-Türkiye AB'ye alınmayacakBTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, "Taa baştan beri Türkiye'nin AB'de kesinlikle olmayacağı kanaatinde" olduğunu hatırlatarak, "O dünya çok farklı bir dünya. Medeniyetler farklı. Siyasetler farklı. Kültürler farklı. Örfler farklı. Adetler farklı. Biz, o dünyada olamayız. Bizi kabul etmezler. Bir defa bunu bilelim. İki, hiç bir devletin, Kıbrıs gibi sorunu olan bir devletin AB'ye girme konusunda şartı olmamıştır. Böyle bir meselesi olan devlete, 'Senin şu meselen var. Bunu hallet de gel' şartı konulmamıştır" dedi.
-Sevr'in de ötesinde bir olayMeselenin özünde Türkiye'yi Anadolu'dan çıkarma düşüncesinin bulunduğuna işaret eden BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Baş, şunları söyledi: "Onların gözü bizde değildir. Onların gözü Anadolu coğrafyasındadır. Bu coğrafyayı alana kadar bu oyunlar, bu entrikalar devam edecektir. AB'ye girme olayı da Türkiye'yi AB üzerinden parçalama hadisesidir. Bazıları Sevr diyor, Sevr'in de ötesindedir. Göreceksiniz. Sevr'den de çok öteyedir."
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, "Haftanın Sohbeti"nin bugünkü bölümünde, Fransız yetkililerin "Türkiye Kıbrıs Rum Kesimini, Kıbrıs'ın tamamının cumhuriyeti olarak tanımadıkça müzakereler başlamaz" sözleri bağlamında Türkiye'nin AB macerasını değerlendirdi. n Hocam, AB konusunda siz daha önce defalarca sorular yönelttik. Türkiye'nin AB macerası devam ettiği müddetçe biz de yeni sorular sormaya devam edeceğiz. Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ile Başbakan Villepin açıklamalar yaptı. "Türkiye, Kıbrıs Rum Kesimini Kıbrıs Cumhuriyeti olarak resmen tanımadan AB'ye giremez" diye bir ifade dayattı ve bunu bakanlar kurulu kararı halinde geçirdi. Siz, Fransa Başbakanı ve Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamayla artık Türkiye'nin bu AB macerasında geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?Prof. Dr. Haydar Baş- Biz, taa baştan beri Türkiye'nin AB'de kesinlikle olmayacağı kanaatindeyiz. O dünya çok farklı bir dünya. Medeniyetler farklı. Siyasetler farklı. Kültürler farklı. Örfler farklı. Adetler farklı. Biz, o dünyada olamayız. Bizi kabul etmezler. Bir defa bunu bilelim. İki, hiç bir devletin, Kıbrıs gibi sorunu olan bir devletin AB'ye girme konusunda şartı olmamıştır. Böyle bir meselesi olan devlete, "Senin şu meselen var. Bunu hallet de gel" şartı konulmamıştır. Artı, Türkiye'nin önünde böyle bir şart yoktu. Böyle bir şart olmadığı halde kalkıp, "Sen Kıbrıs meseleni hallet. Rum kesimini kabul et" demek suretiyle önüne bunun şart olarak konmuş olmasının manası "Ben orada öyle söylerim, burada böyle yaparım, yarın da bir başkasını yaparım" demektir. O zaman siyak-sibak karinesi ile yola çıktığınızda göreceksiniz ki bu meseleyi siz bir gün halletseniz de yarın şart olmayan başka bir mesele şart olarak önünüze gelecektir. Sevr'in de ötesinde bir olayZaten ucu açık müzakere süreci başlayacak. Başlarsa tabii. Ucu açık müzakere sürecinde her türlü ihtimal önümüze gelecek, önümüze gelen bu ihtimallerden asıl maksat da Batının coğrafyamız üzerindeki, Türk milleti üzerindeki hesabıdır, Şark Meselesidir. Türkiye'yi bu coğrafyadan çıkarmaktır. Onların gözü bizde değildir. Onların gözü Anadolu coğrafyasındadır. Bu coğrafyayı alana kadar bu oyunlar, bu entrikalar devam edecektir. AB'ye girme olayı da Türkiye'yi AB üzerinden parçalama hadisesidir. Bazıları Sevr diyor, Sevr'in de ötesindedir. Göreceksiniz. Sevr'den de çok öteyedir. Böyle bir programın, planın hayata geçmesinin adına AB denir. "Biz bunun neresinde olacağız?" Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olarak neresinde olacağız? Hiç bir yerinde olmayacağız. "Peki sen ne demek istiyorsun?" Ben şunu çok net olarak açıkça görüyor ve diyorum ki, maksat, Türkiye'nin yer altı kaynaklarıdır. Maksat Türkiye'nin coğrafyasıdır, tabiatıdır. Hülasa İstanbul'udur, Ege'sidir, Akdeniz'idir, topyekün Türkiye'dir. Burasının şu veya bu isim adı altında bölünmesi, elimizden çıkması ve bize de güzelce "Hadi Hakkın selameti başına olsun. Senin buralarda ne işin vardır. Senin yerin Ortaasya'dır, bozkırlardır" deyip bir tekme ile gönderilmemiz olayıdır. Bunu böyle bilelim, görelim.Şunu çok iyi bileceksiniz. Eğer bir insan düşmanını tanımazsa hayatın en büyük zilletini yaşar. Düşmanını tanıyan arif insan, kamil insan, marifet ehli, aydın, düşmanına göre tedbirini alır. Hem onunla hukukunu iyi tutar ve hem de gücünü, kudretini yerinde bulundurur. O güç, o kuvvet elinde olduğu müddetçe de düşmanı ona şu anda bize yapılan tekliflerin hiçbirini yapamaz. Yani demek isterim ki gücümüzden, kuvvetimizden, irademizden ne kadar tecrid edilir, uzaklaşır isek kedinin fare ile oynadığı gibi bizimle oynarlar. Şu anda bizimle oynanıyor ise biz çok şeyimizi kaybettik, ediyoruz, anlamını hepimiz almamız lazım. Yoksa sana gelecek, "İstanbul içinde sen ekümenik bir devlete müsaade et" denecek. "Ege'de Kıt'a Sahanlığını şu noktada kabul et. Kıbrıs'ı ver" diyecek. Eğer sen güçlü isen, senin şamarın yerinde ise, okkalı bir adamsan, bunu diyebilir mi? Tabii sermaye piyasanda onun 40 milyar doları olursa, kendi kendini bakabilecek üretimini yapmaktan aciz olursan, her yaptığı işi onun müsaadesiyle yapmayı kendine bir vazife olarak alırsan, bunu kabul edersen, kedinin kuyruğu ile oynadığı gibi elbette seninle de oynarlar. Olay budur. Kurtuluş Kuvay-ı Milliye ruhundan Hocam, şimdi 30 Ağustos Zafer Bayramının yıldönümün kutlamaya hazırlanıyoruz. Fakat tam da bu noktada Kıbrıs'a gelinen nokta ortada. Kıbrıs davası terk edilmiş, Kıbrıs verilmiş. Ege'de Yunan, kendi çıkarları çerçevesinde her gün bir adım atıyor. İstanbul'da Patriğe ekümenizm hakları hemen hemen verilmiş vaziyette. Güneydoğu'da, Kuzey Irak'ta her türlü sıkıntı en üst düzeye kadar taşınmış vaziyette. Öyle bir halimiz var ki sanki biz Türkler Kurtuluş Savaşını vermemiş bir millet gibiyiz.Prof. Dr. Haydar Baş- Veya Kurtuluş Savaşını verdik de herşeyi kaybettik. Masaya oturduk. Bütün bu tavizleri verme noktasına geldik.n Bu noktaya biz nasıl geldik ve bu işin içinden nasıl çıkacağız?Prof. Dr. Haydar Baş- Tabii bu noktaya geliş nedenimiz entrikadır, oyundur, gaflettir, dalalettir, ne derseniz deyin. Bunun içinden çıkmanın tek yolu Kuvay-ı Milliye ile milletin biraraya gelmesi, kendini tanıması, değerlerine dönmesi, siviliyle, askeriyle, devletiyle, milletiyle şaha kalkmasıdır. Şunu çok iyi bilelim. Milletimiz kendisi gibi düşünen, kendisi gibi yaşayanlarla beraber olduğu gün, an bu olaylar saatliktir, her şey bir anda düzelecektir. Hiç kimsenin bundan kuşkusu olmasın.