"Resûlullah (s.a.v.) medh-ü senada ifrat etmekten, büyüklüğü ifade eden vasıfları söylemekten hoşlanmazdı.
Allah Resulü, çok mütevazı ve edepli idi. Rast geldiği kimselere selam verirdi.
Büyük veya küçük kiminle konuşursa; bütün vücuduyla ona dönerdi.
Bir kimse ile tokalaşsa, elini en son çekerdi.
Tasadduk ettiğinde, sadakasını muhtaç olana verirdi.
Bir meclise girerse, cemaatin vardığı yerin nihayetinde otururdu.
Bir arkadaşının ve komşusunun ihtiyacı için hizmet etmekten çekinmezdi.
Çarşıya gider ve eşyasını kendisi taşır, "bunu taşımak bana düşer" derdi.
İşçinin yapacağı işi yapmaktan çekinmezdi. Camiin inşaatında ve hendek kazmada bizzat çalışmıştı. Hâlbuki İslam'a karşı birleşmiş olan kabileleri püskürtmek için savaşa hazırlanmış İslam ordusunun başkumandanı idi.
Resûlullah (s.a.v.), giyim-kuşamında ve evinde de mütevazı idi. Etrafındakiler gibi giyer ve otururdu.
Hür, köle, cariye ve fakirin davetlerine icabet ederdi.
Bir kimse, herhangi bir şey için mazeret beyan ederse kabul ederdi.
Devesini bağlar, hizmetçiyle birlikte yemek yer, zayıf ve fakir olanların ihtiyacını karşılardı.
Temiz ve pak ruhunun derinliklerinden gelen bu tevazu ve alçakgönüllülüğü heybet ve sevgisini eksiltmezdi?
Ashabın ve sair insanların, O'na karşı münasebetleri, edep ve sevgi dairesinde cereyan ederdi. Kibirlenmez ama haddi aşmayı asla kabul etmezdi.
Allah Resulü, esas görevini, "Ben, ancak bir öğretmen olarak gönderildim" sözü ile açıklamıştır.
Cum'a Sûresi'nin 2. ayetinde de bu mühim görev şöyle açıklanır: "Kitapsız kimseler arasından, kendilerine ayetleri okuyan, onları arıtan, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderen O'dur. Onlar, daha önce, şüphesiz apaçık bir sapıklık içinde idiler."
Bu ayet, Resûlullah'ın en önemli görevinin eğitim ve öğretim olduğunu ifade eder. Peygamberin hayatının en büyük bölümü, bu görevde harcanıyordu: Kitabı ve hikmeti öğretmek; nefs ve ruhları onlarla eğitmek?
Çünkü eğitim ve öğretim olmaksızın siyasî, sosyal, iktisadî, askerî ve ahlâkî? Hayatın hiçbir yanının iyi olmasına imkân yoktur.
Bir millet, yolunu gösterecek bir rehber olmayınca mutlaka sapıtır. İşlerinde düzensizlik hüküm sürer. O milletin her ferdi için ayrı istikamet, ayrı bir tutum ve görüş hâkim olur. Böyle bir toplumun veya ferdin başarı göstermesi mümkün değildir.
Eğitimcinin kemali üç durumda kendini belli eder:
1. Eğitimci, insanın ruh ve aklını ne kadar olgunlaştırıp insanı ne derece ilerletebilirse kemali de o derece büyüktür.
2. Kemale erdirdiği insanların geniş dairesi, onun kemalini gösterir. Daire ne kadar geniş olursa, o kadar da onun büyüklüğü görülür.
3. Getirdiği hüküm ve terbiyelerin yararlı olup, insanların bütün ihtiyaçlarını karşılaması, asırlar boyu semere vermesi ve insanoğlunun ona daima muhtaç olması da eğitimcinin kemaline delâlet eder.
Dost ve düşman, inanan ve inanmayan herkes itiraf ediyor ki, bu alanlarda Hz. Muhammed (s.av.)'in eriştiği zirveye hiçbir kimse erişememiştir. Erişmesi de mümkün değildir.
Resûlullah (s.av.), insanları en aşağı dereceden alıp, en yükse dereceye çıkarmıştır? Meselâ Abdullah b. Mesud! Deve çobanlığı yapan, Kureyş arasında hiçbir değeri olmayan bir kimse idi. Fakat nübüvvet eli, onu terbiyelendirdikten sonra İslam hukuku ve hadis sahasında peşinden gelen en büyük imamlara kaynaklık yapmıştır."
Rabbim, bizleri Habibim dediği Hz. Muhammed'in (s.a.v) şefaatine nail eylesin. "Varisim" dediği kamil insanlardan ayırmasın. (âmin)
(Prof. Dr. Haydar Baş'ın Rahmet-el Lil Alemin eserinden)
Allah Resulü, çok mütevazı ve edepli idi. Rast geldiği kimselere selam verirdi.
Büyük veya küçük kiminle konuşursa; bütün vücuduyla ona dönerdi.
Bir kimse ile tokalaşsa, elini en son çekerdi.
Tasadduk ettiğinde, sadakasını muhtaç olana verirdi.
Bir meclise girerse, cemaatin vardığı yerin nihayetinde otururdu.
Bir arkadaşının ve komşusunun ihtiyacı için hizmet etmekten çekinmezdi.
Çarşıya gider ve eşyasını kendisi taşır, "bunu taşımak bana düşer" derdi.
İşçinin yapacağı işi yapmaktan çekinmezdi. Camiin inşaatında ve hendek kazmada bizzat çalışmıştı. Hâlbuki İslam'a karşı birleşmiş olan kabileleri püskürtmek için savaşa hazırlanmış İslam ordusunun başkumandanı idi.
Resûlullah (s.a.v.), giyim-kuşamında ve evinde de mütevazı idi. Etrafındakiler gibi giyer ve otururdu.
Hür, köle, cariye ve fakirin davetlerine icabet ederdi.
Bir kimse, herhangi bir şey için mazeret beyan ederse kabul ederdi.
Devesini bağlar, hizmetçiyle birlikte yemek yer, zayıf ve fakir olanların ihtiyacını karşılardı.
Temiz ve pak ruhunun derinliklerinden gelen bu tevazu ve alçakgönüllülüğü heybet ve sevgisini eksiltmezdi?
Ashabın ve sair insanların, O'na karşı münasebetleri, edep ve sevgi dairesinde cereyan ederdi. Kibirlenmez ama haddi aşmayı asla kabul etmezdi.
Allah Resulü, esas görevini, "Ben, ancak bir öğretmen olarak gönderildim" sözü ile açıklamıştır.
Cum'a Sûresi'nin 2. ayetinde de bu mühim görev şöyle açıklanır: "Kitapsız kimseler arasından, kendilerine ayetleri okuyan, onları arıtan, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderen O'dur. Onlar, daha önce, şüphesiz apaçık bir sapıklık içinde idiler."
Bu ayet, Resûlullah'ın en önemli görevinin eğitim ve öğretim olduğunu ifade eder. Peygamberin hayatının en büyük bölümü, bu görevde harcanıyordu: Kitabı ve hikmeti öğretmek; nefs ve ruhları onlarla eğitmek?
Çünkü eğitim ve öğretim olmaksızın siyasî, sosyal, iktisadî, askerî ve ahlâkî? Hayatın hiçbir yanının iyi olmasına imkân yoktur.
Bir millet, yolunu gösterecek bir rehber olmayınca mutlaka sapıtır. İşlerinde düzensizlik hüküm sürer. O milletin her ferdi için ayrı istikamet, ayrı bir tutum ve görüş hâkim olur. Böyle bir toplumun veya ferdin başarı göstermesi mümkün değildir.
Eğitimcinin kemali üç durumda kendini belli eder:
1. Eğitimci, insanın ruh ve aklını ne kadar olgunlaştırıp insanı ne derece ilerletebilirse kemali de o derece büyüktür.
2. Kemale erdirdiği insanların geniş dairesi, onun kemalini gösterir. Daire ne kadar geniş olursa, o kadar da onun büyüklüğü görülür.
3. Getirdiği hüküm ve terbiyelerin yararlı olup, insanların bütün ihtiyaçlarını karşılaması, asırlar boyu semere vermesi ve insanoğlunun ona daima muhtaç olması da eğitimcinin kemaline delâlet eder.
Dost ve düşman, inanan ve inanmayan herkes itiraf ediyor ki, bu alanlarda Hz. Muhammed (s.av.)'in eriştiği zirveye hiçbir kimse erişememiştir. Erişmesi de mümkün değildir.
Resûlullah (s.av.), insanları en aşağı dereceden alıp, en yükse dereceye çıkarmıştır? Meselâ Abdullah b. Mesud! Deve çobanlığı yapan, Kureyş arasında hiçbir değeri olmayan bir kimse idi. Fakat nübüvvet eli, onu terbiyelendirdikten sonra İslam hukuku ve hadis sahasında peşinden gelen en büyük imamlara kaynaklık yapmıştır."
Rabbim, bizleri Habibim dediği Hz. Muhammed'in (s.a.v) şefaatine nail eylesin. "Varisim" dediği kamil insanlardan ayırmasın. (âmin)
(Prof. Dr. Haydar Baş'ın Rahmet-el Lil Alemin eserinden)
Akın Aydın / diğer yazıları
- ‘Para milletin itibarıdır’ diyordu onu da kaybettirdi / 29.03.2024
- Siyasetçiler Yasak Elma ve Kızılcık Şerbeti dizilerini mi izliyor! / 28.03.2024
- Dünya lideri demek kolay, olmak zor / 27.03.2024
- Siyasette de hep masa kazanıyor / 25.03.2024
- Erdoğan neden sözlerinin esiri olmuyor? / 24.03.2024
- Erdoğan ‘seçimden sonrası tufan diyenleri’ not alıyormuş / 23.03.2024
- Müslümanların kan ile iftarı ve son fetva / 22.03.2024
- Erdoğan’a biat ve bozkurtların aklaşması / 21.03.2024
- Hüseyin Baş: 'Bunlarda hiçbir değer ve kutsal yok' / 20.03.2024
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024
- Siyasetçiler Yasak Elma ve Kızılcık Şerbeti dizilerini mi izliyor! / 28.03.2024
- Dünya lideri demek kolay, olmak zor / 27.03.2024
- Siyasette de hep masa kazanıyor / 25.03.2024
- Erdoğan neden sözlerinin esiri olmuyor? / 24.03.2024
- Erdoğan ‘seçimden sonrası tufan diyenleri’ not alıyormuş / 23.03.2024
- Müslümanların kan ile iftarı ve son fetva / 22.03.2024
- Erdoğan’a biat ve bozkurtların aklaşması / 21.03.2024
- Hüseyin Baş: 'Bunlarda hiçbir değer ve kutsal yok' / 20.03.2024
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024