Müzelik hayat

Bu hafta sonu bir ihtiyaç olmadığı halde AVM'ye gittim. Gördüklerimi sizlerle paylaşmak istedim. 
Süper büyük bir mağaza ve çok kalabalık bir müşteri topluluğu. Bir an bir koltuğa oturdum. Etrafımdaki insanların resmigeçidini seyre daldım. Herkes biri birine bir şeyleri gösterip hayal aleminde eşyalarını, kredilerle aldıkları, hacizlik evlerine yerleştirme peşinde. Ortada para yok, pahalılık almış başını gitmekte, kimsenin istikbale ait bir planının olmasının mümkün olmadığı bu ortamda bu insanların tek hedeflerinin ancak hayali bir alış veriş olacağı açık bir gerçektir. 
Yanılmadığımı bir kaç saat sonunda kesin olarak gördüm. Onlar gibi davranıp her bölümü her şeyi alacakmış gibi dolaştım. Hatırladığım bir kaç ihtiyacımı aldım. Asgari ücretlerinin toplu iğne dahi alacak gücünün olmaması beni düşündürüyordu. Bu kalabalığın içinde çoğunluğun açlık ve yoksullukla savaştığını düşünmemek asla mümkün değildi. 
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in bu insanlara neler vermek istediğini ve onların şu andaki hayatı tercih ettiklerini, yani her şeyin mevcut olduğu bir ortamda alıcı olamayıp sanki müzede olan insanlar gibi teşhir eşyaları farklı olarak elleyerek, oturarak evlerinde imiş havasında rahatça seyrettiklerini ve kullandıklarını görünce neden bu mağazaların dolup taştığını anladım. 
Bu beni memnun etti. Derinlemesine düşününce de üzüldüm. Bir tarafta ellerine para verilmeyerek manen işkenceye tabi tutulan, borçlanma riski ile karşı karşıya kalan kardeşlerimiz, diğer tarafta ellerine silah verilerek savaşa sürüklenen Türkmen kardeşlerimiz, doğuda savaş alanında mahkum ve çaresiz sığınacak yer arayan vatandaşlarımız. Yabancı terörle beraber olan gafil PKK, hatta ne uğruna öldüklerini bilemeyen halkımızın bir kısmı, vatanı ve milleti adına ölümü göze alan kahramanlar. En korkuncu, bunlardan sorumlu olan, masum insanların sırtına yüklenmiş siyasilerin yeminlerine bile uymayan davranışları. 
Başka bir ülkede asla kabul edilemeyecek siyasetin daha da ileri düzeyde halka mal edilmeye çalışılması, Anayasa hileleri ile Başkanlık sistemini halka yutturma çabaları, seçtiklerimiz (aslında seçtiklerinizin) aldıkları ödüllerin gereği İsrail'e ve ABD'ye bağlılıklarının her gün tezahürleri.  
Sonuçta Görülen o ki, dünyanın hiç bir ülkesinde Müslüman Türklerin savaş sonucunda elinde hiç bir siyasi hakkı olmamıştır. Türkmenler dünyanın her yerinde perişan haldedirler. Örnekler ortada. En son Suriye'de ellerine silah verilen Türkmenlerin ellerinde toprak dahi kalmayacaktır. Tek şansları Ana vatana sığınmaktır. Misak-ı Milli hudutlarındaki kırmızıçizgileri yok sayanlar, iktidarları ve muhalefetleri ile Ortadoğu'yu HAÇLILARA ve İsrail'e peşkeş çekmekte yarıştılar. 93 yıllık Cumhuriyet'i yer altı kaynakları, yer üstü güzellikleri, örf, adet ve en önemlisi milli gururları ile yok hale getirdiler. Aslında yıllarca halkın iyi huylarından yararlanarak dini inançlarını onları dünyadan pasifize etmede kullandılar. Türk milleti zekidir, çalışkandır, sadıktır kanaatkardır, şudur budur diye pofpoflanan halkımız, sonunda terörist olarak ilan edilmeye mahkum edilmiştir.
Haklarını aramaktan aciz bir ülkede yaşıyoruz. Türk halkı hiç bir ekonomik güce sahip değil. Parası yok. Malı yok. Borcu çok. Kendini aldatan, yeme ihtiyacını lokantaların, restoranların kokuları ile, alış verişlerini ve her türlü ihtiyaçlarını AVM'lerde görerek almış gibi hisseden, bilgilerini TV ve paparazzi basınından öğrenerek, duyarak ve görerek alan, dünyadan elini ve eteğini çekmiş, ahiretini kurtarıp kurtaramadığı henüz bilinmeyen bir topluluk haline getirilmiş. 
En büyük hatası doğrulara kulak tıkamasıdır. Aklını başına al ey millet. İsviçre çalışana da ve çalışmayana da Türk parası ile 7(yedi) bin lira maaş vereceğini ve kaynaklarını (vergi ve sosyal dayanışma gelirlerinden vereceğini ve bunu referandumla kanunlaştıracağını ilan etti. Çocuklar için de ayrı bir ödeme yapılacağını açıkladı. 
Yani senelerdir kaynaklarımızı sömüren yabancılara, madenlerimizi, alınan borçlara ait faizleri, senyoraj (üretime karşılık para basma hakkı) gelirlerimizi vereceğimize, kaynakların sahibi halkıma, karşılıksız vereceğim diyen BTP (Bağımsız Türkiye Partisi) ve onun Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli (MEM) ve buna dayalı Sosyal devlet modelinin bir kuralı İSVİÇRE'de uygulanacak. Buna hiç şüpheniz olmasın. 
Size BTP'nin vaatleri neydi hatırlatayım. Çalışana da çalışmayana da 1000 TL. vatandaşlık maaşı, 5000TL. asgari ücret. (emekli ve çalışan işçi memur vs.) Ev hanımlarına emeklilik ve vatandaşlık maaşına ilave 1500TL. Doğum ikramiyesi 15000 TL. 18 yaşına kadar 250 lira çocuk maaşı, 100 binin altında gelirliden vergi alınmayacak. Faiz olayı sıfır. Fiyatlar asla ve asla değişmeyecek ve üretici desteklenerek. Fiyatlar ilk önce geriye çekilecek. (Maliyetler en düşük seviyede olacak) 333 sayfa MEM ve uygulaması  450 sayfa Sosyal Devlet. Burada size bir kaç satırla ancak bu kadar açıklanabilir. 
Ama projeyi kopyalayanların kafaları gördüğünüz gibi sömürgeciler kadar çalışmadı. Asgari, ücreti 1300 diye size verenler vergileri arttırarak yani çay kaşığı ile verip kepçe ile alarak aklınızı başınıza getirdiler (veremezler demiştik. Kaynakları ancak vergi demiştik) sanırım. Bu, herkese ders olmuştur. Hele işverenlere ayrı bir ders olmuştur. Çünkü MEM'de işverene hiç bir yük olmayacaktı. Devlet tamamını destekleyecekti. Unutmayın bu yeni bir ATA sözüdür. VERDİĞİNİ ALANA DEVLET DENMEZ.
AKP'nin hedefi, Anayasa olarak halka uygun maddelerle BAŞKANLIĞI aynı pakete koyup toptan yutturmaktır. Bunu kabul edersek vatanı kendimiz bölmüş oluruz. Anayasa hepimizin yasasıdır bunda seçim barajı ile Meclis'e giremeyen partilerin de söz hakkı vardır bu nedenle her partinin Genel başkanının kendinin veya temsilcisinin rey hakkı vardır. Aksi halde buna anayasa denemez AKP ve TERÖR ortak yasası olur. Dikkatinize sunarım.