logo
26 NİSAN 2024

Bosna Diyalog kıskacında

21.09.2005 00:00:00
Bosna Hersek'teki savaşın ciddi bir uyanışı beraberinde getirmesine rağmen Müslüman Boşnakları asimile hareketinin şimdi de Dinlerarası Diyalog ile yürütüldüğüne dikkat çeken BTP lideri Prof. Dr. Haydar Baş, "Dinlererası Diyalog ile özünden koparılan insanlar farklı medeniyetlerin, farklı örflerin kurbanı haline getirilmek isteniyor" dedi.

BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Bosna-Hersek'e üç günlük bir ziyarette bulundu ve bu haftaki "Haftanın Sohbeti" Mostar köprüsünün hemen yanıbaşında gerçekleştirildi. Prof. Dr. Haydar Baş, Selim Kotil'in sorularına verdiği cevaplarda Bosna Hersek'in, Mostar'ın, Balkanların, Kafkasların, Türk dünyasının, Ortadoğu'nun Müslüman Türk milleti için ne anlam ifade ettiğini, bu minval üzere neler yapılması gerektiğini anlattı.

Muhterem Hocam, tarihi bir mekanda, Mostar'dayız. Şu anda arkamızda Mostar köprüsü bulunuyor. Mostar'ı nasıl buldunuz?

Prof. Dr. Haydar Baş: Anadolu şehirlerinden, Anadolu medeniyetinden, Türk İslam görüntülerinden bir yerde kendimi buldum. Gördüm ki Müslüman Türk milleti hangi coğrafyaya gitmişse oraya kültürünü, siyasetini, medeniyetini getirdi. Bu siyasetini bir zorlama yapmadan, bir baskı kurmadan, tamamen gönül yoluyla, hazmettire ettire uyguladı. İnsanlarla, buralı arkadaşlarla yaptığımız temaslarda, gezdiğimiz pazarda, çarşısında bunu çok açık ve net olarak yaşıyoruz.

Mostar köprüsünün önemiMostar köprüsündeki teknik incelikten bir iki kelime bahsetmek istiyorum. Dikkat ederseniz Mostar köprüsünün tekniği tıpkı kubbe teknolojisine uygun yapılmıştır. Çok geniş bir mekan var. Bu geniş mekanda, o günün şartlarında, demir kullanmadan, bu koskocaman köprüyü ayakta tutuyorsunuz. Bu, aslında hakikaten zor bir iştir. Ama bunu bizim Türk sanat anlayışı, mimari anlayışı zor da olsa gerçekleştirmiştir. Böylece yukarıdan ne kadar yük binerse binsin bu köprünün yıkılması mümkün değildir. Bu teknolojinin yanında, bu çok güçlü bir anlayışın, medeniyetin orada sergilenmesinin yanında Müslüman Türk milleti aynı zamanda hemen bu köprünün etrafında, şu kadar küçük bir mekanda on tane küçük cami yapmıştır. 100- 500 metrede cami yaparak kendi sanatını, kültürünü, medeniyetini buradaki insanların gönül dünyalarını fethederek sergilemiştir. Yine yukarıda dikkat ederseniz bir haç var. Dağın tepesinde. Son Hırvat Boşnak savaşında bu köprü yıkılıyor. Hemen akabinde de Hırvatlar Haçlarını oraya dikiyorlar. Demek ki burada yapılan savaş her hangi bir ekonomik zafiyetten, kazançtan doğan bir savaş değil. İnançların, kültürlerin, medeniyetlerin savaşıdır. Bu haç bunun çok açık bir göstergesidir. Burada yapılmak istenilen şey Haçlı kültürünün, Haçlı medeniyetinin, burada yaşayan Müslüman Bosnalıların üzerine hakim kılmanın bir ifade tarzı idi. Ama yıkılan köprü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin  ilgi ve alakası ile yeniden inşa edilmiştir. Milletin bir bireyi olarak kendilerine buradan teşekkür ediyorum. Fevkalade bir tarzda, eskisini hatırlatacak mimari tarzda onu ortaya koydular.

Bosna'daki yeni tehlike: Dinlerarası Diyalog

Medeniyetler çatışması olduğunu ifade buyurdunuz. Savaş döneminde en az 250 bini aşkın Müslüman Boşnak burada katledildi. Tito döneminde, Müslümanlar, Boşnaklar, Hırvatlar, Sırplar kardeştir adı altında bir süreçten hadise bu noktaya getirildi. Bu, önümüzde bir çelişki gibi duruyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Haydar Baş: Tabii Tito döneminde başlayan bir asimile hareketi vardı. Bu asimile hareketi önce insanların kültüründe, inancında başlatılmıştır. O günden bugüne de bilhassa inanca yoğun bir şekilde intikal ederek Bosnalı Müslüman kardeşlerimizin maalesef inançları ile oynanmıştır. Bir insanın inancı aynı zamanda örfüdür, adetidir, geleneğidir, medeniyetidir, siyasetidir. Yani insanların inançlarının hayatla birebir ilgisi vardır. Siz bunu koparıp atamazsınız. Onun için Müslüman Türk dünyasında siyaset, kültür, medeniyet, Tevhid akidesi üzerine bina edilmiştir. Sistemler ne olursa olsun hepsinde bir birlik ve beraberlik vardır. Ruhu birliğe dayalıdır. Hıristiyan Batı dünyasında ise bu Teslis akidesine dayalıdır. Siz bütün bu medeniyetlerin oturduğu temel taş, zemin olan dinle oynadığınız zaman o milletlerin medeniyetleri ile, siyasetleriyle, kültürüyle oynarsınız. Zaman içerisinde yetişen nesiller asıldan çok uzaklaşır ve kendinden kopar. Burada o yapılmıştır. Mesela burada karşılaştığımız insanların halinden, yaptığımız sohbetlerden, bize gelen bilgilerden bu asimile hareketlerinin sonunda o kadar Bosnalı kendinden koptu ki kendini unuttu. Vurdumduymaz bir pozisyona girdi. Ama son Sırp Hırvat savaşı bir ders oldu. "Hani kardeştik. Tito döneminde bu böyleydi. Biz Müslüman kadınları bunlarla evlendirdik. Biz kardeş olacaktık. Demek ki bunların hepsi bir hikaye, hepsi bir aldatmaca" denilmek suretiyle o günden bu tarafa Bosnalılarda ciddi bir uyanış var. Fakat bu yoğun hareket, asimile hareketi, savaştan hemen sonra Dinlerarası Diyalog adı altında yine devam ediyor. Ki Türkiye'de zaten bu hareketin girmediği, istila etmediği bir şey de kalmadı. Bu, büyük bir hastalıktır. Müslüman Türk'ü içten içe kemirmek, onu hıristiyan yapmaktır Dinlererası Diyalogun özü. Başka bir şey değildir. İnsan kendi kurallarından koptuğu zaman, nasıl aç olan insanın önüne siz yiyeceği gıdayı koymazsanız zararlı da olsa her gıdayı yemek mecburiyetinde kalır. İnançlar da böyledir. Kendine has olanı, kendine faydalı olanı bulamadığı zaman önüne gelene sarılır. Yani sahte ilahlara sarılması bir tabiat zorunlamasıdır. Fıtrattan gelen bir ihtiyaçtır. Burada ve dünyada oynanan oyun bu. Dinlerarası Diyalog ile kendi özünden kopartılan insanları farklı kulvarlara sürükleyerek, farklı medeniyetlerin, farklı örflerin kurbanı haline getirmektir. Buralarda aynı şey uygulanıyor.

Türkiye sırtını dönmüş vaziyetteBurasını da ayıktıracak olan, daha önce buralara bu medeniyeti kazandıran Türk milleti olacaktır. Onun için Türk milletinin, Balkanlarda, Kafkaslarda, Türk dünyasında, Ortadoğu'da çok güçlü bir politikası olması lazımdır. Bir hariciye politikası olması lazımdır. Ama maalesef bunu biz bugün göremiyoruz. Şu anda hariciye politikamız sanki kendi kendine mahkum olmuş, esir olmuş bir anlayış içerisinde, sanki biz dünyaya muhtaçmışız mantığı içerisinde gidiyor. Bu halde himmete muhtaç olan dede nasıl başkasına himmet edemez ise görüntümüz de bir başka topluluğa yardım etmek, onu bir noktaya taşımak değil bilakis  onlardan uzaklaşma dönemine girmiştir. Çünkü bizim kendimize olan itimadımızı kaybetmişiz. Bugünkü siyaset bunu kaybetmiştir. Aslında buna dönmek lazım. Milletin kendisine dönmesi lazım. Kafkaslar politikasını, Balkanlar politikasını ele alarak bir bilek, bir yürek olmamız lazım. Buraya geldik. Kendimizi hiç Anadolunun dışında bir mekanda gibi hissettik mi? Herkes  bize sıcak bakıyor. Sanki aylarca, yıllarca beraber yaşadık. Mesela Saraybosna'da Başçarşı'da çok ciddi bir medeniyeti, kültürü hep beraber yaşadık, gördük. Bu insanlar bizden bunu bekliyor. Ama biz buralara maalesef sırtımızı dönmüş vaziyetteyiz. Siyasilerin kulaklarını, gözlerini açarak, nazarlarını biraya tam teksif ederek o birliği hayata geçirmeleri lazım.

Müslüman Türk kimliğinin önemi

Muhterem Hocam, ifade ettiğiniz gibi Dinlerarası Diyalog süreci ile Bosna Hersek bu noktaya kadar getirildi. Benzeri olay Irak'ta da yaşandı. Irak ilk işgal edildiğinde Iraklı kadınların işgalcileri güllerle karşıladıklarını gördük. Ama ondan sonra o bölge insanı büyük bir eziyet ve işkence ile karşı karşıya kaldı. Kendi ülkemizde de Dinlerarası Diyalog adı altında insanımız kendi akaidinden ve kimliğinden kopartılarak kendi devleti ve kimliği ile adeta karşı karşıya getiriliyor. Bu noktada siz her konuşmanızda sık sık Müslüman Türk kimliğinden bahsediyorsunuz. Buranın insanının da kimliğini kaybettiğini ifade ettiniz. Müslüman Türk kimliğinin niye bu kadar üzerinde duruyorsunuz?

Prof. Dr. Haydar Baş: Müslüman Türk kimliği insanlık kimliğidir. Bunu çok iyi bilelim. Biz, geçmişimizi, milletimizi, Türk milletini tanımadığımız için ona verilmesi gereken değerden haberdar değiliz. Türk milleti bir defa insan olarak insani değerlere, tarihin her döneminde, Müslüman olmadan önce de değer vermiştir. Müslüman olduktan sonra yürüdüğü yolda karıncayı bile incitmemiştir. Eğer Türk milleti kabadayıdır. Atının sırtından inmemiştir. Obalardan obalara delikanlı gibi gitmiştir. Ama hiç bir insanın hakkına tecavüz etmemiştir. Gezdiği coğrafyalarda  can, mal, namus, din ve vicdan emniyetini doya doya bütün insanlığa yaşatmıştır. Fakat bunları yaşatırken de kendi kültürünün, kendi medeniyetinin, kendi siyasetinin üstünlüğüne inanarak onu hayata geçirmiştir. Gittiği coğrafyalarda o kültüre, o medeniyete, o insanlığa bütün insanlık adeta aşık olmuştur. "Biz de bundan olacağız. Biz de bununla beraber olacağız" demek suretiyle bu kimliğe bürünmüştür. "Ben Türküm" demiştir. Bugün dünyanın global güçleri bir coğrafyaya gidiyor. Yaptığı iş yağmalamaktır, talandır. Ondan sonra da "Niye beni filan millet sevmiyor" diyor. Elbette seni sevmez. Eğer onlar da gittiği coğrafyalarda, Türk kimliği gibi, onların canına, malına, namuslarına, dinine dokunmamış, bilakis korumuş olsaydı bu durumdan şikayet etmeyeceklerdi. Korumadıkları için dünya onlardan mustarip oldu. "Senin varlığın benim yokluğumu gerektiriyor" diyorlar. Müslüman Türk kimliği ise bu değildi. Geçmişte kimsenin varlığını tehdit etmedi. Gitti, onlara emniyeti getirdi. Şimdi bütün dünya bu anlayışa, bu iffete, bu haysiyete, bu şerefe, bu telakkiye muhtaç. Bunu arıyor. Bu izzeti, bu gururu arıyor. Evet Saraybosna'ya, Mostar'a geldi. Ama Türk burada bir zulüm yapmadı. Ne yaptığını görüyoruz. Onlar da gururla Türk milletini seyretti. Medeniyet getirdi. Bir medeniyetin taşıyıcısı oldu. Şimdi de Türk milletinin üzerine düşen misyon budur. Dünyayı işgal etme projeleriyle, insanlığa bir veba hastalığı şeklinde global güçlerin tasallut etmesi ancak Türk milletinin insanlığa sahip çıkmasıyla önlenebilir.

Kaynaklar peşkeş çekiliyor

Türk milletinin insanlığa sahip çıkması mefkuresini milletimizin önüne koyan tek kişi sizsiniz. Ama maalesef Türk siyaseti çok daha başka yerde duruyor. Bırakın buralara sahip çıkmayı, kendi kaynaklarımızı adeta özelleştirme adı altında bedavadan, ucuz fiyata devrediyor. Sayın Maliye Bakanımız da örnek olarak bize Balkanlardaki ülkeleri gösteriyor. Bununla ilgili yaptığımız araştırmalarda gerek Bosna, gerek Bulgaristan, gerek Macaristan vs. de %70'lerde olan kamu payının % 25'lere düştüğünü görüyoruz. Yer altı, yer üstü kaynaklarının adeta global güçler tarafından yağmalandığını görüyoruz. Tam bu noktada geçen yıl 8,4 milyar dolar devlete katkıda bulunan TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesi var. Adeta bu coğrafya Türkiye ile benzeri bir kaderi yaşıyor. Bu özelleştirme sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Haydar Baş: Global güçlerin bir amacı da girdikleri coğrafyanın yer altı kaynaklarına tamamen hakim olmaktır. Onların amacı kendi menfaatleridir. O topraklar üzerinde yaşayan insanların geçimiymiş, emniyetiymiş, asayişiymiş; onları hiç ilgilendirmez. Bunu nereden biliyorsunuz? Girdikleri her coğrafyada insanların canını yakmışlardır da ondan biliyoruz. Mesela Irak'a demokrasi gelecekti, insan hakları gelecekti; geldi mi? Rahmetli İzzet Begoviç'in en sonunda kanser hastalığına yakalanması nedendir? Sırp ve Hırvatlara karşı zaferle bitmiş netice var. Ama global güç "hayır" diyor, "ben burayı şu şekilde taksim edeceğim" diyor. Bosnalıların etrafını Hırvat ve Sırplarla çeviriyor, kuşatma altına alıyor.Bu savaş kıyamete kadar dinmez. Biz diyoruz ya "kültür mücadelesidir, medeniyet mücadelesidir"; bunu çok açık olarak burada görüyoruz. Bunu yapan global güç, Bosnalının yer altı kaynağını ona bırakır mı? Balkanlardaki yer altı kaynaklarını onlara bırakır mı? Elbette bırakmaz. Bırakmadığı için % 70 kamu malı olan değerleri % 30'a indirmiştir. Bunları bedava fiyatına almıştır. Aynı hareket Türkiye'de de oynanıyor. Türkiye de aynı kaderi paylaşıyor. İnşaallah siyaset aklı başında bir tavır takınır da bu yanlış davranışlarından vaz geçer. Aksi takdirde bunun gelecek zamanlar içerisinde hesabının sorulması belki de kaçınılmaz olabilir. Milletin malı, serveti, millete ait olan değeri, "İşte dünya globalleşiyor, özelleşiyor, kamu gücü, Kamu İktisadi Teşekkülleri özelleşiyor" diye hiç kimse Türk milletinin zararına peşkeş çekemez.

TÜRKİYE AB İLE BÖLÜNMEK İSTENİYOR

Eski cumhurbaşkanı sayın Süleyman Demirel'in bir açıklaması oldu. "Türkiye Yugoslavya yapılmak isteniyor" dedi. Malumunuz Bosna Hersek'te bir çok kanton var. Altı ayda bir de Bosna Hersek'in cumhurbaşkanı değişiyor. Burada bölük pörçük bir yapı hakim. Sayın Demirel'in geçenlerde ifade ettiğini siz 1990'lı yılların başında, kendileri iktidarda iken, "Eğer önüne geçmez isek Türkiye Yugoslavya yapılacak. Hatta Türkiye'nin önüne Sevr getiriliyor" demiştiniz. O zaman Türk siyaseti bu gibi söylemlere çok uzak bir noktada duruyordu. Şimdi gelinen noktada Türkiye'nin benzeri bir modelin içine doğru sürüklendiği görülüyor. Sayın Başbakanımızın da bu hususta talihsiz bir açıklaması oldu. "Kürt sorunu" dedi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Haydar Baş: Sayın Süleyman Demirel hakikaten Türk milletinin yetiştirdiği ender siyasilerden biridir. O zaman da belki aynı şeyi düşünmüş olabilir. Ama bugün bunu ifade etmiş olması o zaman bunu düşünmüyor manasında değildir. Belki onu o gün düşündüğünde bunun içinden nasıl çıkarız sorusunun cevabı henüz tespit edilemediğinden söylenmemiştir. Sayın Demirel gibi zeki bir insanın bunu o gün görmemesi mümkün değil. Ben görmüştür kanaatindeyim. Bugün de söylemiş olması bizim için çok büyük bir nimettir. Halkın ayıkması bakımından, duyarlı olması bakımından bu sözler tarihi senettir. Dediğiniz gibi biz bunu 1990'lı yılların başında söyledik. Hatta 1997 senesinde "Dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür" oturumunda bendeniz kapanış konuşması yaptığımda, Türkiye'nin Yugoslavya şartlarına itildiğini, Sevr'in çok ötesinde zamanları yaşayacağımız sürece girdiğimizi ifade ettiğimde hiç unutmam bir partinin daha evvelki Hariciye Bakanı, "Siz birtakım şeyler düşünüyorsunuz ama abartıyorsunuz" demişti. Biz, kendilerine delillerle cevap verdik. Aradan bir yıl geçmeden bizi telefonla arıyor. "Özür dilerim" diyor. "Sizin hakikaten o gün gördüğünüz artık çıkmaya başlamıştır" diyor. Sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Beyin söylediği gibi artık o günün şartlarında bakanlık, vekillik yapmış insanlarımızın tamamı ayıkmıştır. Benim asıl anlamadığım şu anda iktidar olan siyasetin aleni olarak ortaya çıkmış haliyle yabancı güçler tarafından Türkiye'yi bölme projesinin hayata geçirilmek istenmesini ısrarla görmemesidir. Niye bunu görmek istemiyor? AB aşaması da Türkiye'nin bölünme  sürecinin üzerinden geçtiği bir aşamadır. Türkiye'nin AB'ye girmesini ABD istiyormuş! Bunun sebebi Türkiye parçalansındır. O dese bütün şimşekleri üzerine çekecek. Ama AB üzerinden Türkiye parçalanırsa ABD'nin üzerine hiç bir şey olmayacak. Burada taktikler savaşıyor. Burada bütün mesuliyet siyasetindir. Ayık olması, oyuna gelmemesi lazımdır.

DEVLET MİLLET BİRLİ?İ ŞARTTIR

Siz sık sık devlet-millet beraberliğinden bahsediyorsunuz. Son dönemlerde askeri kademelerden de "Türkiye Filistin yapılmak isteniyor" diye açıklamalar geliyor. Gerçekten de buralarda yaptığımız tespitlerde buradaki insanların en büyük sıkıntısının askeri gücünün olmaması olduğu görülüyor. Bu minvalde devlet-millet, asker-sivil birliği gerçekten bu kadar mı önemli ki her fırsatta ifade ediyorsunuz?

Prof. Dr. Haydar Baş: Biz, belki olması gerekenin %10'unu konuşuyoruz. Ne demek; Devletle millet birbirine ters düşebilir mi? Siville asker birbirine ters düşebilir mi? Bizi son zamanlarda öyle bir noktaya sürüklediler ki çocuğunu askere gönderirken kurban kesiyor, davulunu-zurnasını çalıyor, horonunu oynuyor, vs yapıyor; ondan sonra çocuğunu gönderdiği bu ocağa karşı çok ciddi bir ayrılık psikolojisine sokuluyor. Bu milletin kendisine has bir tarz değil. Milleti o noktaya sürüklemek isteyen yabancı güç odakları var. Maalesef onların Türkiye'de de ajanları var. Milleti gaflete getirip devleti ile, milleti ile karşı karşıya getirmek istiyorlar. Devleti millete, milleti devlete, askeri sivile, sivili askere düşürmek istiyorlar. Bu korkunç bir oyundur. Bunu görmeyen bir insan milleti de kabul etmez, devleti de kabul etmez. Devletten yana görünmesi de roldür, milletten yana görünmesi de roldür. Onun için biz diyoruz ki bu beraberliğin olması farz-ı ayndır. Farz-ı kifaye değildir. Yani bir bilek bir yürek olmak mecburiyetindeyiz. Olduğumuz takdirde bütün zorlukları aşacak iradeyi Türk milleti gösterecektir. Türk milletine güvenelim. Üzerine düşeni her kurumunun yeri ve zamanı geldiğinde yapacağına inancım benim tamdır.

Türkiye'nin buralara yönelik çok güzel projelerinden olabileceğinden bahsettiniz. Şu andaki iktidarların buralarla ilgili projeleri yok. Gelecekte buradaki insanların tabir-i caizse anavatanından beklentisi olabilir mi?

Prof. Dr. Haydar Baş: Kesinlikle olabilir. Olması da şarttır. Zaten bir bütünün parçalarıyız. Mühim olan o bütünü biraraya getirmektir. Kısmet olursa bu anlayışın iktidar olduğu dönemde millet bunu yaşayarak görecektir.
Özgür Özel disiplin için harekete geçiyor
Partiden kesin ihraç edilecekler
323 gayrimenkul için ihale yapılacak
Kızılay taşınmazlarını satıyor
'Katliamınıza dikkat çekmek antisemitizm değildir'
Sanders'tan Netanyahu'ya sert yanıt
'Hamas liderlerini öldürün, Refah'ı işgal edin'
İsrailli bakandan Mossad'a çağrı
İsrail'e de füze saldırısı düzenlendi
Husiler İsrail gemisini vurdu
Hande Fırat sergisi bakanlık desteği ile açıldı
Kabine toplantısı gibi sergi açılışı
Çocuğunu uyaran kadın öğretmeni yumrukladı
Zorba veli kamerada!
14 bin koşucu finişi görecek
Katılımda rekor geldi, şimdi sıra derecelerde!
İnsan ‘kokuşmuş bir sudan’ yaratıldığını bilmiyor mu?
Ekonomiyi soğutmaya devam
IMF'siz IMF programı uygulanacak
Beyaz Saray'dan Erdoğan ziyareti sorusuna yanıt
'Takvime alınmış bir program yok'
'Suça konu ihaleyi hatırlamıyorum'
'Siyasi yasak' davası ertelendi
'Herkes lütfen bu tavrımızı çok iyi bilsin'
CHP'de 'Saray' kavgası kızışıyor!
İmam nikahlı eş anneden şikayetçi oldu
7 aylık bebeğini yola bıraktı!
AKP'li belediyeden o görüntü hakkında açıklama
'Takdir halkımızındır'
Özgür Özel disiplin için harekete geçiyor
Partiden kesin ihraç edilecekler
323 gayrimenkul için ihale yapılacak
Kızılay taşınmazlarını satıyor
'Katliamınıza dikkat çekmek antisemitizm değildir'
Sanders'tan Netanyahu'ya sert yanıt
'Hamas liderlerini öldürün, Refah'ı işgal edin'
İsrailli bakandan Mossad'a çağrı
İsrail'e de füze saldırısı düzenlendi
Husiler İsrail gemisini vurdu
Hande Fırat sergisi bakanlık desteği ile açıldı
Kabine toplantısı gibi sergi açılışı
Çocuğunu uyaran kadın öğretmeni yumrukladı
Zorba veli kamerada!
14 bin koşucu finişi görecek
Katılımda rekor geldi, şimdi sıra derecelerde!
İnsan ‘kokuşmuş bir sudan’ yaratıldığını bilmiyor mu?
Ekonomiyi soğutmaya devam
IMF'siz IMF programı uygulanacak
Beyaz Saray'dan Erdoğan ziyareti sorusuna yanıt
'Takvime alınmış bir program yok'
'Suça konu ihaleyi hatırlamıyorum'
'Siyasi yasak' davası ertelendi
'Herkes lütfen bu tavrımızı çok iyi bilsin'
CHP'de 'Saray' kavgası kızışıyor!
İmam nikahlı eş anneden şikayetçi oldu
7 aylık bebeğini yola bıraktı!
AKP'li belediyeden o görüntü hakkında açıklama
'Takdir halkımızındır'

Depremzedelere çadır satan Kızılay, taşınmazlarını satıyor

Depremde yurttaşa parayla çadır veren kurum şimdi de taşınmaz bağışlarını elden çıkarıyor. 323 gayrimenkulünden gelen parayla İstanbul Etiler’de konut ve işyeri yapılacak, Ankara’da AVM yenilenecek.
26.04.2024 07:57:00
Cumhuriyet
Depremzedelere çadır satan Kızılay, taşınmazlarını satıyor
Depremzedelere çadır satan Kızılay, taşınmazlarını satıyor
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinde yurttaş karda soğukta sokakta kalırken Kızılay, elindeki çadırları bedava dağıtmak yerine parayla sattı. Skandalın ortaya çıkmasıyla kurum başkanı koltuğunu kaybetti.

Deprem dönemi tepkilerin odağında olan Kızılay şimdi de bağış yoluyla kendisine emanet edilen 323 gayrimenkulü "ekonomik ömrünü doldurdukları" gerekçesiyle "dönüştürecek".

Cumhuriyet'ten Mustafa Çakır'ın haberine göre Kızılay Taşınmaz Yönetimi Genel Müdürlüğü ve Ankara Üniversitesi Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı öğretim üyeleri, "Kızılay'a insani yardımlar için kaynak oluşturmak" gerekçesiyle proje başlattı.

İKİ PROJE OLACAK

Bu proje kapsamında 70-80 yıllık ekonomik ömrünü tamamlamış 178'i boş durumdaki 323 gayrimenkul için elektronik ortamda herkese açık ihale yapılacak.

Cumhuriyet'in Kızılay'dan aldığı bilgiye göre bazıları boş tarla, bazıları eski konut olan bu gayrimenkuller satılacak. Bu satıştan elde edilecek gelir ise iki proje için kullanılacak. İstanbul'un lüks semtlerinden Etiler'de Akmerkez'in karşısında Kızılay'a ait arsa üzerinde ticaret ve konut alanı projesi gerçekleştirilecek. Diğer proje ise Ankara Kızılay'da bulunan AVM'de olacak. Kızılay AVM'nin özellikle üst katlarında "yenileme ve onarım" yapılacak.

KİRAYA VERECEK

Kızılay, Etiler'deki projeye ise özel önem veriyor. Büyük bir proje olacak bu yatırım sayesinde kira getirisi yüksek mülklere sahip olunması amaçlanıyor. Çeşitli yerlerdeki eski hisseli taşınmazlar satılarak mülkiyetin tamamen Kızılay'a ait olacağı gayrimenkuller elde edilecek. Alınan bu kararla "bağışçıların emanetini koruma ilkesi çerçevesinde" daha fazla ihtiyaç sahibine yardım etme olanağına kavuşulacağı bildirildi. Dönüştürme kapsamındaki taşınmazların 76'sının hisseli, 247'sinin ise tam mülkiyet olduğu kaydedildi. İstanbul Etiler'deki projenin altı yılda, Ankara'daki alışveriş merkezinin ise üç yıl içinde kendisini amorti edecekleri ve Kızılay'a insani yardımlar için gelir getirmeye başlayacakları savunuldu.


36 bin sözleşmeli sağlık personeli kararı Resmi Gazete'de

Yıl sonuna kadar 36 bin sözleşmeli sağlık personeli istihdam edilmesi hakkında karar Resmi Gazete'de yayımlandı.
26.04.2024 06:54:00
İhlas Haber Ajansı
36 bin sözleşmeli sağlık personeli kararı Resmi Gazete'de
36 bin sözleşmeli sağlık personeli kararı Resmi Gazete'de
Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre; eleman temininde güçlük çekilen yerlerde ve hizmet dallarında sağlık hizmetlerinin etkili ve verimli bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla 36 bin sözleşmeli sağlık personeli istihdam edilecek.

Karar ile birlikte 2024 yılı sonuna kadar 1 diyetisyen, 9 ebe, 2 hemşire, 25 sağlık memuru, 1 sağlık teknikeri, 3 bin 498 tabip ve 32 bin 464 uzman tabip olmak üzere toplamda 36 bin sözleşmeli sağlık personeli alınacak.

Ekrem İmamoğlu'na 'siyasi yasak' istenen dava ertelendi

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun siyasi yasak ve 3 yıldan 7 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı dava ertelendi.Bir sonraki duruşma 31 Mayıs'ta görülecek.
25.04.2024 19:47:00
Anadolu Ajansı
Ekrem İmamoğlu'na 'siyasi yasak' istenen dava ertelendi
Ekrem İmamoğlu'na 'siyasi yasak' istenen dava ertelendi
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminde, şartları oluşmayan bir firmaya ihale verdiği iddiasına ilişkin "ihaleye fesat karıştırma" suçundan 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanmasına devam edildi.

Büyükçekmece 10. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, tutuksuz yargılanan 7 sanığın avukatları ile davaya müdahil olan İçişleri Bakanlığının avukatı katıldı. Duruşmayı CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ile bazı partililer takip etti.

Hakim, sanık Ekrem İmamoğlu'nun celse arasında ifade verdiğini ve Sayıştay denetçileri tarafından hazırlanan bilirkişi raporunun da dava dosyasına geldiğini belirtti.

İmamoğlu: Suça konu ihaleyi hatırlamıyorum

İmamoğlu'nun celse arasında, "Orada görev yapan arkadaşlarımın görev dönemi boyunca hassas ve titiz davranışlarının şahidiyim. Bahsi geçen olaylara hakim olmam mümkün değildir ancak o dönem görev yapan arkadaşlarıma güvendiğimi beyan etmek isterim. Atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Suça konu ihaleyi hatırlamıyorum. Herhangi bir talimatım olmamıştır. Beraatımı talep ederim." şeklinde ifade verdiği öğrenildi.

Duruşmada beyanda bulunan İçişleri Bakanlığı avukatı Ahmet Özten raporun kendilerine ulaşmadığını söyledi.

Sanıklardan bazılarının avukatı Mehmet Gencerler, dosyaya sundukları beyanlarını tekrar ettiklerini belirterek, davada mütalaa hazırlanması için dosyanın duruşma savcısına gönderilmesini istedi.

İmamoğlu'nun avukatı Nusret Yılmaz, bilirkişi heyetinin raporunda hukuka aykırılık olmadığına yönelik tespitlere katıldıklarını anlatarak, "Müvekkilin savunması ve bilirkişi raporu alınmıştır. Müvekkilin başkanlığı döneminde bazı ihalelerde usulsüzlük iddiası vardır. Bilirkişi raporuna dahi ihtiyaç duyulmaksızın adı geçen fiillerle bağı olmadığı sabittir. Müvekkilin beraatını talep ederiz." dedi.

İmamoğlu'nun diğer avukatı Kemal Polatda İçişleri Bakanlığının, İmamoğlu'nun görevi kötüye kullanma kapsamında görevinin gereğini yerine getirmediği iddiasıyla yaptığı suç duyurusunu Danıştay'ın kaldırdığını ifade ederek, Danıştay'ın kaldırdığı soruşturma neticesinde yeniden yargılama yapılmasının mümkün olmadığını savundu.

Duruşma savcısı ise bilirkişi raporunda sözleşmenin değişmezliği ilkesinin görmezden gelindiğini ve raporda 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'yla ilgili hiçbir değerlendirme yapmadan, belediye ve firmayla yapılan ek sözleşmeyi hukuki göstermeye yönelik tespitlerde bulunulduğunun değerlendirildiğini kaydetti.

Bilirkişi raporunda eksiklikler olduğunu bildiren savcı, "Bilirkişi raporunun Bilirkişilik Yönetmeliğine aykırı olarak mahkemenin yerine geçerek, yargılama yaparcasına sanıklar hakkında yorum yaptığı, bu haliyle raporun tarafsızlığından söz edilemeyeceğine" dair değerlendirmede bulunarak, yeni bir rapor alınmasını talep etti.

Duruşmada sanıkların avukatları, savcılığın itirazına katılmadığını belirterek, yeni rapor alınması talebinin reddini istedi.

Ara kararını açıklayan mahkeme, İçişleri Bakanlığı avukatına bilirkişi raporunun gönderilmesi ve buna karşın beyanda bulunması için süre verilmesini kararlaştırdı.

Mahkeme, savcılığın bilirkişi raporuna itirazının, İçişleri Bakanlığı avukatının da gelecek celse rapora karşı beyanının alınmasının ardından değerlendirilmesine karar vererek, duruşmayı 31 Mayıs'a erteledi.

Duruşmanın ardından CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun avukatı Kemal Polat adliye önünde açıklama yaptı.

İddianameden neyle suçlanıyorlar?

Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, ihbar eden olarak İçişleri Bakanlığı, sanık olarak ise Ekrem İmamoğlu ile Cem Ülken, Fidan Gül, Hasan Çetin, Hilal Çuhadar, Mehmet Hepgül ve Türkan Demirel Dişisağlam yer alıyor.

İddianamede, 29 Aralık 2015'te "Kültür Merkezlerinde Personel Çalıştırılması ve Kültür Sanat Organizasyonları Hizmet Alım İşi" ihalesi sırasında, İmamoğlu'nun Beylikdüzü Belediye Başkanı olduğu, diğer sanıkların ise belediyede müdür ve personel olarak görev yaptıkları anlatılıyor.

Beylikdüzü Belediye Başkanlığınca yapılan söz konusu ihalede, sanıkların fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettikleri değerlendirilen iddianamede, "Sanıklar, ihale alıcısı bir firma lehine ancak kamu zararına neden olacak şekilde, ihaleye katılma yeterliliğine veya koşullarına sahip olmayan kişilerin ihaleye katılmasını sağlamak ve teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olmadığı halde, sahip olduğundan bahisle değerlendirmeye almak eylemlerinde bulunarak kamu kurumu statüsünü haiz Beylikdüzü Belediye Başkanlığının 250 bin 86 lira fazladan para ödemesine ve neticede 250 bin 86 lira tutarında kamu zararına neden olarak üzerlerine atılı 'ihaleye fesat karıştırma' suçunu işledikleri anlaşılmıştır." deniliyor.

İddianamede, sanıklar Ekrem İmamoğlu, Cem Ülken, Fidan Gül, Hasan Çetin, Hilal Çuhadar, Mehmet Hepgül ve Türkan Demirel Dişisağlam hakkında "ihaleye fesat karıştırma" suçundan üçer yıldan yedişer yıla kadar hapis cezası isteniyor.

'Uyku apnesi tanısı konan kişilerin ehliyetine el konacak' iddiası yalanlandı

İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM), Kara Yolları Trafik Yönetmeliği'nde değişiklik yapıldığı iddialarını yalanlayarak, uyku apnesi tanısı konan kişilerin ehliyet alamayacağı ve ehliyetini yenileyemeyeceği iddiasının manipülasyon içerdiğini bildirdi.
25.04.2024 13:48:00
İhlas Haber Ajansı
'Uyku apnesi tanısı konan kişilerin ehliyetine el konacak' iddiası yalanlandı
'Uyku apnesi tanısı konan kişilerin ehliyetine el konacak' iddiası yalanlandı
Dezenformasyonla Mücadele Merkezi tarafından yapılan açıklamada, sürücü adayları ve sürücülerde aranacak sağlık şartları ile muayenelerine dair usul ve esasların Sürücü Adayları ve Sürücülerde Aranacak Sağlık Şartları ile Muayenelerine Dair Yönetmelik kapsamında belirlendiğ hatırlatılarak, 'Yürürlükte olan yönetmeliğin 7. maddesi kapsamında ağır derecede veya orta derecede uyku apnesi olanlar ile birlikte gündüz uyuklama hali tespit edilen kişilerin tedavi görmeden sürücü belgesi alamayacakları, ancak uyku apnesinin kontrol altına alındığı veya tedavi edildiği doktor heyeti tarafından tespit edilen kişilere sürücü belgesi verilebileceği açıkça belirtilmiştir. Yönetmelikte güncel bir değişiklik söz konusu değildir' denildi.


Açıklamada, kamuoyunu manipüle etmeye yönelik paylaşımlara itibar edilmemesi gerektiği uyarısında bulunuldu.
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.