O gün bir arkadaşımla oturmuş sohbet ediyoruz. Her zamanki gibi bir iddiaya giriştik. Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi? Ben birinciyi destekliyordum. Ancak bu sefer yanıldığımın farkındaydım. Sizden ayrı kaldığım zaman diliminde iki haftalık bir seyahate çıktım ve niçin yanıldığımın farkına vardım. Bugün siz değerli okuyucularımla, gezmiş olduğum illerin şahı olan bir şehri ve şehrin tarihini paylaşmaya çalışacağım: Çanakkale.
Çanakkale, hakkındaki destanlar okunarak şahlanacak bir şehir değil. Her Türk insanının gezip görmesinin adeta farz olduğu topraklar. Atalarımızın tarihe vurduğu silinmez damganını beşiği Çanakkale. Akif'in deyişiyle Bedrin aslanlarının ancak bu kadar şanlı olduğu yer. Çanakkale anadan, yardan bile geçilebilecek, lakin kendisinden geçilemeyecek topraklar. Şuna mutlaka inanın ki, şayet dünya üzerinde Mekke, Medine, Kudüs gibi topraklar olmasaydı insanlar Çanakkale'ye gelirlerdi. Çünkü Çanakkale, maddiyattan çok mananın cereyan ettiği topraklar. Çanakkale Savaşı da Allah'ın 'Celal' sıfatının göstergesi.
Çanakkale'ye merhaba
Çanakkale'ye girişte insan değişik duygular hissetmiyor. Ancak Anadolu yakasından Avrupa yakasına feribotla geçerken yavaş yavaş derya oluyorsunuz. İki yakada karşılıklı Çimenlik ve Kilitbahir kaleleri göze çarpıyor. Bunlardan Kilitbahir Kalesi Fatih Sultan Mehmet zamanında 'kalp' şeklinde yaptırılmış. Manası da ülkenin kalbi demekmiş. Bu büyük insan ve zamanın alimleri sanki geleceği okurcasına donatmışlar şehri. Bu arada ilginç bir not: Çanakkale Savaşı'nda da kullanılan ve kilit noktalardan olan Kilitbahir Kalesi 9 ayda bitirilmiş. Acaba, günümüzde aynı kale yapılmak istense, ne kadar sürede yapılabilir?
Anadolu yakasına ayak bastığınız zaman, şanlı tarihimizin destansı şiiri göze çarpıyor. "Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın; bir vatan kalbinin attığı yerdir!" İşte tam deryadasınız, hülyadasınız, ayrı bir alemdesiniz. Hep o alemde kalayım, bırakın, uyandırmayın beni diyorsunuz. Muhteşem duygularla, ayaklarınızın yere basarken çekindiğini hissettiğiniz topraklarda ilerliyorsunuz.
Allah dostlarının manevi yardımı
Tepeye doğru dar bir patika çıkıyor. Sağ tarafınızda Çanakkale'nin manevi temsilcilerinden Kaşıklı Dede'nin türbesi bulunuyor. Dedik ya, bu savaş mananın cereyan ettiği savaş. Madem Kaşıklı Dede dedik, onunla Cevat Paşa arasında geçen ilahi olayı sizlerle paylaşalım.
Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, rüyasında Çanakkale Denizi'nde 'kef' ve 'vav' harflerinin parıldadığını görür. Buna bir anlam veremeyen Cevat Paşa'nın içi sıkıntıya düşer ve öyle bunalır ki, bir gün Kaşıklı Dede'nin hocalarından Cahidi Sultan Hazretleri'nin türbesine kabir ziyaretinde bulunup rahatlamak ister. O sırada Pir-i Fani bir şahsiyet yanına yaklaşır ki Cevat Paşa kendisini daha önce hiç görmemiştir. Sonra aralarında şöyle bir konuşma geçer:
-Hayrola oğul. Bir derdin mi var?
-Var ama...
-Söyle oğul söyle.
Cevat Paşa rüyasını anlatmak istemez ama sanki onu zorlayan bir şey vardır. Sonunda Cevat Paşa dayanamayarak rüyasını anlatır. Bir süre düşünceye dalan nur yüzlü ihtiyar:
-Müjdeler olsun oğul. Çanakkale kurtarılacak. Kurtuluş da 26 mayındadır. Ebced hesabına göre 'kef' 20, 'vav' 6, ikisi beraber 26 eder, der.
Cevat Paşa şaşırır, 377 adet Alman yapımı mayın denize döşenmiştir. 26 mayın da nerden çıktı? Bu düşüncelerle Pir-i Fani'ye döner ancak kendisini bulamaz. Sırlı bir olayın içerisinde olduğunu anlayan Cevat Paşa, hemen donanmaya döner. Mayın grubu kumandanı Nazmi Bey'e;
-Kaç adet mayınımız kaldı.
-26 adet efendim.
-Nasıl olur?
-Almanlar 26 mayını Türk yapımı diye kabul etmeyip döşemediler, patlamaz dediler.
Cevat Paşa, 26 mayının derhal denize döşenmesini ister. Zamane alimlerinin ısrarlı teklifleri sonucu mayınlar, denize dik ve derinliklere değil de, paralel ve kıyıya, Karanlık Liman'a döşenir. 18 Mart günü boğazdan giren gemilerden en alımlısı "Ocean", efsanevi kahraman Koca Seyit'in kaldırdığı 275 kiloluk mermi ve nişancı olmayan Niğdeli Ali'nin ateşi sonucu kuyruk kısmına darbe alır. Döşenen 377 mayının temizlendiğinden emin diğer donanma gemileri, Ocean'ın çevresinde döndüğünü görünce hemen Karanlık Liman'a kaçarlar ve 26 mayının kurbanı olurlar. İşte 200 yıldır yenilmeyen İngiliz ve Fransız donanmaları, Niğdeli Ali ve Koca Seyit ile, yani altı üstü 2 kişiyle darmadağın olur.
Yabancılar da tasdik ediyor
Çanakkale'nin manevi desteğini açıklayan birçok örnek mevcuttur. Ancak bunları özetleyen birkaç yabancı söz var ki, onlara yer vermek yetecek gibi. Sir Winston Churchil'in savaştan sonra 'Biz Çanakkale'de Tanrı'ya yenildik', Avustralya Genel Valisi Keissy'nin de 'Ben karada, denizde, havada çarpışan askerleri gördüm fakat uçarak savaşan askerleri ilk kez Çanakkale'de gördüm' demeçleri, manevi gücün yabancı ağızlardan tasdikinin belgesi değil mi?
Gelelim zamanımıza. Bizden katlarca az zaiyat vermiş Yeni Zellandalılar, 22 anıt yaptırmış ve bunları 1930 yılında bitirmişler. Karaya çıkartma yaptıkları ilk gün olan 25 Nisan'da da 400 otobüs, yaklaşık 12000 kişiyle 28 saatlik yoldan gelip, yas tutuyorlar.
İngilizler de yenilmelerine rağmen anıtlarını görkemli bir biçimde yapmış, üzerlerinde de "Onlar ölmedi, sonsuza dek yaşayacaklar" yazısını not düşmüşler. İngilizler anıtlarını 1926'da, Fransızlar da 1930'da tamamlamışlardır. Ya biz?
Anıt çalışmalarını 1944'te başlatmış, 16 yıl sonra, 1960'da bitirmişiz. İngilizler'e, Fransızlar'a, Anzaklar'a anıt yeri sata sata kendi anıtlarımızı yapmak için zor yer bulmuşuz. Öyle ki, Atatürk'ün saatinin kırıldığı yeri bile Anzaklar'a vermiş, onlar anıt yaptıktan seneler sonra da biz aynı yere bir anıt yapmak istemişiz. 1918'den beri siperlere, cephaneliklere, anıtlara -koruma altına alınmalarına (!) rağmen- isimlerimizi kazımış, resimler çizmişisiz. Acaba ülkemizde dümdüz bir yolda giderken yabancılardan kalma iki üç adet taşa bir çizik atabilir miyiz? Tabiî ki hayır.
Çanakkale gezimizi noktalarken şunu iyice kavramıştım. 1915'te Çanakkale'den galip ve başımız dimdik ayrılmışız. Yıl 2002. Bu topraklara verdiğimiz önem ve gösterdiğimiz ilgiyle Çanakkale'den mağlup ve başımız önde ayrılıyoruz.
Kemikleri sızlattığımız şehitlerimizin ruhu şâd olsun.
Kaynaklar:
* Çanakkale Savaşları ve Menkıbeler, Mehmet İhsan Gençcan. * Gezi Notları.