana aşık" hocam.
Adem BİRİNCİ
Galiba ahir zaman
Ülkemin manzarası
Tufan gününden yaman
N.F.K
Maalesef şairimizin de belirttiği şekliyle ülkemizin içler acısı acıklı manzarası tufan gününden de yaman. Şöyle ki; bu necip milleti harp meydanlarında yenemeyen ve yenemeyecek olan Batı top ve tüfek yerine bugün modern emperyalizmin siyasi, ekonomik ve kültürel silahlarıyla karşımızdadır. Ve maalesef son kozlarını da oynama noktasına gelmiştir.
Hazine tam takır, Merkez Bankası IMF'nin emrindedir. Ekonomi dibe vurmuş, iflas etmiştir. IMF'nin talimatı doğrultusunda hükümetimiz kanun zoru ile üretimi yasaklamıştır. Buğday, şekerpancarı, çay, fındık, tütün üretmek tukaka. Hayvancılık yapmak yasak. Sanayi zaten ölmüş... Bundan böyle her şey ithal... İthal cennetiyiz adeta. Derviş kanunları (globalleşmenin gereği) üretimi yasaklıyor, üretici ve işsizler ordusu meydanlarda adeta serseri mayınlar gibi. Para politikaları ile enflasyonu düşürme çabaları hayalden öteye gidememiştir. Gümrük Birliği ile şu ana dek devletin zararı 60 milyar dolar. Bütçe açıklarını kapatmak için özelleştirme adı altında stratejik topraklar, kurum ve kuruluşlar yok pahasına satılmakta.
Ülke ekonomik, siyasi ve kültürel yönden bu denli plan ve programla çökertilme halinde iken muhalefet ve iktidarıyla siyasiler ne haldedir? Hangisinin ülkeyi kalkındıracak, bu badireden kurtaracak üretime yönelik bir plan ve programı vardır? Olan beri gelsin. Maalesef ülkenin kalkınması hususunda hiçbirinin (iktidar-muhalefet-yenilikçi) somut plan ve projeleri yoktur. Bizzat uygulanan çökertilme plan ve yasalarını bilerek veya bilmeyerek okeylemişler, destek vermişlerdir. Yabancı dayatma, reçetelerle ve AB yortusuyla bağımsızlığımız, istiklal ve istikbalimiz tehlikeye sokulmuştur. Maalesef ve mateessüf uyutulduğumuz AB süreci ülkemizin siyasi, ekonomik, kültürel, hukuki bağımsızlığımızı yok etme, Misak-ı Milli sınırlarını kaldırma sürecine dönüşmüştür. Fizik yönden yıkıma tabi tutulan ülkemiz metafizik yönden de tahribatın en büyüğüne sahne olmuştur, olmaktadır. İçimizdeki satılmışlarla birlikte "dinlerarası diyalog ve hoşgörü" maskesi altında misyonerlik yapıldığı ve bunun milli kimliği yok etmeye yönelik hale geldiği herkesin malumudur.
Hülasa millet fakr u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş artık illallah demiştir. Siyasilere lanet okumaktadır. Siyasiler de artık uzatmaları oynadıklarının farkındalar.
Peki bu kadar olumsuzluk ve kara tablo karşısında çözüm nedir ve kimdir?
Hiç şüphesiz çözüm ayın on dördü gibi ortadadır. O da tek kelimeyle Prof. Dr. Haydar Baş'tır. O çözümün tek ve yegane adresi, liderin ta kendisidir. Ülkeyi kalkındıracak, 2 yılda Avrupa'yı, 3 yılda ABD'yi geçecek 4. yılda da dünya lideri yapacak plan ve projesi ortadadır. Tutuşturduğu "Kuvayı Milliye Ruhu" Anadolu'nun dört bir yanında gönüllerdedir artık. İktidara geleceği günleri sabırsızlıkla beklemektedir. Bu ülkede herkes ama herkes yenisi eskisi şu veya buyu ısrarla IMF, ABD derken; o milli ve yerli bir duruşla bağımsız baş ve lider ülke ve milli ekonomi dedi ve demeye devam ediyor. Herkes mandacılığı ve bizleri ömrübillah almayacakları AB derken; o başkalarının birlik ve pazarında ayak olmaktansa, kendi bölgemizde baş olmayı tercih ederiz demiştir. "Birlik ve beraberlik tezinin" hem sahibi hem de takipçisi olarak ülke üzerinde oynanan oyunlara dikkat çekmiştir. O "bu milletin tek dayanağı ve savunmasının teminatı vardı o da ordusudur. Ordumuzun tek bir dayanağı, kaynağı ve derinliği vardır o da milletin kendisidir" diyerek ordu-millet kaynaşmasının hep yanında oldu ve bunu başardı da.
Bayrağa alelade bir bez parçası gibi bakıldığı, AB'ye girme sürecinde tek devlet, tek millet, tek bayrak dendiği günlerde milyonlarla beraber bir gelincik tarlasını andırır şekilde bayrağı dalgalandıran, sevdiren bir bayrak insan oldu. Milletin tek kurtuluş ruhu olan Kuvayı Milliye'yi mangal gibi bir yürek ve bu yüreğin taşıdığı sevdayı, eskilerin ifadesiyle "kuvveden fiile çıkartacak" güce sahip bükülmeyen bir bilekle, sarsılmayan bir azim ve kararlılıkla burçlara şimdiden dikti bile.
O her zaman ve her zeminde milli birlik ve beraberlikten yana kardeşliğin tüm vechelerini 'İcmal' eden bir anlayışla incitmeden, kırmadan yol gösteren bir çözüm insanı oldu. Onun sözü her dem ağulu aşı yağ ile bal etmiştir. Her sözü irşada, hayra, sevgiye, kardeşliğe, muhabbete, çözüme vesile olmuştur. Millet onda kendini bulmuştur, adeta. Tertemiz bir mazi, yerli, asil ve soylu bir kimlikle Prof. Dr. Haydar Baş Bey artık gönüllerdedir. Elbette bu aziz millet onu aşık olduğu milletin önüne koyacaktır. O günler yakındır.
Şiirinizde de belirttiğiniz şekliyle; "Gözler hep seni bekler, gönüller sana aşık" hocam.
Adem BİRİNCİ