Türkiye, erken seçim tellalı Devlet Bahçeli'nin teklifi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilanıyla 24 Haziran'da en erken seçime gidiyor.
11 Eylül saldırıları sonrası, yani 2000'li yılların başından beri İslam ülkelerinde devreye sokulan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) işgalinin temel gerekçesi hepinizin malumu "demokrasinin olmayışı" olmuştur.
Irak, Afganistan bu gerekçelerle işgal edilmiş; Irak'ta amaç diktatör Saddam'ı devirmek, Afganistan'daki amaç ise El Kaide ve Taliban gibi örgütlerle mücadele etmek olsa da asıl zarara uğrayan Irak halkı ve Afgan halkı olmuştur.
Demokrasi getireceğiz diyenler, kan ve gözyaşını getirmişlerdir.
Tunus, Mısır, Libya gibi ülkelerde ise gerekçe yine demokrasi yoksunluğu, halkları dikta rejimlerinden kurtarmak olmuş ve ardından da buralarda iç unsurlar devreye sokulup, dışarıdan da desteklenerek gerçekte Amerikan Baharı olan "Arap Baharı" estirilmiştir.
Son olarak Batılı denetçilerin gözetiminde şeffaf sandıklarda yapılan seçimle işbaşına gelen Suriye Devlet Başkanı Esad'a "katil diktatör" denmiş, halkın özgürlüğünü gasp ettiği iddia edilmiş ve bu gerekçelerle Suriye topraklarını talan eden teröristlere her türlü destek sağlanmıştır. Olan yine halka olmuş, milyonlarca Suriyeli; Afganlılar gibi, Iraklılar gibi mülteci konumuna düşüp vatancüda olmuşlardır.
Yemen'de yapılan katliamlar da yine "demokrasi yok" kılıfıyla yapılmaktadır. İşin garip tarafı Yemen cumhuriyetle idare edilen bir devlettir, ona demokrasi getirsin diye üzerine saldırtılan Suudi Arabistan ise krallık rejimidir, yani halis muhlis bir diktatörlüktür.
Bir krallık, dünyanın en büyük kitle imha silahı olan ABD'nin talimatıyla, bir Cumhuriyete demokrasi getirmeye çalışıyor, on binlerce sivili, kadın-çocuk demeden rastgele, acımasızca katlederek? Ne garip bir dünya değil mi? İşte Batının demokrasi ve insan hakları anlayışı?
Bu Ortadoğu turundan sonra tekrar dönelim ülkemizdeki baskın seçim konusuna?
Başta Irak, Suriye, Libya ülkelerinin liderleri için müdahale öncesi yapılan suçlamalar bugün Batılı ülkelerin temsilcileri ve basın organları tarafından siyasilerimiz için yapılmaktadır.
Sizce bu tesadüf müdür?
Ortadoğu'daki bütün işgal ve katliamların mimarı ABD'nin Dışişleri Bakanlığı'ndan Türkiye'deki erken seçimle ilgili önemli bir açıklama geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, önceki gün basın toplantısında, "Olağanüstü hâl sırasında seçimlerin Türk hukuku ve Türkiye'nin uluslararası yükümlülükleriyle tutarlı bir şekilde, bütünüyle özgür, adil ve şeffaf bir biçimde yapılması zor olacaktır" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin yaklaşık iki yıldır OHAL altında olduğunu belirten Nauert, "bu tip bir olağanüstü hâl sırasında seçimlerin söz konusu şekilde yapılabileceğinden endişe duyduklarını" söyledi.
Malum, Türkiye'de OHAL uygulaması, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası 20 Temmuz 2016'da alınan bir kararla yürürlüğe girdi ve o tarihten bugüne 3'er ay süreyle uzatıldı.
Son olarak da geçtiğimiz Çarşamba günü TBMM Genel Kurulu'nda yapılan oylama ile 24 Haziran erken seçimlerini de içine alacak şekilde 7'inci kez uzatıldı.
İngiliz The Guardian gazetesi köşe yazarı Simon Tisdall, seçimin Erdoğan'ın "seçilmiş diktatörler kulübündeki yerini garantileyeceğini" yazdı.
The Daily Telegraph gazetesi ise, "Erdoğan'ın muhalefeti bastırması ve gittikçe otoriterleşen iktidarını daha fazla konsolide etmesi nedeniyle kaygılar büyürken seçim tarihi Kasım 2019'dan Haziran 2018'e çekildi" ifadeleri kullandı.
Şu gerçeği asla unutmamalıyız ki, Türkiye, Irak gibi, Afganistan, Libya, Suriye gibi ABD'nin BOP kapsamında bölüp parçalamak istediği 22 İslam ülkesinden birisi, hatta en önemlisi? Prof. Dr. Haydar Baş'ın 1991 yılında Körfez Harekâtı başladığı sıralarda yaptığı tespitle, "Asıl hedef Türkiye'dir."
Bakın, Sayın Baş, 16 Nisan 2018 tarihli "Suriye vuruldu" başlıklı makalesinde nasıl uyarıyor: "Esasen yeni dünya savaşının arifesindeki bölgede Suriye kadar kilit bir ülke de farkında olsak ya da olmasak da Türkiye? ABD Genelkurmay Başkanı Dunford, yaşanan vahameti 'ilk dalga' olarak ifade ettiğine göre, ülke olarak bir kuyumcu hassasiyeti ile olayları okumaya mecburuz. Hele hele Türkiye'nin envanterinde Suriye gibi Amerika füzelerini havada yok edecek savunma sistemleri yokken?"
Bir taraftan Türkiye'ye, Irak, Suriye, Libya'ya yapılan suçlamalara benzer suçlamalar, diğer taraftan da siyasilerimizin bu suçlamaları doğrularcasına attığı adımlar, OHAL'lerde baskın seçimler? Gerçekten de Sayın Baş'ın altını çizdiği gibi kuyumcu hassasiyetine ihtiyaç var.
Suriye'yi, Afganistan'ı, Libya'yı karıştıranlar akın akın ülkemize geliyorlar, geldiler. Türkiye'yi içeriden karıştıramayanlar, BOP'un Türkiye ayağını devreye sokabilmek için tebrübeli takviyeler gönderiyor. OHAL'de yapılacak baskın seçimle muhalafetin önü kesilerek, demokrasi rafa kaldırılarak birilerine provokasyon zemini oluşturulmuş olmuyor mu? Dışarıdan yükselen suçlamaları da buna ilave ettiğinizde senaryo az çok önümüze çıkıyor.
Türkiye'deki bir iç karışıklık, her an BM'den yaptırıma, Batılı ülkelerden de müdahaleye dönüşebilir. Sizce Türkiye aleyhindeki bir oylamaya veto eden hiç çıkar mı?
Sizce Yunanistan'daki bu cesaretin perde arkası nedir?
Bugünleri dahi çok aratacak zifiri karanlık tablonun hızla yaklaştığı bu kötü gidişattan kurtulmak mümkün, ama ne siyasi irade ne de milli irade bu kurtuluş kapısına yanaşıyor.
Çözüm belli, çözecek insan içimizde ama bizler ona çok çok uzağız.
11 Eylül saldırıları sonrası, yani 2000'li yılların başından beri İslam ülkelerinde devreye sokulan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) işgalinin temel gerekçesi hepinizin malumu "demokrasinin olmayışı" olmuştur.
Irak, Afganistan bu gerekçelerle işgal edilmiş; Irak'ta amaç diktatör Saddam'ı devirmek, Afganistan'daki amaç ise El Kaide ve Taliban gibi örgütlerle mücadele etmek olsa da asıl zarara uğrayan Irak halkı ve Afgan halkı olmuştur.
Demokrasi getireceğiz diyenler, kan ve gözyaşını getirmişlerdir.
Tunus, Mısır, Libya gibi ülkelerde ise gerekçe yine demokrasi yoksunluğu, halkları dikta rejimlerinden kurtarmak olmuş ve ardından da buralarda iç unsurlar devreye sokulup, dışarıdan da desteklenerek gerçekte Amerikan Baharı olan "Arap Baharı" estirilmiştir.
Son olarak Batılı denetçilerin gözetiminde şeffaf sandıklarda yapılan seçimle işbaşına gelen Suriye Devlet Başkanı Esad'a "katil diktatör" denmiş, halkın özgürlüğünü gasp ettiği iddia edilmiş ve bu gerekçelerle Suriye topraklarını talan eden teröristlere her türlü destek sağlanmıştır. Olan yine halka olmuş, milyonlarca Suriyeli; Afganlılar gibi, Iraklılar gibi mülteci konumuna düşüp vatancüda olmuşlardır.
Yemen'de yapılan katliamlar da yine "demokrasi yok" kılıfıyla yapılmaktadır. İşin garip tarafı Yemen cumhuriyetle idare edilen bir devlettir, ona demokrasi getirsin diye üzerine saldırtılan Suudi Arabistan ise krallık rejimidir, yani halis muhlis bir diktatörlüktür.
Bir krallık, dünyanın en büyük kitle imha silahı olan ABD'nin talimatıyla, bir Cumhuriyete demokrasi getirmeye çalışıyor, on binlerce sivili, kadın-çocuk demeden rastgele, acımasızca katlederek? Ne garip bir dünya değil mi? İşte Batının demokrasi ve insan hakları anlayışı?
Bu Ortadoğu turundan sonra tekrar dönelim ülkemizdeki baskın seçim konusuna?
Başta Irak, Suriye, Libya ülkelerinin liderleri için müdahale öncesi yapılan suçlamalar bugün Batılı ülkelerin temsilcileri ve basın organları tarafından siyasilerimiz için yapılmaktadır.
Sizce bu tesadüf müdür?
Ortadoğu'daki bütün işgal ve katliamların mimarı ABD'nin Dışişleri Bakanlığı'ndan Türkiye'deki erken seçimle ilgili önemli bir açıklama geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, önceki gün basın toplantısında, "Olağanüstü hâl sırasında seçimlerin Türk hukuku ve Türkiye'nin uluslararası yükümlülükleriyle tutarlı bir şekilde, bütünüyle özgür, adil ve şeffaf bir biçimde yapılması zor olacaktır" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin yaklaşık iki yıldır OHAL altında olduğunu belirten Nauert, "bu tip bir olağanüstü hâl sırasında seçimlerin söz konusu şekilde yapılabileceğinden endişe duyduklarını" söyledi.
Malum, Türkiye'de OHAL uygulaması, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası 20 Temmuz 2016'da alınan bir kararla yürürlüğe girdi ve o tarihten bugüne 3'er ay süreyle uzatıldı.
Son olarak da geçtiğimiz Çarşamba günü TBMM Genel Kurulu'nda yapılan oylama ile 24 Haziran erken seçimlerini de içine alacak şekilde 7'inci kez uzatıldı.
İngiliz The Guardian gazetesi köşe yazarı Simon Tisdall, seçimin Erdoğan'ın "seçilmiş diktatörler kulübündeki yerini garantileyeceğini" yazdı.
The Daily Telegraph gazetesi ise, "Erdoğan'ın muhalefeti bastırması ve gittikçe otoriterleşen iktidarını daha fazla konsolide etmesi nedeniyle kaygılar büyürken seçim tarihi Kasım 2019'dan Haziran 2018'e çekildi" ifadeleri kullandı.
Şu gerçeği asla unutmamalıyız ki, Türkiye, Irak gibi, Afganistan, Libya, Suriye gibi ABD'nin BOP kapsamında bölüp parçalamak istediği 22 İslam ülkesinden birisi, hatta en önemlisi? Prof. Dr. Haydar Baş'ın 1991 yılında Körfez Harekâtı başladığı sıralarda yaptığı tespitle, "Asıl hedef Türkiye'dir."
Bakın, Sayın Baş, 16 Nisan 2018 tarihli "Suriye vuruldu" başlıklı makalesinde nasıl uyarıyor: "Esasen yeni dünya savaşının arifesindeki bölgede Suriye kadar kilit bir ülke de farkında olsak ya da olmasak da Türkiye? ABD Genelkurmay Başkanı Dunford, yaşanan vahameti 'ilk dalga' olarak ifade ettiğine göre, ülke olarak bir kuyumcu hassasiyeti ile olayları okumaya mecburuz. Hele hele Türkiye'nin envanterinde Suriye gibi Amerika füzelerini havada yok edecek savunma sistemleri yokken?"
Bir taraftan Türkiye'ye, Irak, Suriye, Libya'ya yapılan suçlamalara benzer suçlamalar, diğer taraftan da siyasilerimizin bu suçlamaları doğrularcasına attığı adımlar, OHAL'lerde baskın seçimler? Gerçekten de Sayın Baş'ın altını çizdiği gibi kuyumcu hassasiyetine ihtiyaç var.
Suriye'yi, Afganistan'ı, Libya'yı karıştıranlar akın akın ülkemize geliyorlar, geldiler. Türkiye'yi içeriden karıştıramayanlar, BOP'un Türkiye ayağını devreye sokabilmek için tebrübeli takviyeler gönderiyor. OHAL'de yapılacak baskın seçimle muhalafetin önü kesilerek, demokrasi rafa kaldırılarak birilerine provokasyon zemini oluşturulmuş olmuyor mu? Dışarıdan yükselen suçlamaları da buna ilave ettiğinizde senaryo az çok önümüze çıkıyor.
Türkiye'deki bir iç karışıklık, her an BM'den yaptırıma, Batılı ülkelerden de müdahaleye dönüşebilir. Sizce Türkiye aleyhindeki bir oylamaya veto eden hiç çıkar mı?
Sizce Yunanistan'daki bu cesaretin perde arkası nedir?
Bugünleri dahi çok aratacak zifiri karanlık tablonun hızla yaklaştığı bu kötü gidişattan kurtulmak mümkün, ama ne siyasi irade ne de milli irade bu kurtuluş kapısına yanaşıyor.
Çözüm belli, çözecek insan içimizde ama bizler ona çok çok uzağız.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024