Prof. Dr. Haydar Baş- Bu sihirli bir değnek değil bir matematik işidir. İyi hatırlıyorum. Japonya'ya gittiğimde işadamları ile görüşmemizde bir tekstil firması sahibi ile yaptığımız sohbette Japon ekonomisinin içyüzünü öğrendim. Ona "Kesinlikle Japonya çok ciddi bir darboğaza girecek. Deflasyon sürecine gireceksiniz. Sakın paranızla imalat yapmayın" dedim. Ben Japonya'dan ayrıldıktan sonra belki bir, belki iki ay geçmedi, Japonya deflasyon sürecine girdi. Şu anda durum ne bilmiyorum.
n Hâlâ devam ediyor.
Prof. Dr. Haydar Baş- Hâlâ devam ediyor mu? Edecek. Etmemesi mümkün değil. Çünkü siz, mamulü imal ediyorsunuz. Bu mamulü sizden alacak müşteri tabanı lazım. Eğer müşterinin cebinde parası yoksa imal ettiğiniz mamul ne kadar kıymetli olursa olsun bunu siz satamazsınız. "Benim mamulüm rakipsizdir." Doğrudur. Belki emsalleri arasına koyduğunuz zaman sen üç tane, öteki bir tane satar ama parası olursa yine satar, olmazsa satamaz. Mesela orada bir işçinin durumunu, aldıkları maaşları sordum. Baktım ki tüketen sınıf aciz durumda. Çözümü de tüketen sınıfa parayı cömertçe ikram etmektir. İşçi ise işçiye, memursa memura, hülasa vereceksiniz ki vatandaş pazara indiği zaman rahatlıkla tüketimini yapabilsin. Tabiî bazı yerlerde sizin bunu dağıtmanız, kredi olarak vermeniz de mümkün değildir. Bazı global sermaye sahipleri parayı ellerinde tuttular. Faizle bunu bloke ettiler. Bloke edilen para senin-benim elimde olsa, vereceğiz. Devletin de elinde değil. Elinde olsa işçisine, memuruna verecek. Ama birtakım küresel güç sahiplerinin elinde bloke ediliyor. O da ayrı bir dert. Dolayısıyla istediği zaman tüketicinin cebine para girmediği için bir bakıyorsun ki deflasyon sürecine giriyorsun, işin içinden çıkılamıyor. Bunun gibi misalleri çoğaltabiliriz.
Mesela Almanya'da aynı gözlemde bulundum. Mesela ABD'nin ekonomisi kim ne derse desin batma noktasındadır. Amerika bir anda aradan çıkabilir. Hiç kimse sizi kandırmasın. Sadece güçlü bir devlet Amerika ile maliye politikasında rekabete girsin, kâfidir. Olay bu kadar basittir. Bunu da buradan ifade etmiş olalım. Dünyanın bu kadar dev ülkesi görülen ülke bir anda çökebilir. Bu, buzdan saraylara benzer. Güneş ortaya çıktı mı buz yığınları eriyecek, işi bitecektir. Çünkü orada karşılıksız bir sürü para var. Emisyonu öyle genişletmiş ki mevcut olan emtianın karşılığında bir emisyon değil bu. Kafasına göre emisyon genişletmiş. Türkiye'yi, Almanya'yı, Afrika'yı baz almış. Oradaki gelirleri hesap ederek "Benim param dünya parası" demiş, parayı basmış. Onlardan da fazla basmış. Onun için de bize "Kendi paranızı basmayın. Benimki size yeter" diyor. Şimdi biz parayı biraraya toplasak, Amerika'ya gitsek, alışverişe kalksak, % 90 paranın karşılığında mal bulamayız. Böyle ekonomi olur mu? Ekonomi demek kuruşun karşılığında mamulün olması demektir.
Bizi takip edenler inansın, güvensin, biz bu işi hallederiz. Biz bu işi biliyoruz. Bizden de çalıp konuşanlara da itimat etmesinler. 2001 yılında Omega firmasından bir saat alıyordum. "Sakın bu sahte olmasın" dedim. Bu, Hac mevsiminde oluyor. "Yok. bu hakikisidir" dedi. Onun adına da Omega diyorlar, hakiki Omega'nın adına da Omega diyorlar. Birinin değeri kabul edelim 1,5 milyar, birinin değeri 100 lira. Arada bu kadar fark var.
Milli Model ile yola çıkarak bizi çalmaya çalışanlar var. Bu bir bütündür. Hem siyasetçiye, hem ilim adamına yakışan mehaz göstererek, yani kaynak göstererek bir işe sahip olmaktır. Sen zaten işin aslını bilmiyorsun. Dolayısıyla bunu yapanların bu işi devam ettirmesi hiç mümkün değildir. Bu işin sahibi biziz.