Almanya'nın Heidelberg kentindeki düzenlenen MEM Kongresi'ne katılan Avrupa'nın 25 ülkesinden100'ü aşkın bilim adamı, dünyanın dört bir köşesinde ülkelerin ekonomilerinde yaşadıklarını tıkanmışlığın 'Milli Ekonomi Modeli' ile aşılacağında noktasında birleştiler BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş'ın Almanya'nın Heidelberg kentinde 30-31 Mart tarihlerinde düzenlenen 3. Milli Ekonomi Modeli (MEM) Kongresi'nde yaptığı konuşma, kongreye katılan 25 ülkeden 100 aşkın bilim adamının takdirini kazandı. Prof. Dr. Baş'ın 'paraya getirdiği tanım, geliştirdiği yepyeni vergilendirme sistemi, faizin ekonomiler üzerinde oluşturduğu tahribat konusundaki görüşleri, devletlerin bağımsızlığı ile senyoraj arasındaki ilişkiye yaptığı vurgu, dış ticarete yeni açılımlar getirmesi" Avrupalı bilim adamlarının özellikle dikkatlerini çekti. Prof. Dr. Haydar Baş'ın dün ilk bölümünü aktardığımız konuşmasının bugün ikinci bölümünü sunuyoruz. Yepyeni bir vergi sistemiBiz miktarı, zaman ve şartlara göre değişmek kaydıyla, toplumun belirli bir gelir düzeyinin altındaki kesiminden, vergi alınmaması gerektiğini ifade ediyoruz. Liberal anlayışlar, halkın her kesiminden vergi alınmasının, hizmet için şart olduğunu iddia ederler. Toplanan vergilerin tamamı senyoraj gelirinin kullanılması yerine, dışardan alınan paranın faizlerine gitmektedir. Maliyetli para ile borçlanan devletlerin gelirleri, toplanan vergiler kanalı ile belli global güçlere aktarılmaktadır. Vergi ile ilgili tespit edilmesi gereken ilk nokta, toplanan vergilerin ne amaçla kullanılacağıdır. Milli Ekonomi Modeli, maliyetsiz parayı hayata geçirdiği için yani, senyorajı devreye koyduğu için bütçede, faiz gideri diye bir kalem olamaz. Toplanan vergilerden daha fazlası, millete hizmet olarak sunulacaktır. Ancak biz her kesimden vergi alınmasına karşıyız. Çünkü vergi, bir taraftan tüketimi kısarken, diğer taraftan da üretimi kısmakta ve üretim maliyetlerini yukarı çekmektedir. Her gelir seviyesinden aynı oranda vergi almak demek, adalet olmayacağı gibi, ekonomilerde ciddi talep daralması da yapar. Bizim tezimizde, kimlerden ne kadar vergi alınacağı konusu, gelir ile bağlantılıdır. Yeterli tüketim olmazsa üretimin de düşeceğini ifade etmiştik. Vergi sistemine getirdiğimiz yeni düzenleme ile dar gelirli kesimden vergi alınmayacağından, almayı tasarladığımız o vergi kendilerinde harcama yapma imkanı olarak kalır. Böylece tüketici kesim güçlenecek ve dolayısıyla üretim de artacaktır. Ayrıca dar gelirli kesimden vergi almamak, adil bir gelir dağılımını da sağlayacaktır. Paraya yepyeni görevler Kapitalist modeli para merkezlidir. Ve bu model, paraya yüklediğimiz misyonu görememektedir. Para bir mübadele ve değer saklama aracı olmasının yanısıra, bizim getirdiğimiz yeni tarifle emeğin, üretimin ve tüketimin karşılığıdır. Aynı zamanda emeği, üretim ve tüketimi tahrik eden unsurdur. Milli Ekonomi Modelinde mübadele için dolaşımda olan para, maliyetsiz olduğu için para piyasalarda kolayca döner, reel ekonomiye katkı sağlar. Tezimiz, üretilen mal ve hizmetin değerinde mübadele yapılabilmesi için, arz ve talebin denge noktasına ulaşmasını şart koşar. Ve yine maliyetsiz paranın tasarruf özelliği de vardır. Bu özelliklerinin yanında paraya, Milli Ekonomi Modelinin getirdiği, iki yeni misyon mevcuttur.Para, harekete geçirdiği emeğin, ürettiği mal ve hizmetin karşılığıdır. Para üretimle birlikte kendi karşılığını ve hatta daha fazlasını oluşturma kabiliyetine sahiptir. Bu hususlar tamamen, Milli Ekonomi Modelinin ortaya çıkardığı özelliklerdir. Tezimizde, piyasada dolaşan para emeği tahrik edecek, üretim faktörlerini devreye koyacaktır. Bu aynı zamanda maliyetsiz bir paradır. Başlangıçta zati değeri olmayan para, tahrik özelliği ile mal ve hizmet üretimini sağlayarak, kendine karşılık bulur. Bu atıl duran insan emeğinin harekete geçmesi demektir. Mısır örneği de paranın, emeğin ve üretimin karşılığı olmasına güzel bir örnektir. Mesela, Bir çuval mısırı tarlaya attığınızda, hasatta 10 çuval mısır olarak elde edilir. 9 çuval mısır, paranın, emek ve üretimin karşılığı olma özelliğinin kullanılmaması halinde, piyasalarda talep daralmasına sebep olur. Piyasada olması gereken para, 10 çuval mısırın karşılığı olması gereken paradır.Para politikası olarak, faizsiz bir para politikası bizim için esastır. Bu, emeği tahrik edecek üretim faktörlerini devreye koyacak, paranın maliyetsiz olması demektir. Milli Ekonomi Modelinde, para politikası olarak senyorajla emisyonun genişletilmesi ve sistemde faizin olmaması sebebiyle, para belli ellerde de stok olmaz. Para konusunda önemli olan bir konu da, devletlerin para basma hakkını kullanmasıdır. Bu DEVLETLERİN SENYORAJ HAKKINI KULLANMASI manasına gelir. Bugün gelişmekte olan ülkelerin, senyoraj geliri elde etmesine müsaade edilmemektedir. Globalizmin bir ayağı da gelişmiş ülkelerin senyoraj gelirleri üzerinden elde ettikleri gelirlerdir. Para basmalarına müsaade edilmeyen ülkeler, gelişmiş ülkelerin "Hard Currency yani para birimlerini"ni kullanmaktadırlar. Bu, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeler adına senyoraj hakkını kullanarak, dolaşımda kendi paralarını sokmalardır ki, bu GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDEN VERGİ ALMAKTIR. Devletlerin merkez bankaları aracılığı ile para basarak, senyoraj geliri elde etmesi, bastıkları para kadar halktan vergi toplamaları demektir. İşte hard currency ile toplanan bu vergi, parayı veren ülkelere gider. Bir ülke, kapitalist sitem yöneticilerini dinlemeye karar verirse, ilk iş olarak merkez bankasını bağımsız hale getirir. Gelişmekte olan ülkeler, hard currency ile elde ettikleri parayı, tasarruf ve borç ödemek için kullanırlar. Alınan borcun çoğu da, para alınan ülkeden mal almakta kullanılır. Böylece alınan borç vadesi gelmeden borç veren ülkeye geri döner ve tekrar borç olarak verilir. Milli Ekonomi Modeline göre, emisyonun artırılarak senyoraj gelirinin elde edilmesi bir zorunluluktur. Aksi halde, piyasada yeteri miktarda tüketim olmayacağı için, ekonominin dengeye oturması mümkün olmaz. Kendi paranı basarsan enflasyon olur, dışardan borç alırsan olmaz mantığı ile ülkeler hard currency'leri muhtaç hale getirilmektedir. Senyoraj hakkı kullanılırsa?1 - Mal ve hizmet karşılığı olarak senyorajı devreye koyan devletler, Kamu Harcamalarını borçlanmadan yerine getirirler. 2 - Hizmet ve Mal karşılığı para devreye girmezse, para kıtlığı olur, talep kısılır, mübadele kısılır. Senyoraj piyasa dengelerini korur. 3 - Yeraltı kaynaklarının kullanılmasında, tarım kesimine avans verilmesinde de senyorajdan yararlanılabilir. Bazen de senyoraj, hizmet ve mal karşılığı olmadan daha sonra da devreye girebilir. Emisyon mutlaka genişletilmeliMerkez bankasının dolanıma çıkardığı para olan emisyon, piyasanın talebine bağlı olarak üretilir. Bir çuval mısırı toprağa attığımızı ve hasat zamanı, 10 çuval mısır elde ettiğimizi var sayarsak, işte emisyon, üretilen bu mal ve hizmetin karşılığı olan paradır. Elde edilen mal ve hizmetin karşılığının para olarak, belli bir oranda piyasada bulunması ekonomilerin devamı için bir zorunluluktur. Ve bu emisyon yetkisini elinde bulunduran devletlere, senyoraj geliri elde etme imkanı sağlar. Ancak az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, kaydi para ve yabancı para emisyonun yerine ikame edildiği için, devletlerin senyoraj geliri elde etmesi imkansızdır. Emisyonun genişletilmesi, yabancı paranın yerli halkın emeği ve üretimi ile karşılık bulmasını önler. Her yıl büyüyen ekonomilerde, büyüme oranına bağlı olarak emisyon hacmi arttırılmalıdır. Ülkeler kendi merkez bankalarında, kendi paralarını bulundurmalıdır. Dolaşımda da sadece kendi parası geçmelidir. Bunun yolu, senyoraj hakkının kullanılması ile emisyonun genişletilmesidir. Eğer, ülkeler üretimin karşılığı piyasada kendi emisyonunu bulundurmak yerine, başka ülkelerin paralarını ikame ederse, gelirini bu ülkeye karşılıksız ihraç ederler. Onun için emisyonu genişleterek senyoraj hakkını kullanması, Milletlerin iktisadi bekası için başta gelen vazifelerindendir. Özetle biz, Senyoraj hakkını kullanarak emisyonun genişletilmesini, yani her ülkenin kendi insanının emek ve üretiminin karşılığı olan parayı, kendisinin basmasını bir ekonomi kuralı olarak söylüyoruz. Üretim ve tüketim dengesiÜretim ve tüketim arasındaki yapısal açığın, devlet tarafından kapatılması bizim tezimizde bir zorunluluktur. Yani devlet piyasalara müdahale edecektir.Devlet müdahalesi aynı zamanda, tekelleşmeye yol açan sermaye piyasası ve diğer piyasaları da düzenleyecektir.Senyoraj ile devreye girecek sosyal devlet projeleri, tüketicinin tetikleyicisi olacaktır. Senyoraj, maaş olarak halka verildiği zaman işçi - memur, köylü - çiftçi yani tüketici sınıfın tüketim kabiliyeti devreye girecektir.Buna mukabil ÜRETİCİ de, talep olduğu için daha çok ÜRETECEKTİR. Bu iki unsur emme - basma tulumba gibi birbirini harekete geçirecek ve ekonomide istenen denge sağlanacaktır. Sürekli büyüme kendiliğinden ortaya çıkacaktır.Tam istihdam nasıl sağlanılır?İşsizlik, bugün dünya ekonomilerinde temel problemdir. Şimdiye kadar hiçbir ekonomi sistemi de bu sorunu halledememiştir. Öyle ki işsizlik artık, olağan kabul edilmektedir.Milli Ekonomi Modeli için, işsizlik ekonominin yapısal bir sorunu değildir. Ve Çaresi Vardır.Sosyal Devlet anlayışı eksik talebi karşılayacağı için, TAM istihdam sağlanacak, işsizlik problem olmaktan çıkacaktır.Üretim ve tüketimin beraber desteklendiği, bir sistemden bahsediyoruz. Burada talebin karşılanması için üretim sürekli artacaktır. Bu durumda, yeni iş sahalarının açılması, yeni üretim elemanlarının devreye konulması bu kuralın bir sonucu olacaktır.Kur politikalarında milli dönemBugün dünyanın değişik yerlerinde, FEX piyasalarında ulusal paraların alım ve satımı yapılmaktadır. Ama bu piyasalarda, her ülkenin parası alınıp satılamaz.Sizin ulusal paranız dünyanın herhangi bir yerinde dolar ile değiştirilemezken, kendi topraklarında ve hem de halkın arasında, hem de bankalar arası piyasalarda dolar hard currencylerle işlem görmemelidir.Ulusal paranız FEX piyasalarında işlem görmezken, kendi topraklarınızda yabancı paranın konvertibl (dönüştürülebilir) olmasına izin verilmemelidir. Çünkü yabancı paranın bir ülkenin topraklarında dolaşabilmesi, o ülkenin zenginliklerinin yabancı ülkelere aktarımı demektir.Kambiyo sistemi de ithalat ve ihracata dayalı sabit kur sistemi olmalıdır.Son dönemdeki Asya krizi ve Meksika krizi dikkate alındığında, ortak noktaları dikkat çekicidir. Her ikisinde de ekonomi büyüyor gözükürken, enflasyon düşme eğiliminde iken, kriz patlak vermiştir. Bu ülkelerde kriz öncesinde portföy akışı olmuştur. Ulusal piyasalara kademeli olarak giren yabancı para, bir anda piyasalardan çekildiğinde ülke ekonomilerini de bir anda batırır. Bu sebeple kambiyo sistemi, ithalat ve ihracata dayalı olmalıdır. Yabancı paranın değerini global sermaye sahipleri değil, ülkelerin merkez bankaları belirler.Devlet 'baş aktör olmalı'Devletin asli görevlerinden biri, senyoraj hakkını kullanmasıdır. Bu ülke içinde yeterli miktarda paranın bulunmasını ve piyasalara devlet hakimiyetini sağlar.Yeterli paranın bulunması milletin emeği ve üretiminin karşılığı olan gelirin, sosyal devlet projeleri ile yine millete hizmet olarak aktarılması demektir.Devletin piyasalara hakim olması, gelirin ülke topraklarında kalması ve adil bir gelir dağılımı için şarttır.Serbest piyasa değil, devletin piyasalara müdahalesini kabul ediyoruz. Bu, piyasaların belli başlı küresel güçlerin eline geçmesini engeller.Devlet, insan olmaktan kaynaklanan tüketim hakkını kullanabilmesi için her vatandaşının gıda, barınma, giyim, sağlık, güvenlik vs. ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür.Devlet emisyonu genişleterek proje karşılığında üretimi desteklerken, sosyal devlet olmasının gereği olarak projelerle tüketim kabiliyetinin de arttırır.Devlet içeride ve dışarıda, Sosyal Devlet projeleri ve para politikaları ile üreticisine Pazar bulmalıdır.