Demirel tarzı siyasetin temel formülü neydi; "Dün dündür bugün bugündür." Bir de ömrü boyunca kendini güç odaklarına pazarlamak.. Umduğunu bulamadığı ya da millet bu ilişkileri sorgulamaya başladığı anda, cami cemaatinin kulağına hoş gelecek bir iki cümle patlatarak millet nezdinde kaybettiği itibarı geri kazanmak.
Demirel yıllarca sarkaç gibi salınarak, bir güç odaklarına, bir seçmene selam vererek bu milletin 35 yılını heba etti.
İktidarı döneminde en çok yolsuzluk vak'alarına göz yuman Demirel, muhalefetle Koskotas dosyalarından, yolsuzlukla mücadele bakanlığı kuracağından dem vurdu.
Her defasında milletimizi kandırmayı başardı. Çünkü biz millet olarak yeni bir iktidar seçmek yerine, hep mevcut iktidarı cezalandırmaya kilitlendik.
Oysa seçimlerde yeni iktidarı seçme güdüsüyle hareket etseydik estirilen rüzgara değil, projesine, vizyonuna, misyonuna, liderlik yeteneğine bakıp yeni kadrolara yol verirdik.
Öyle yapmadık. Mevcudu cezalandırmak için bir önceki iktidar döneminde denediğimiz liderlerin "değiştim" iddialarına kandık. Güç odaklarının estirdiği yalan rüzgarına aldandık.
Şimdilerde "değiştim" numarasına oynayan Tayyip Erdoğan, Erbakan'dan çok Demirel'in çıraklığına soyunmuşa benziyor. Siyasî ikbal uğruna her tür ilkesizliği sergileyen AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan kurtuluşu Demirel tarzı popülist söylemlerde arıyor.
Değiştiğini ispat etmek için Amerikalara gidip Yahudi lobilerine yeminler, taahhütler veriyor. Kapalı kapılar ardında "yeni görevler" yükleniyor. ABD'nin tam da Haçlı Seferlerine başladığını ilân ettiği bir dönemde, "ABD'nin samimi müttefiki olduğunu" ifade ediyor. Avrupa Birliği'nin PKK ile aynı hizaya geldiğini itiraf ettiği bir dönemde Avrupa Birliği taraftarı oluyor. IMF'nin ülkeleri ve ülkemizi batırdığı bir anda "IMF politikalarının kamçısız uygulayıcısı" olacağı sözlerini veriyor.
Misyonerlik faaliyetlerinin tam da gemi azıya aldığı, meydanı boş bulduğu bir anda; dinî ve millî varlığımıza kasdettiğinin toplumun hemen her kesimince anlaşılmaya başlandığı bir anda AKP'liler misyonerlerle, papazlarla kol kola giriyor. Samimiyeti öyle ilerletiyorlar ki, soykırım ithamları ile milletimize iftira eden Ermeniler'in kiliselerini onarıyorlar.
Benim iki de bir niye Erdoğan'ı eleştirdiğimi anlamakta güçlük çeken okuyucularımız ellerini vicdanlarına koyarak şu fotoğraflara bir baksınlar.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Ermeni Kilisesi'nin onarımı için iki yıldır mücadele ettiğini söylüyor. Hem de nerede? Binlerce Türk annesinin karnındaki bebeğinin Ermenilerce katledildiği Van'da.
Bütün bu şenaatlerini unutturmak için gündemi saptırmaya çalışmaları nafile.
Neymiş Erdoğan, içki yasağını referanduma götürecekmiş?
Haydi önce ABD, AB, IMF, Yahudi lobileri misyonerlik, Kıbrıs politikalarınızı referanduma götürelim. Var mısınız?
Bu sorulara cevap veremeyince eh takiyye yapıyoruz diyenlere soruyoruz. Bu aAmerikalılar, bu Yahudi lobileri ahmak mı? Bu kadar güvenmelerinin sebebi ne? Ne sözler veriyorsunuz ki adamlar tav oluyor? Demek ki asıl takiyyeyi millete yapıyorsunuz.
Neymiş, kamu kurumlarında içkiyi yasaklayacaklarmış. Belediye başkanı olmadan önce de genelevleri kapatacağınızı söylemiştiniz. Ne oldu sahi?
İçki yasağı konusunda da samimi değiller. Anayasa'nın ilgili maddesi sadece kamu kurumlarından bahsetmiyor ki! Gençlerin içki gibi alışkanlıklardan korunmasından bahsediyor.
Sizler gibi toplumun önündeki insanların içkili davetlerde baş köşeye oturmaları gençleri içkiye teşvik etmiyor mu?
Bir dönem aynı partide siyaset yaptığınız, şimdilerde yasaklı olduğu için AKP'de olamayan ancak her gün köşesinde sizlere övgüler dizen Ilıcak'ın ziyafet sofrasında alkol gırla giderken niye davetlilere referandum teklif etmediniz? Yoksa sizinkilere serbest mi? Bu soruları sormaya bile hacet kalmadı. Çünkü AKP Grup Başkan Vekili Bülent Arınç, "Bu tartışma bize birkaç puan oy kazandırır" diyerek gerçek maksatlarını ortaya koydu.
Yazık. Çok yazık. Artık bu tür ucuz demogojileri brakalım da krizden çıkaracak çözümleri konuşalım.Sahi var mı bir teziniz? Bir özgün projeniz?