Bugün, Öğretmenler Günü. Bütün öğretmenlerimizin bu özel gününü kutluyor, başöğretmenimiz M. Kemal Atatürk'ü saygı ve rahmetle anıyorum.
Öğretmen denilince haliyle akla gelen eğitimdir. Bu iki hayati kavramın çatısı ise ailedir ve özellikle annedir.
"Eğitim bir milletin var oluşudur" diyen Prof. Dr. Haydar Baş, eğitimin ilk olarak aileden başladığını ifade ettikten sonra annelere dikkat çekerek bu kutsal görevin ilk eğitmeni olarak onları işaret ediyor ve kadını, anneyi mühendis olarak tariflendirip; "Kadın, insan mühendisidir, toplumun birinci mimarıdır" diyor.
Başöğretmen M. Kemal Atatürk ise bu gerçeği şu cümlesiyle özetlemektedir; "Kadının en büyük görevi analıktır. İlk eğitim verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu görevin önemi daha iyi anlaşılır." (1923, İzmir) (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 89)
Bu tarif ve tabirler hayati öneme sahiptir. Maalesef geldiğimiz noktada aile, eğitim, öğretmen ve öğrenci kavramları büyük darbeler almış, hırpalanmış ve olması gereken yerden ve verilmesi gereken değerden çok uzak noktalarda bırakılmıştır.
Evet, bugün öğretmeler günü. Öğretmen nedir, ne iş yapar, nasıl yetiştirilir, ne kazanır? Bu gibi soruların sözlükte illaki bir tarifi vardır ama sosyal hayatta maalesef o tarifler hayata geçmemektedir.
Bir devletin en büyük gücü insandır. Yetişmiş, yetiştirilmiş, hem kendi, hem devleti ve milleti yararına yetiştirilmiş insanlardır. Böyle bir insan modeli olmadan devlet olmaz.
Peki, istikbal ve istiklali için, devlet ve milletinin geleceği için donanımlı insanı kim yetiştirir? Öğretmeler.
"Sağlam eğitim kadrosu, sağlam millet demektir" diyen Prof. Dr. Haydar Baş, her meslek sahibinin bir kazancının olduğunu, kimisinin para, kimisinin mal-mülk kazandığını ifade ettikten sonra "Öğretmenlerin kazancı insandır" diyerek öğretmenlerin değerini anlatıyor.
Öğretmenlerin kazancı insandır. Çünkü öğretmenler bu kazancı ile milletinin yönetimine, hukukuna, ziraatına, mühendisliğine, sağlık hizmetlerine kısaca toplumda ne kadar kurum ve kuruluş var bütün bunlara insan yetiştirir. Güçlü bir milletin var olabilmesi ancak sağlam bir eğitim ve öğretim kadrosuyla mümkün olabilir.
Türkiye'nin bu alanda da çok büyük kaynaklara sahip olmasına rağmen bu kaynakları kullanamadığını görmekteyiz.
Uygulanan eğitim programları, müfredatlarıyla hem çocuklarımızın geleceği heba edilirken, hem de donanımlı eğitmen ve öğretmenlerimizin bu potansiyellerini kullanmasına izin verilmiyor, dışlanıyor, öteleniyor.
Bu acı ve kabullenilemez gerçeği ülkemizin başbakanı bizzat açıkladı; "Her yıl 100 bin öğretmen mezun oluyor. Devlet olarak ne onlara, ne diğer üniversite mezunlarının hepsine iş bulmamız mümkün değil."
Bu mantık bugünün mantığı değildir. 15 yılın son ifadesidir. Daha önce de başbakan ve bakanlardan, kendilerinden kadro isteyen öğretmenlere, "Gidin başka iş bulun, öğretmen olmak zorunda mısınız, mezun olan her öğretmene iş bulmak zorunda mıyız" çıkışlarını çokça dinlemiştik.
Hatta hatırlarsınız; "Ölmek askerliğin kaderinde var, askerlik yan yatma yeri değildir" diyen zihniyet, öğretmeler için de "Günde 4 saat derse girip aldığı ücreti beğenmiyorlar" çıkışı gelmişti.
Öğretmenlerin hem maddi, hem de saygı, sevgi, hürmet anlamında sorunlarını yazmaya kalkarsam kitap haline gelir herhalde.
Bugün öğretmenler günü. Öğretmenler hediye istemiyor. Kadro verilmeyen öğretmenlerimiz öğrencileriyle buluşmak, görevde olan öğretmenlerimiz ise saygı ve hürmet istiyor.
Öğretmenleri, ısrarla hediye almayın demesine rağmen çocuklarım, "Baba, öğretmenimize hediye almak istiyoruz. Ne alalım?" dediler.
En iyi hediye kitaptır, mantığıyla yetişmiş bir öğrenci olarak muhterem hocamın, "Hoş Geldin Atatürk eserini hediye edelim" dedim. Tamam, dediler ve harçlıklarından eserin parasını verdiler. Aldım. (Yanlış anlaşılmasın! O parayı sonra geriye hediye ettim)
Öğretmenler ile başöğretmeni buluşturmak böyle bir günde en güzel hediye ve sürprizdir diyor ve tüm öğretmelerimizin gününü kutluyorum.
Öğretmen denilince haliyle akla gelen eğitimdir. Bu iki hayati kavramın çatısı ise ailedir ve özellikle annedir.
"Eğitim bir milletin var oluşudur" diyen Prof. Dr. Haydar Baş, eğitimin ilk olarak aileden başladığını ifade ettikten sonra annelere dikkat çekerek bu kutsal görevin ilk eğitmeni olarak onları işaret ediyor ve kadını, anneyi mühendis olarak tariflendirip; "Kadın, insan mühendisidir, toplumun birinci mimarıdır" diyor.
Başöğretmen M. Kemal Atatürk ise bu gerçeği şu cümlesiyle özetlemektedir; "Kadının en büyük görevi analıktır. İlk eğitim verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu görevin önemi daha iyi anlaşılır." (1923, İzmir) (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 89)
Bu tarif ve tabirler hayati öneme sahiptir. Maalesef geldiğimiz noktada aile, eğitim, öğretmen ve öğrenci kavramları büyük darbeler almış, hırpalanmış ve olması gereken yerden ve verilmesi gereken değerden çok uzak noktalarda bırakılmıştır.
Evet, bugün öğretmeler günü. Öğretmen nedir, ne iş yapar, nasıl yetiştirilir, ne kazanır? Bu gibi soruların sözlükte illaki bir tarifi vardır ama sosyal hayatta maalesef o tarifler hayata geçmemektedir.
Bir devletin en büyük gücü insandır. Yetişmiş, yetiştirilmiş, hem kendi, hem devleti ve milleti yararına yetiştirilmiş insanlardır. Böyle bir insan modeli olmadan devlet olmaz.
Peki, istikbal ve istiklali için, devlet ve milletinin geleceği için donanımlı insanı kim yetiştirir? Öğretmeler.
"Sağlam eğitim kadrosu, sağlam millet demektir" diyen Prof. Dr. Haydar Baş, her meslek sahibinin bir kazancının olduğunu, kimisinin para, kimisinin mal-mülk kazandığını ifade ettikten sonra "Öğretmenlerin kazancı insandır" diyerek öğretmenlerin değerini anlatıyor.
Öğretmenlerin kazancı insandır. Çünkü öğretmenler bu kazancı ile milletinin yönetimine, hukukuna, ziraatına, mühendisliğine, sağlık hizmetlerine kısaca toplumda ne kadar kurum ve kuruluş var bütün bunlara insan yetiştirir. Güçlü bir milletin var olabilmesi ancak sağlam bir eğitim ve öğretim kadrosuyla mümkün olabilir.
Türkiye'nin bu alanda da çok büyük kaynaklara sahip olmasına rağmen bu kaynakları kullanamadığını görmekteyiz.
Uygulanan eğitim programları, müfredatlarıyla hem çocuklarımızın geleceği heba edilirken, hem de donanımlı eğitmen ve öğretmenlerimizin bu potansiyellerini kullanmasına izin verilmiyor, dışlanıyor, öteleniyor.
Bu acı ve kabullenilemez gerçeği ülkemizin başbakanı bizzat açıkladı; "Her yıl 100 bin öğretmen mezun oluyor. Devlet olarak ne onlara, ne diğer üniversite mezunlarının hepsine iş bulmamız mümkün değil."
Bu mantık bugünün mantığı değildir. 15 yılın son ifadesidir. Daha önce de başbakan ve bakanlardan, kendilerinden kadro isteyen öğretmenlere, "Gidin başka iş bulun, öğretmen olmak zorunda mısınız, mezun olan her öğretmene iş bulmak zorunda mıyız" çıkışlarını çokça dinlemiştik.
Hatta hatırlarsınız; "Ölmek askerliğin kaderinde var, askerlik yan yatma yeri değildir" diyen zihniyet, öğretmeler için de "Günde 4 saat derse girip aldığı ücreti beğenmiyorlar" çıkışı gelmişti.
Öğretmenlerin hem maddi, hem de saygı, sevgi, hürmet anlamında sorunlarını yazmaya kalkarsam kitap haline gelir herhalde.
Bugün öğretmenler günü. Öğretmenler hediye istemiyor. Kadro verilmeyen öğretmenlerimiz öğrencileriyle buluşmak, görevde olan öğretmenlerimiz ise saygı ve hürmet istiyor.
Öğretmenleri, ısrarla hediye almayın demesine rağmen çocuklarım, "Baba, öğretmenimize hediye almak istiyoruz. Ne alalım?" dediler.
En iyi hediye kitaptır, mantığıyla yetişmiş bir öğrenci olarak muhterem hocamın, "Hoş Geldin Atatürk eserini hediye edelim" dedim. Tamam, dediler ve harçlıklarından eserin parasını verdiler. Aldım. (Yanlış anlaşılmasın! O parayı sonra geriye hediye ettim)
Öğretmenler ile başöğretmeni buluşturmak böyle bir günde en güzel hediye ve sürprizdir diyor ve tüm öğretmelerimizin gününü kutluyorum.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024